Hüseyin Şemsi Ergüneş

 

Hüseyin Şemsi Ergüneş

Hüseyin Şemsi Ergüneş (1872-1968) Nakşibendî Melâmîliği’ne mensup müellif. Sofya’da doğdu. Babası Gerede’nin Dânişmendler köyünden halk şairi Âşık Mustafa Hıfzı Efendi, annesi Sofya Bâlî Baba Tekkesi şeyhi Ahmed Baba’nın kızı Redife Hanım’dır. Doksanüç Harbi sebebiyle Sofya’da asayişin bozulması ve babası Mustafa Hıfzı Efendi’nin postnişini olduğu tekkenin Bulgar çetecileri tarafından yakılması üzerine ailesiyle birlikte daha güvenli bir yer olan Köprülü Ustrumca’ya göç etti. Mürşidi Muhammed Nûrü’l-Arabî ile on üç yaşında iken Hacı Fâik Bey vasıtasıyla Ustrumca’da tanıştı. Tahsiline devam etmesi şartıyla dervişliğe kabul edildi. Sesinin güzelliği ve müziğe yatkınlığı sebebiyle bu dönemde tekke mûsikisiyle de ilgilenmeye başladı. 1888’de Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin vefatının ardından Hacı Fâik Bey’e intisap etti. 1901’de onun vefatı üzerine Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin oğlu Şerif Efendi’den, daha sonra da torunu Kemal Efendi’den feyiz aldı. Tahsilini bitirince Düyûn-ı Umûmiyye Muhasebe Kalemi’ne memur olarak tayin edildi. 1897 Türk-Yunan savaşına katılarak berat nişanı aldı. Rumeli’nin elden çıkmasının ardından İstanbul’a tayin edildi. Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’ndeki görevini 1927 yılına kadar sürdürdü ve aynı yıl emekliye ayrıldı. Emekliliğinden sonra daha yoğun bir şekilde tasavvufî faaliyetlerini sürdürdü. Kırk yıla yayılan bu süre içerisinde özel sohbetlerinin yanı sıra Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Sadreddin Konevî, Abdülkerîm el-Cîlî ve Muhammed Nûrü’l-Arabî gibi müelliflerin eserlerinden tercümeler yaptı, dostlarının tasavvuf meseleleriyle ilgili sorularını mektuplarla cevaplandırdı.Melâmeti bir meşrep olarak kabul edip şeriat ve tarikat arasında çok güçlü bir bağ olduğunu vurgulayan, kendisine teveccüh gösterenlere de bu doğrultuda tavsiyelerde bulunan Ergüneş 30 Ocak 1968 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi. Ergüneş çoğu el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’den seçilmiş kısmî tercümelerin yanı sıra İbnü’l-Arabî’nin Kitâbü’l-Maʿrife’sini (haz. Ercan Alkan – Osman Sacid Arı, İstanbul 2009) ve Mevâḳıʿu’n-nücûm’unu, Abdülkerîm el-Cîlî’nin el-Kehf ve’r-raḳīm’i ile el-İnsânü’l-kâmil’inin bazı bölümlerini, İbnü’l-Arabî’ye atfedilen Şeceretü’l-kevn (haz. Ercan Alkan – Osman Sacid Arı, İstanbul 2010), Tuḥfetü’s-sefere (haz. M. Nedim Tan, İstanbul 2011) ve Evhadüddîn-i Belyânî’nin Risâletü’l-aḥadiyye’si (haz. Ercan Alkan, İstanbul 2012) gibi müstakil risâleleri, Burhânpûrî’nin et-Tuḥfetü’l-mürsele’sini, Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin Burhânü’s-sâlikîn, Meşâhidü’t-tevḥîd, Mecâli’z-zehrâ ʿalâ ṣalâti’l-kübrâ gibi Arapça risâlelerini, ayrıca Hz. Ali’nin Nehcü’l-belâġa’sını ve Cezûlî’nin Delâʾilü’l-ḥayrât’ının çeşitli kısımlarını Türkçe’ye çevirmiştir.

Ergüneş’in “Şemsî” mahlasıyla yazdığı şiirleri oğlu Muhittin Ergüneş derleyerek Şemsi Dîvânı adıyla yayımlamıştır (Ankara 1976). Şiirlerinde tevhid mertebeleri, hakîkat-i Muhammediyye, aşk, Ehl-i beyt muhabbeti, melâmet, sülûk ve intisap, mürid-mürşid ilişkisi gibi tasavvufun temel konularını işlemiş, özellikle Kerbelâ Vak‘ası’nı ve Hz. Hüseyin’in şehâdetini anlatmış, sık sık âyetlere telmihte bulunmuş, yer yer muhataplarına nasihat edici bir tavır benimsemiştir. Özellikle Niyâzî-i Mısrî’nin şiirlerinin Ergüneş üzerinde etkili olduğu görülmektedir. “Varlığından geçmeyenler dâimâ hasrettedir” mısraıyla başlayan ilâhisi (Şemsi Dîvânı, s. 134) Abdülkadir Töre tarafından hüzzam makamında bestelenmiştir. Divanda Ergüneş’in tercümesini yaptığı bazı eserler için yazdığı şiirler de yer almıştır. İslâmın Nuru mecmuasında bazı şiirleri yayımlanmıştır (“Miraciye”, II/15 [Temmuz 1953], s. 16).

Ergüneş’in tasavvuf tarihi literatürü açısından önemli bir diğer çalışması, mevcut nüshalardan hareketle en kapsamlı metnini inşa ettiği Muhammed Nûrü’l-Arabî’ye ait Şerh-i Dîvân-ı Niyâzî’dir. Muhammed Nûrü’l-Arabî tarafından Niyâzî-i Mısrî divanının uzun yıllar düzenli biçimde okutulması ve şifahen şerhedilmesi esnasındaki kayıtlardan oluşması dolayısıyla eserin farklı nüshaları ortaya çıkmış ve iki farklı neşri yapılmıştır (haz. Hasan Özlem, Ankara 1974; haz. Mahmut Sadettin Bilginer, İstanbul 1976). Ergüneş, Nûrü’l-Arabî’nin meclisinde yer alıp bütün bu kayıtları tutan kişilerle tanışmış, ulaştığı dokuz farklı nüshayı göz önünde tutarak şerhin metnini yeniden inşa etmiş, böylece eseri bir üslûp bütünlüğüne kavuşturmuştur. Ergüneş’in yazma halindeki Hazînetü’l-hakāyık adlı bir derlemesinin ve yakın çevresiyle tasavvufî meselelerde yazışmalarından oluşan Mektûbât’ının dışında çoğu yine tercümelerden oluşan elli kadar eseri oğlu Muhittin Ergüneş’in özel kitaplığındadır (eserlerinin tam bir listesi için bk. Şemsi Dîvânı, s. XII, XIII).

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski