Harf Devrimi


Harf Devrimi

Harf Devrimi, Türkiye'de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu.

Türk alfabesinin içeriği, Latin harflerini yazı sistemlerinde kullanan diğer ülkelerin alfabeleriyle birebir aynı olmayıp Türk dilinin seslerini karşılamaları amacıyla türetilmiş harfleri bulundurmaktadır (Ç, Ş, Ğ, I, İ, Ö, Ü). Bunun yanı sıra Türk alfabesindeki harflerin okunuşları Batı dillerindeki harflerin okunuşlarından farklıdır.

Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Sivas'ta yeni alfabeyi öğretiyor, 1928
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Sivas'ta yeni alfabeyi öğretiyor, 1928

Harf Devrimi karikatürü, Ramiz Gökçe
Ramiz Gökçe'nin 13 Ağustos 1928 tarihli Akbaba dergisinde yayımlanan, devrim dönemine ait karikatürü.
Üst metni, "Halkın asırlardan beri okuyup yazmasına mani olan kargacık burgacık şeklindeki eski Arap harfleri yerine yeni, medeni Türk harfleri kaim oluyor." olarak verilen karikatürde Türk harfleri, Arap harflerine "Haydi, sen de saltanat harabesine!" diyor.

Harf Devrimi'nin Tarihi

Türkler 10. yüzyıldan itibaren İslam dini ile birlikte (eskiden İslam kültürünün vazgeçilmez ögesi sayılan) Arap alfabesini de Türkçe ses sistemine uyarlayarak benimsemişlerdi. Bunu izleyen 900 yıl boyunca Türkçenin gerek Batı (Osmanlı) gerek Doğu lehçeleri, Arap alfabesinin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi ile yazıldı.

YılOkur yazar oranı
1923%2,5
19271%10,5 (1927 resmî sayımlar)
19352% 20,4 (1935 sayımları)

1 Harf Devrimi gerçekleşmeden 1 yıl önce yapılan nüfus sayımları

2 Yeni Türk harfleri ile 7 eğitim dönemi sonrası

Türkiye'de alfabe reformu önerileri 19. yüzyıl ortalarından itibaren duyulmaya başladı. Öneriler ikiye ayrılıyordu:

  • Osmanlı yazısının düzeltilmesini isteyenler,
  • Latin harflerinin kabulünü isteyenler.

Yazı devriminin gerekçeleri

Harf devriminin en önemli sebeplerinden biri Arap harflerinin Türkçeye uygun olmadığı düşüncesidir. Osmanlı yazısının düzeltilmesini isteyenlerin başlıca gerekçesi, bu yazının Türkçenin ünlü seslerini ifade etmekte yetersiz kalmasıydı. Arap alfabesinin Türkçeye uygun olmadığına ilişkin görüşler tarih boyunca pek çok kişi tarafından dile getirilmiş ve alfabede en azından bir revizyon yapılması gerektiği dile getirilmiştir. Arap alfabesinin yetersizliğini ilk dile getirenlerden biri Katip Çelebi'dir. Tanzimat döneminde ise Ahmet Cevdet Paşa, Arap harfleriyle gösterilemeyen sesler için yeni bir yazım yolu aranması gerektiğini belirtir. 1851'de Münif Paşa Arap harfleri ile okuyup yazmanın zor olduğunu, halkın eğitiminin yapılamadığını bu nedenle alfabenin düzeltilmesi gerektiğini söylemiştir. Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Yenişehirli Avni, Ziya Gökalp, Şemsettin Sami, Ebüzziya Tevfik, Feraizcizade Mehmet Şakir, Ispartalı Hakkı Bey gibi aydınlar da alfabenin sorunları hakkında görüşlerini dile getirmişlerdir. Enver Paşa gibi siyasi isimlerin de alfabe konusunda girişimleri (Enveriye) olması ortada bir sorun olduğuna ve bir çözüm arayışı içinde olunduğuna bir kanıttır. Latin alfabesi ya da başka bir alfabenin getirilmesi mi yoksa var olan alfabede bir revizyon yapılması mı gerektiği konusunda farklı fikirler olsa da Arap alfabesinin Türkçeye olan uyumsuzluğu ve sorunları olduğu konusunda çoğu kişi ortak görüşe sahipti. Bu görüşler Cumhuriyetten sonra da devam etmiş ve harf devrimine temel olmuştur.

Bu sorundan doğan imla kargaşası, yazılı basının ve resmi okul kitaplarının yaygınlaşması ile daha çok hissedildi. 1870'lerden itibaren Türkçenin standart bir sözlüğünü oluşturma çalışmaları da imla konusunu gündeme getirdi.

Bir diğer gerekçe bu alfabenin sorunları nedeniyle halkın eğitimine sekte vurduğu ve halkı cahil bıraktığı düşüncesidir. Nitekim Milaslı İsmail Hakkı Bey Latin alfabesine tamamen karşı olmasına rağmen, yazımız ıslah edilmedikçe bu asra göre terakkimizin mümkün olamayacağını, ıslah halinde Japonlar gibi ilerleme kaydedileceğini söylemiştir. Yine Celal Nuri, "Bu harfleri ve bunlarla yazılmış ibarâtı avâm sühûletle öğrenemiyor." demiştir. Hüseyin Cahit Yalçın ise "Biz ülkede ümmîliği (okuyup yazması olmayan) azaltamıyoruz. Çünkü harflerimiz buna engeldir." demiştir.

Latin harflerini benimseme gerekçeleri

  1. Avrupa ile ilişkilerin kolaylaştırılmak ve geliştirilmek istenmesi.
  2. Arap alfabesinin ıslah çalışmaları sırasında hurûf-ı munfasıla, yani harflerinin birbirinden ayrılarak yazılması yönteminin denenmesi. Harflerin ayrılarak yazıldığı bir alfabenin Türk dili için daha uygun olduğu düşüncesi. Latin alfabesinin eğitimi çok kolaylaştırdığı düşüncesi.
  3. Bakü'de yapılan I. Türkoloji Kongresi'nde bütün Türkler için Arap harfleri yerine Latin yazısının kabul edilmesine karar verilmesi. Atatürk'ün bu kongreyi yakından takip ettiğinin bilinmesi.
  4. Latin alfabesi dışında daha iyi bir alternatifin olmaması. Dünyadaki en yaygın alfabe olan Latin alfabesi dışındaki bir alfabenin örneğin Kiril ya da Çin alfabesinin kabul edilmesinin herhangi bir mantığının olmaması.
  5. 1850-60'lardan itibaren Türk aydın sınıfının tümü Fransızca biliyor ve bazen kendi aralarındaki yazışmalarda Fransızca kullanacak kadar bu dili benimsiyordu. Telgrafın yaygınlaşmasıyla birlikte, Türkçenin Latin alfabesiyle ve Fransız imlasına göre yazılan bir biçimi de günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Beyoğlu, Selanik, İzmir gibi kozmopolit çevrelerde dükkân tabelaları ve ticari reklamlarda çoğu zaman bu yazı kullanılıyordu.
  6. 19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul ve Anadolu'da Rum ve Ermeni harfleriyle basılan gazete ve kitaplar önemli bir sayı tutmaya başlamıştı. Bu yayınların kazandığı popülerlik, Türkçenin Arap yazısından başka yazıyla da yazılabileceği düşüncesinin benimsenmesine yardımcı oldu. 1908-1911'de Latin temelli Arnavut alfabesinin kabulü ve 1922'de Azerbaycan'ın Latin alfabesini kabulü, Türkiye'de büyük yankı uyandırdı.
  7. Sovyetler Birliği'ndeki Türk devletleri Latin alfabesini kullanıyordu. Türkiye; Türk dünyası ile yakınlaşmak, ortak bir alfabeyi kullanmak için Latin alfabesine geçti. Fakat daha sonra SSCB, Stalin döneminde Türkiye ile Sovyetler Birliği'ne bağlı Türk cumhuriyetleri arasındaki bağı koparmak için Türk devletlerini Kiril alfabesine geçirtmiştir. 1991'de SSCB'nin dağılması üzerine Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan olmak üzere 5 bağımsız Türk devleti kuruldu. Bunlar arasından Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan ve Kazakistan tekrar Latin alfabesine geçerken Kırgızistan ile Rusya'ya bağlı Başkurtistan, Çuvaşistan, Tataristan, Tuva gibi Türk cumhuriyetleri Kiril alfabesini kullanmaya devam etti. Özetle, Türkiye'de yapılan harf devrimi, diğer Türk cumhuriyetlerine yakınlaşmayı, Türk dillerine uyumlu bir yazı sistemi oluşturulup ortak bir alfabe kullanılmasını amaçlamıştır.
  8. Arap alfabesinin Türkçeyi tam olarak ifade edememesi. Arap alfabesinde bulunan Vav (و) harfi V, O, Ö, U, Ü; Ye (ﻱ) harfi Y, I, İ; Kef (كـ) harfi ise K, G, N, nadiren de Y sesini verebilmektedir. Bu durum karışıklık çıkarmaktaydı.
  9. İkinci Meşrutiyet döneminde, Türk ulusal kimliğini İslamiyet'ten bağımsız olarak tanımlama çabaları, özellikle İttihat ve Terakki'ye yakın aydınlar arasında ağırlık kazandı. Bazı kişiler tarafından Arap yazısı İslam kültürünün ayrılmaz bir parçası sayıldığı için bu yazının terk edilmesi aynı zamanda Türk ulusal kimliğinin laikleşmesi ve kendi öz benliğini ortaya çıkarması anlamına gelecekti.

İlk reform önerileri

Latin alfabesinin Türkçeye uyarlanması görüşü ilk kez 1860'lı yıllarda Azerbaycanlı Feth Ali Ahundzade tarafından ortaya atıldı. Ahundzade ayrıca Kiril alfabesi kökenli bir de alfabe hazırlamıştı.

1908-1911 döneminde Latin esaslı yeni Arnavut alfabesinin benimsenmesi, Türk aydınları arasında da yoğun tartışmalara neden oldu. 1911'de Elbasan'da hocaların Latin harflerinin şeriata aykırı olduğuna dair fetvasına karşı sert bir polemiğe giren Hüseyin Cahit, Latin esaslı Arnavut alfabesini savunmakla yetinmeyip Türklerin de aynısını uygulamalarını önerdi. 1911'de İttihat ve Terakki Cemiyetinin Arnavut kolu, Latin esaslı alfabeyi kabul etti.

1914 yılında Kılıçzade Hakkı'nın yayınladığı Hürriyet-i Fikriye adlı dergide çıkan beş imzasız makale, Latin harflerinin yavaş yavaş kullanılmalarını öneriyor ve bu değişikliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyordu. Ancak dergi, bu makaleler nedeniyle İttihat ve Terakki iktidarı tarafından yasaklandı.

1911 yılında Manastır-Bitola'da Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe gazete yayımlandı. Zekeriya Sami Efendi'nin neşrettiği, adı Eças olup Fransızca imla ile "esas" diye okunan ve cumartesi günleri yayınlanan bu gazetenin ancak birkaç sayısı günümüze ulaşmıştır.

Atatürk ve Harf Reformu

Mustafa Kemal de bu konuyla 1905-1907 tarihleri arasında Suriye'deyken ilgilenmeye başladı. 1922 yılında Atatürk Halide Edib Adıvar'la yine bu konu hakkında konuşmuş ve böylesi bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söylemişti.

Osmanlı alfabesini öğretmek için kullanılan bir kitap ile 1930'larda Türk alfabesini öğretmek için kullanılan bir kitap, Cumhuriyet Müzesi
Osmanlı alfabesini öğretmek için kullanılan bir kitap ile 1930'larda Türk alfabesini öğretmek için kullanılan bir kitap, Cumhuriyet Müzesi

Eylül 1922'de Hüseyin Cahit'in İstanbul basın yayın üyelerinin katıldığı bir toplantıda Atatürk'e sorduğu "Neden Latin harflerini kabul etmiyoruz?" sorusuna, Atatürk "Henüz zamanı değil." yanıtını vermişti. 1923'teki İzmir İktisat Kongresi'nde de aynı yolda bir öneri sunulmuş, ancak öneri kongre başkanı Kâzım Karabekir tarafından "İslam'ın bütünlüğüne zarar vereceği" gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak tartışma basında geniş yer bulmuştu.

28 Mayıs 1928'de TBMM, 1 Haziran'dan itibaren resmî daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir yasa çıkarttı. Yasaya önemli bir tepki gelmedi. Yaklaşık olarak bu yasayla aynı zamanda da harf reformu için bir komisyon kuruldu.

Komisyonun tartıştığı konulardan biri eski yazıdaki kaf ve kef harflerinin yeni Türkçe alfabede q ve k harfleriyle karşılanması önerisiydi. Ancak bu öneri Atatürk tarafından reddedildi ve q harfi alfabeden çıkartıldı. Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için 5 ila 15 senelik geçiş süreçleri öngören komisyonda bulunan Falih Rıfkı Atay'ın aktardığına göre Atatürk, "Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz." diyerek zaman kaybedilmemesini istedi. Alfabe tamamlandıktan sonra 9 Ağustos 1928'de Atatürk, harfleri Cumhuriyet Halk Partisinin Gülhane'deki galasına katılanlara tanıttı. 11 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos'ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı. Ağustos ve eylül aylarında da Atatürk farklı illerde yeni alfabeyi halka tanıttı. Bu sürecin sonunda komisyonun önerileriyle, kimi ekleri ana sözcüğe birleştirme amaçlı kullanılan kısa çizginin atılması ve düzeltme işaretinin eklenmesi gibi değişiklikler yapıldı.

8-25 Ekim tarihleri arasında resmî görevlilerin hepsi yeni harflerin kullanımı ile ilgili bir sınavdan geçirildi.

Harf Devrimine Eleştiriler

2019'da 12. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk'ü anma programında yaptığı konuşma sırasında, Osmanlı'daki tarihi okuma yazma oranının toplumun yarısından yüksek olduğunu, bu oranın dönemin Rusya, İtalya gibi ülkelerinin üzerinde yer aldığını, Harf İnkılabı'nın okuryazarlıkta düşüşe yol açtığını ve "Harf Devrimi ile her şeyin sıfırlandığını" iddia etmiştir. Bu ifadeler çeşitli akademisyenler ve medya kuruluşlarınca doğru olmadığı sebep gösterilerek eleştirilmiştir. "Bir gecede cahil bırakıldık!" söz öbeği, Harf Devrimi'ni eleştiren kesimler tarafından kullanılan bir söylem hâline gelmiştir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski