Hüseyinzade Ali Turan

 

Hüseyinzade Ali Turan

Hüseyinzade Ali Turan (7 Mart 1864, Salyan – 17 Mart 1940, İstanbul), Azerbaycan Türkü doktor, ressam ve yazar.

Türkçülük ve Turancılık düşüncelerinin öncüsü fikir adamlarındandır. Görüşleri memleket Azerbaycan’da, Türkiye’de ve diğer Türk toplumlarında etkili olmuştur. Ziya Gökalp’e Türkçülük fikrini aşılayan kişidir. Azerbaycan bayrağında mavi-yeşil- kırmızı renkler ile simgelenen "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Avrupalılaşmak" ilkesini formüle etmiştir.

Doğum7 Mart 1864
SalyanBaküRus İmparatorluğu
Ölüm17 Mart 1940
İstanbulTürkiye
Defin yeriKaracaahmet Mezarlığıİstanbul
MeslekDoktoryazarşairressam
DilTürkçeArapçaFarsçaRusçaAlmancaİngilizceYunanca
MilliyetAzerbaycan Türkü
VatandaşlıkRusya
Osmanlı İmparatorluğu
Türkiye
Önemli eserBize Hangi İlimler Lazımdır?
Türkler Kimdir ve Kimlerden İbarettir?
Evlilikler
Edhiye Hanım (e. 1912)
ÇocuklarSeide, Feyzaver ve Selim
Etkiledikleri


Yaşamı

Ailesi, çoukluk ve gençlik yılları

1864'te Çarlık Rusya'sı Bakü Guberniyasına bağlı Salyan kasabasında doğdu. Annesi Hatice Hanım, babası Molla Hüseyn Hüseynzade'dir.

Babasının Tiflis'te bir Rus-Müslüman okuluna hoca olarak tayini üzerine ilk öğrenimine babasının Tiflis'teki okulunda başladı. 6 yaşında babasını, hemen ardından annesini kaybetti. Onu, Kafkasya'da şeyhülislam olan dedesi Şeyh Ahmet Salyani yetiştirdi.

Lise öğrenimini Tiflis'te tamamladı. Lise yıllarında Rusça, Arapça ve Farsça'yı edebiyatını yapacak kadar iyi öğrendi.

1885 yılında Petersburg Üniversitesi'nde fizik ve matematik bölümünü okumaya başladı. Üniversitesindeki Türkoloji derslerini de takip etti ve bu dersler Türklük bilincini geliştirmesine katkı sağladı. Turan, Petersburg Ressamlık Akademisi”nin çalışmalarına da katıldı. Bir yandan da Batı Klasiklerini inceledi. Üniversite yıllarında tanıştığı Rusça öğrenimi için İstanbul'dan oraya gelmiş okul arkadaşı Ahmet Sedat Bey, derslerinde hocalarından duyduğu Türklerin vatan ülküsü ve dedesinden dinlediği hikâyeler, onda Türkiye'ye gitme isteği uyandırdı.1889'da üniversiteden mezun olduktan sonra Rusya'daki iş tekliflerini kabul etmeyip, gizlice Rusya'dan ayrıldı; tıp okumak üzere İstanbul'a gitti.

İstanbul'a gelişi

Hüseyinzade Ali Bey, 1889'da geldiği İstanbul'da, Askeri Tıbbiye'ye girmesi için önüne birçok engel çıktı. Osmanlı İdadi mekteplerinde verilen tüm derslerden ve ardından rüştiye ve iptidai sınıflarının tüm derslerinden sınava girmesi istendi. Tüm sınavları verip okula girmeyi başardı. Okula girdikten sonra Arapça, Farsça, Almanca, Rusça, Fransızca, İngilizce ve Yunanca olmak üzere yedi dil bilmesi, Doğu ve Batı edebiyatının klasiklerine hakimi olmasıyla okuldaki diğer öğrencileri derinden etkiledi. 1896'da tanıştığı Ziya Gökalp'i de etkiledi; ona Türkçülük fikrini aşıladı. Doslukları, 1924'te Gökalp'in ölümüne kadar devam etti. Ziya Gökalp ondan en büyük öğretmenlerinden biri olarak bahsetmiştir. İlk yazılarını "Turan" mahlası ile yazan Hüseyinzade Ali,, Türk kavimleri birliğinin en son hedefinin "Turan" olması gerektiğini Türkiye'de ifade eden ilk kişi idi. "İlk Turancı manifesto" olarak bilinen Turan şiirini 1892’de öğrenci iken İstanbul’da yazdı.

Hüseyinzade Ali Bey'in İstanbul'a geldiği 1889 yılında Askeri Tıbbiye Mektebi öğrencileri tarafından gizli bir cemiyet olan İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulmuştu. Kimi kaynaklarda İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasında onun da adı anılır. Hüseyinzade Ali Bey'in gerçekten de İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasında yer alıp almadığı konusu çok tartışmalıdır. Kendisi, Tan gazetesinde yayımlanan hatıralarında cemiyete İshak Sükuti aracılığıyla ve Ubeydullah Efendi ile tanıştıktan sonra katıldığını belirtmiştir.

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'den (Askeri Tıbbiye) 1894 yılında Tabip Yüzbaşı rütbesini alarak mezun olan Hüseyinzade Ali Bey, Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde cildiye mütehassısı olarak çalışmaya başladı. Bir yandan da yazı hayatına Goethe’nin Faust ve J. Milton’un Kaybedilmiş Cennet adlı eserlerini kısmen çevirerek devam etti. Çevirileri, Malumat ve İrtika gazetelerinde ‘Salyani’ imzasıyla yayımlandı.

1897'de çıkan Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nde operatör muavinliği ve askeri hekim ünvanlarıyla görev aldı. Muharebe zamanı Türk askerlerini resmetti. "Lamya Sırtlarında (Teselya’da) Türk Askerleri" başlıklı sulu boya resmi savaş sırasına yaptığı resimlerdendir.

Savaştan sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyye’deki görevine döndü. Veba hastalığına dair Hindistan'da araştırma yapması için görevlendirilen Ali Bey, 1902’de Mehmed Refi Bey ile birlikte Nenter’in Veba ve Mikrobu adlı yapıtını tercüme etti. Ataması, saray tarafından onaylanmadığı için Hindistan'a gitmesi mümkün olmadı. 1903 yılında ülkesine dönmek zorunda kaldı.

Otobiyografisine göre Hüseyinzade Ali Bey, Sultan Abülhamid tarafından Sultan V. Mehmed Reşad’a mensubiyet şüphesi yüzünden suçlanmış ve ardından Bağdat'a tayin edildiğini öğrenmiş ve İstanbul’dan uzaklaştırmak istediğini anlayarak çareyi vatanına dönmekte bulmuştur.

Bakü'de gazetecilik yaşamı

Hüseyinzade Ali Bey'i Azerbaycan'a dönüşünden sonra Rus-Japon Savaşı çıkmış ve Rusya Japonya'ya yenilmiştir. Bu yenilginin ardından Azerbaycan Türkleri ve diğer Kafkasya Müslümanlar'ın meşrutiyet talebinde bulunmak üzere Petersburg'a gönderdiği heyette Ali Bey de yer aldı.

Ali Bey, Bakü'de Rusça çıkan Kaspi Gazetesi ile Kahire’deki Türk Gazetesi’ne gönderdiği yazılar ile gazeteciliğe başladı. Türk gazetesinde gazetesinde A. Turanî imzasıyla yayımlanan "Mektûb-i Mahsûs" başlıklı yazı, onun bir gazeteci ve fikir adamı sıfatıyla ilk yazısıdır. Yusuf Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyâset" makalesine yanıt niteliğindeki bu yazının Türkçülük tarihinde de önemli bir yeri vardır.

1905-1906'da yayınlanan Hayat gazetesinde Hüseyinzade Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu ile birlikte başyazarlık görevini üstlendi; Ağaoğlu'nun bir süre sonra ayrılması üzerine gazetenin redaktörlüğünü tek başına yürüttü. "Türkler Kimdir ve Kimlerden İbarettir", "Bize Hangi İlimler Lazımdır", "Yazımız, Dilimiz ve Birinci Elimiz" başlıklı makaleleri bu dergide yayımlanan yazılarındandır. Hayat'ın kapatılmasının ardından Füyuzat adlı haftalık derginin redaktörlüğünü üstlendi. Türk dünyasını hem dünya görüşü hem de dil açısından birleştirmeyi hedefleyen Füyüzat, Azerbaycan edebiyat tarihinde "Füyuzat Edebi Mektebi" olarak adlandırılacak ekolü yaratmıştır. Dergi, 1907'de kapandı.

1903-1909 yılları arasında Hayat, Füyuzat, Kaspi dışında Terakki, İrşad ve Hakikat gibi gazetelerde makaleleri yayımlandı. Yazılarında Müslümanların ve Türk toplumlarının kalkınması için "Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Avrupalılaşmak" şeklinde belirttiği üç ilkeye önem verilmesi gerektiğini savundu. Düşünceleri Azerbaycan'da çok etkili olmuş ve bu düstur, Azerbaycan devleti kurulduğunda Azerbaycan bayrağı üzerinde mavi, kırmızı ve yeşil renklerde ifade edilmiştir.

Hüseyinzade Ali, 1908’den 1910’a kadar Bakü'de, arkadaşlarının kurduğu "Saadet" adlı mektepte çalıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilanının ardından Baha Şakir ve diğer İttihatçı dostlarının daveti üzerine İstanbul'a dönmeye karar verdi. Kişisel kütüphanesini ve eşyalarını Saadet Mektebi'ne bağışlayarak İ4 Aralık 1910'da Bakü'den ayrıldı.

İstanbul'a dönüşü

Hüseyinzade Ali, 1910 sonunda İstanbul'a geldikten sonra Tıp Fakültesi'ndeki görevine döndü. 1926'daki Türkoloji Kongresi dışında bir daha ülkesi Azerbaycan’a dönmedi; ömrünün sonuna kadar Türkiye’de yaşadı. 1911 yılında Talat Paşa’nın teklifiyle İttihat ve Terakki Partisi’nin kongresinde merkezi umumi azası seçildi ve bu tarihten itibaren cemiyetin İstanbul ve Selanik merkezi üyeliğini üstlendi. 1918'e kadar partinin en etkin üyelerinden oldu.

1912'de Çerkez Süvari Zabiti Şemsettin Bey'in kızı Edhiye Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Seide, Feyzaver ve Selim adında üç çocuğu oldu.

1910'lu yıllarda gerek siyasi gerekse kültürel pek çok derneğin kuruculuğunu üstlendi veya üye olarak görev aldı. Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocakları faal olarak hizmet verdiği teşkilatlardandı. Türk Ocağı'ndaki sohbetleri ile gençleri toplayarak Gökalp'le birlikte Türkçü harekete öncülük etti.

Yusuf Akçura'nın İstanbul'da kurduğu Rusya Mahkûmu Müslüman Türk-Tatarların Hukukunu Müdafaa Komitesi'nde yer alarak Avrupa başkentlerini ziyaret etti. 1917'de Milletlerarası Sosyalist Konferansı’na Türk işçisi namına katıldı. 1918'de Batum Konferansı devam ederken Ağaoğlu Ahmet Bey ile birlikte önce Osmanlı Heyeti’nin siyasi müşaviri olarak Batum'a; konferansın ardından Nuri Paşa’nın siyasi müşaviri vasfıyla Gence’ye gittiler. Kafkasya'daki görevi sırasında Azerbaycan'ın millî bir devlet olması için çalıştı.

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı yenilgisinin ardından Türkçülük politikası nedeniyle basında ağır eleştirilere maruz kalan Hüseyinzade Ali Bey, savaş sona erip Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından tutuklandı; kısa süre sonra beraat etti. Bir buçuk ay sonra yeniden tutuklanıp Bayazıt’ta Bekirağa Bölüğü’nde 49 gün kaldıktan sonra serbest kaldı.

Hüseyinzade Ali Turan'ın mezarı
Hüseyinzade Ali Turan'ın Karacaahmet Kabristanı'nda bulunan mezarı, İstanbul

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski