Hurufilik

 

Hurufilik

Hurûfilik ya da Hurûf’îyye (Arapça: حُرُوفِيَّة), adını Arapça hurûf (Türkçe “harfler”) kelimesinden alan, kutsal metinlerde harf ve kelimelerin sayısı, sırası ve diziliminin belirli şifreler barındırdığı iddiasıyla bunlardan ve kelime, cümle veya cümlecikleri oluşturan harflerin ebced değerlerinden metnin düz anlamı ile ilgili olmayan, telmih, ima, işaret gibi ikincil anlamlar çıkartan ve bu anlamlar üzerinden yeni anlayış ve kavrayışlara yol açan yaklaşımlara verilen addır.

İslam öncesi tarihte Yahudi kabbalizmi bu yöntemi kullanmıştır. İslam tarihinde hurufilik mezhep olarak İran, Azerbaycan ve Türkiye'de 14. ve 15. yüzyıllarda etkin olan bir inanç akımı ve tarikattır.

{tocify} $title={İçindekiler}

Tarihçe

İslam Hurûfiliği sahabilere kadar dayandırılır. İslam tarihinde hurûfiliğe ilk defa "Cifr İlmî" mûcidi Ebû’l-Hattâb el-Esedî'nin kurduğu Ghulat-i Şîʿa fırkalardan olan Hattâb’îyyet-ûl Mutlâka mezhebinde rastlanmaktadır. İslam harfçiliğinin diğer önemli isimleri arasında ise Karmatî bir dâî olan Hallâc-ı Mansûr ile "Füsus-ul Hikem" isimli kitabıyla meşhur olan ve Şeyh'ûl-Ekber nâmı ile de anılan İbni Arabi gelmektedir. Yakın tarihte Bahailer ile de ilişkilendirilmekte olan "Hurûfilik", şifrecilik ve gizemcilik gibi konular günümüzde de revaçta olan çalışma alanlarıdır. Son dönem islam alimlerinden Said Nursi (d. 1876 – ö. 1960), eserlerinde ebced hesabı kullanarak Kur'an, Hadis, Celcelutiye gibi dini kaynakların kendisine ve eserlerine yönelik gaybi işaretlerde bulunduğunu iddia eder. Bu yaklaşımıyla Said Nursi, Hurufilik etkisinde kalmış ve kaleme aldığı eserlerde bir takım dini ispatlar için bu tekniği kullanmıştır.

Her ne kadar Hallâc-ı Mansûr (d. 858 – ö. 922), Muin’ed-Dîn Nâsır-ı Hüsrev (d. 1004 – ö. 1088), ve İbn Arabi (d. 1165 – ö. 1240), Reşad Halife (d. 1935 – ö. 1990), ve Ömer Çelakıl (d. 1980), gibi kişilerin isimleri bu yöntemi kullananlar arasında sayılsa da, esasta bu şahsiyetlerin burada mevzu bahis konusu edilen "Hurûfilik Mezhebi" ile bir ilgileri bulunmamaktadır.

Fazlullah Esterabâdî (Nâimî)

Hurûfî hareketinin kurucusu ve önderi Fazlullah Esterabâdî (Nâimî) (1339?-1394) İran'ın Astrabâd kentinde doğmuştur. Hamdan adındaki bir Kurmutînin dervişidir. Karâmıtîlere İbâhiyye de denir. Hallâc ve Rûmî'den etkilenen Fadl’ûl-Lâh 1370'lerde tüm Azerbaycan bölgesinde öğretisini yaymaya başlamış ve Tebriz'deyken Celayirîler hanedanının önde gelen kişileri arasına girmiştir. Burada ana eseri "Cavidan el-Kebir"i yazmıştır. Emir Timur'un emriyle 1394'te Nahçıvan'da o zamanın yöneticisi olan oğlu Miranşah tarafından, siyasi bir tehlike olarak görüldüğü gerekçesiyle idam edilmiştir. Daha sonra yönetim tarafından Hurûfîler kovuşturmaya uğramış ve dağıtılmışlardır. Ancak, tarikât farklı şekillerde varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

Esterabâdî, Kur'an'ı ve hadisleri 28 ve 32 harf sistemiyle izah etmeye çalışır. Hurûfilikte yedi rakamı anahtardır. Ona göre Fatiha Suresi'nin ayet sayısı, imanın şartları, ve yüzdeki ana noktaların hep yedi rakamını işaret etmesi anlamlıdır. Bu sebeple insan da hakikat için anahtardır.

Nâimî'nin ölümünden sonra fikirleri Azerbaycan ve Anadolu'da taraftarlarınca sürdürülmüştür. Nesîmî ve diğer Hurûfî yazarlar tasavvufun mistik kavramlarını Fazlullah tarafından kurulan harf yorumu metoduyla birleştirmişlerdir.

Nesîmî'nin şiirleri ve fikirleri Niyâzî-i Mısrî, Fuzulî, Kani, Habibi, Hatai, Rûşeni gibi kişileri, Anadolu'da Bektaşîlik, İran'da Ehl-i Hak gibi tarikâtların terminolojisi etkilemiştir.

Hurûf’îyye Mezhebi

Tanrı'nın her peygamberde aşamalı olarak kendisini açtığına, en son olarak da yedinci Şiî imamı Musa el-Kâzım'ın soyundan gelen ve Hurûfîyye inancının kurucusu olan Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî'nin bedeninde vücud bulduğuna ve "Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî" (Nâimî)’nin Câvidân el-Kebir (Câvidân-Nâme)’sinin Kur'an’ı ilga ettiğine inanan sufi/tasavvufî yol.

Hurûfilere göre Muhammed son peygamberdir. Her peygamber, kendinden önce gelen peygamberlerin sırlarının anlamını çözmektedir. Peygamber Muhammed ise son peygamber olduğu için kendisinden önceki peygamberlerin bildirdiklerinin anlamını çözecek anahtara sahiptir.

Hurûfiler, evrenin üç temel dönemi olduğu kabul ederler. Peygamberlik, İmamlık ve Tanrılık. Âdem ile başlayan ve İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah ile sona eren dönem peygamberlik, Ali bin Ebu Talib ile başlayan ve On Birinci İmâm Hasan el-Askerî ile biten dönem İmamlık dönemleridir. Bütün peygamberler Fadl’ûl-Lâh'ı müjdelemişlerdir ve Fadl’ûl-Lâh ile tanrılık dönemi başlamıştır.

Hurûfîliğe göre Allah'nın ilk tecellîsi "ses" ya da kelâm ile olduğundan, sesin dış öğeleri ve bunların farklı kombinasyonları da kutsal nitelik taşır. Kutsal sesin öğeleri, örneğin burun "elif" harfini, gözler "he" harfini, burnun iki yanı "lam" harflerini oluşturur. Böylelikle Hurûfî inancına göre Tanrı, kendi ismi olan "Allah"ı insanın yüzüne nakşetmiş bulunmaktadır.

Ebced hesabındaki gibi, Kabala'da harflerin her birinin sayısal değerinin oluşu ve Kutsal Metin'de sayısal değerlerin aranışı, Hurûfîlerde de söz konusudur.

Hurûfî inancında ibâdetler de harfler ile yorumlanır.

İbn-i Hacer-i Askalânî hazretleri, (Enbâ-ı Fadl) adındaki tarihinde Fadlullah ve Hurûfîlik hakkında geniş bilgi vermektedir.

Hurûfîlikte temel inançlar

“Hurûfîler”, Kur'an üzerinde çok zaman harcamışlar, ortodoks İslam anlayışında mûhkemât ve müteşâbihât olarak ifade edilen ayetler üzerinde hesaplamalar yaparak çeşitli te’vil şekilleri oluşturmuşlardır. İnanç ve yorumlarından bazıları;

  • İnsan yüzündeki hatlar ile Arap harflerinin şekilleri arasında bazı alâkalar vardır. İnsan vücudundaki her uzuv bir harfe karşılık gelmektedir. Ayrıca, her uzuv kâinattaki bir tecellînin misalidir. Örneğin, Cesetsiz rûh olmadığı gibi harfsiz de mâna yoktur. Hurûfât ise mânaların cesedidir.
  • Arş, zekâ ve ruhun yansıdığı cephedir. Cennet, Cehennem, Sırat, Arafat, yer gök, cin, melek ve benzeri her şey de karşılığı olan tek bir harf ile temsil edilir.
  • İnançlarına göre insan gözünün biri Cebrail diğeri de Azrail’dir. Cebrail Ali’yi, Azrail’de Muhammed’i temsil etmektedir. Âdem’in yüzü Vech’ûl-Lâh’ (Allah'ın yüzü) tır. “Kâb-ı Kavseyn” ise insanın iki kaşıdır.
  • Hurufilere göre Kur'anda ne kadar “Fadl’ûl-Lâh” ve “Fazıl” kelimesi varsa hepsi de beklenen Mehdi olan Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’ye delâlettir.
  • Nübüvvet yirmi sekiz harften oluşur. Bu nedenle de ümmîdir. “Hurûfîler” bu yirmi sekiz Arab harfine “Kelime-i Muhammedî” adını verirler. Kur'an Velâyet’in Dûnun’undan olan Nübüvvet’e özgü olarak yirmi sekiz harf ile indirilmiştir. Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin bu harflere eklediği dört harf “g”, “j”, “ç”, “p” ile birlikte oluşan otuz iki harfe ise “Kelime-i Âdemîyye” adını verirler. Böylece “Veli” de tam otuz iki hurûfa mazhar olmuş olur.
  • Esrâr-ı Hurûf’a vakıf olanlar “Zümre-i Nâciye” olarak adlandırılan seçkinleri oluştururlar. Bu sınıfa dâhil olamayanlar ise hüsrânda kalmış olanlardır.
  • Kur'an iki kısımdan müteşekkildir. Birinci kısım esrar ve mânayı içeren mûhkemâttır. İkincisinde ise dört hurûftan ibaret olan vilâyet te onun içine dâhildir. Kur'an, mûhkemât ve sûrelerin başında anlamları bilinmeyen “Elîf-Lâm-Mîm”, “Elîf-Lâm-Mîm-Sâd”, “Elîf-Lâm-Râ”, “Elîf-Lâm-Mîm-Râ”, “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd”, “Tâ-Hâ”, “Tâ-Sîn-Mîm”, “Tâ-Sîn – Bunlar sana Kur'an’ın ve apaçık bir kitâbın âyetleridir.”, “Yâ-Sîn”, “Sâd – Bu öğütle dolu Kur'an’a bak!”, “Hâ-Mîm”, “Ayn-Sîn-Kâf”, “Kâf – Şanlı Kur'an’a andolsun!”, “Nûn – Kaleme, ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri Hakk’îy-Çün!” gibi ya sadece harflerden oluşan ya da başlarında tek harf ihtivâ eden müteşâbih diye nitelendirilen âyetlerden oluşmaktadır. ("Hurûfîler" bu noktada anlaşılması güç birtakım hesaplar yapmak suretiyle her şeyin mânasını değiştirerek başka bir hâle koyarlar).
  • Bu yukarıda sıralanan ve Kur'an’daki yirmi dokuz sûrenin başında yer alan on dört mücerret kelime “Kelâm-ı Mahfûz” niteliğinde olup Hurûfîliğe göre Bâtınî anlamlara sahiptir. Örneğin, “Ayn-Ali/İlîm”, “Mîm-Muhammed”, “Nûn-Nokta”, “Kâf-Hakk/Allah”, “Hı-Hızır”, “Sîn-Arş/28”, “Sâd-Salât”, “Lâm-Levh” demektir.
  • Ebced hesabından başka bir de “cümle hesabı” vardır. Bu hesapta her harf yalnız bir adede karşılık gelir. Daha ayrıntılı Hurûfî hesap sistemleriyse “Hesâb-ı Tafsili” ve “Cümel-i Kebîr” olarak adlandırılır.
  • İslâm’ın zâhir hükümleri hurûfîler’in yanında bir değer ifâde etmez. Ortodoks islam anlayışındaki kavramlar hurufi-batıni gruplarda sembolik ifadeler olarak ele alınır. Irak Nebtî ve Kermâtîleri ile Suriye Nusayrîleri ve İran Şîʿa-i Bâtın’îyye’si ve Dürzîler bu konuda ortak anlayışa sahiptirler.

Noktacılık

Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin vefatından sonra müridi “Ubeyd’ûl-Lâh Mahmud” aynen Bâtın’îyye gibi İbâh’îyyûn olan “Nokta” mezhebini ortaya çıkardı. Ubeyd’ûl-Lâh’a göre birçok noktanın birleşmesiyle meydana gelen harfler, manasız birer gölge olup esas olan noktadır. İmâm Zeyn el-Âb-ı Dîn’nin “En-Noktat’ûl-İlm’ûn” sözünün delâlet ettiği varsayılan harflerin vücutları mutlaka nokta ile kâimdir. Hattâ, “Vücûd-û Mutllâk” mertebesine delâlet etmek maksadıyla İbranîler’in Kabalâ’sının ikinci kitâbı olan Zohar da, Tevrat’ta nakledilmek üzere İbrânî alfabesinin en küçük harfi olan “Yu-Jode” yani “Lâfz” ile tabir edilmektedir. Bu mezhebin en meşhur tâkipçileri arasında 1574'te Şah Tahmasb tarafından i'dam edilen Nizârîler'in Otuz Altıncı İmâmı Murād Mīrzā ile Nûktâ-yi Ulâ olarak da bilinen ve Kaçarlar tarafından 1850'de Tebriz'de kurşuna dizilerek i'dam edilen Babi inancının yaratıcısı ünlü Kabalist Seyyid Ali Muhammed (Báb) gelmektedir.

Kabalizm

Yahudi Kabalizm’i Mukaddes Kitâb’ın biri zahirî ve öteki bâtınî iki ayrı manasının bulunduğu esasından yola çıkar. Bâtınî manası kelimeler ve harflerin derûnî manasıdır ki, bunun herkes tarafından anlaşılması mümkün değildir. Hurûfîlik’te kullanılan “Kelâm-ı Mâhfûz” (logos endiathetos) ve “Kelâm-ı Melfûz” (logos prophorikos) ayrımı bu usulden gelmektedir. Kabalizm etkileri tasavvufa ilk defa “Hâkim Tırmizî” aracılığıyla girdi. “Sabiî Akımları ve Harraf Mektebi” aracılığıyla Fârâbî’nin de haberdar olduğu bu “Kabalizm Cereyanları” “İhvân’ûs-Safa Risaleleri” üzerinde bir hayli etkili olmuştur. Fakat “Bâtınîler”, “Hurûfîler”, “Nôktâvîler”, ve bu vesileyle de “Bektâşîler” üzerindeki tesirleri çok daha fazla olmuştur.

Yahudilik ve Hurûfîlik

Hurûfîlik mesleği Yahudilerin Kabal ve “Neveflâtunî” âkideleriyle şerh ve imâları temeli üzerine inşa edilmiş bir halita demekti. Yahudilerin “Kabalâ Mezhebi” ile ortaklık arzeden Hurûfî talimâtının en önemli ana kaynağı İbrahim peygambere ait bir muhaverede aşağıda ana hatları verildiği şekliyle şöyle açıklanmaktadır:

  • Sifr’in anlattığına göre, bütün kâinat Kelâm’ûl-Lâh’ın suret ve timsalidir. Kelâm ise İbranî alfebesinde mevcut olan “yirmi iki” harften oluşmuştur.
  • Munzâm olan “On” kadar “Aded-î Asliye” ile birlikte toplamı “otuz iki” eder. Allah bütün âlemleri bu otuz iki harf ve adetten yaratmıştır.

Dolayısıyla Hilkât’in sırrını anlayabilmek için bu yirmi iki harf ile on kadar adedin Esrar ve Havass’ına dikkat etmek gereklidir. Bu harflerin içerdiği önem ise aşağıdaki şu sözlere dikkat etmek suretiyle anlaşılabilir:

  • “Cenâb-ı Hakk”, “Cenâb-ı Rabb’ûl-Cüyûş”, İbranîler’in Tanrısı “Hâyy’û-Kâyyûm” ve “Sultân-ı Cihân Allâh’ûr-Râhman’ûr-Râhîym”.
  • “Allâh’û-Teâlâ’lem-Yezel”, Yahudiler’in Kabalâ Mezhebi’nin ana âkidesinine göre “Allâh’û-Celle-Celâle’hû” nâm-ı ibtisâmını yukarıda sıralanan bu harfler ve adedler aracılığıyla teşkil buyurmuştur.

Sufîlik ve hurûfîlik

Çoğu sufîlerin hurûfun çeşitli şekillerine atfedilen sırlara ilgili tefsirleri “Hurûfîlik” gibi karıncalı i’tikadların zuhur etmesine yönelik teşvikkâr yollar açmıştır. Hurûfî Mezhebi ile alâkalı olan bazı ıstılahat, kendisini mutasavvıf olarak tanıtan şairlerin hemen hemen büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğünden yazmış oldukları eserler, hurûfâta dair pek çok rümûzâtla doludur. Sufî Edebiyâtının meşhur şâirlerinden olan ve Hurûfîliğe intisap etmeyenlerin dâhi hurûf ve kelimâtın rümûz ve işâretlerinin mânalarına değinen birçok şiirleri mevcuttur. Hattâ Muhy’id-Dîn İbn Arabî’nin Şecere-i Numânîyye’si, Şerâf’ed-Dîn Ahmed Bunî’nin Esrâr-ı Hurûf’u ve bu konuda daha birçok âlimlerin sınıflandırmalarından anlaşıldığına göre i’tikaden kendilerinden asla şüphe edilmesi mümkün bile olmayan bazı meşhur mutasavvıfların dahi eserlerinde hurûfla ilgili gizemli ifadeler kullanmaktan kendilerini alamadıkları görülmektedir. Mezheben Hurûfî olan mutasavvıfanın divanları titizlikle incelenirse bunların içeriğinde hurûfa gizem atfeden birçok şiirleri de ihtiva ettikleri anlaşılır. Gerek İran’da ve gerekse Anadolu’da yaşayan Hurûfîler arasında “Üsküdar'lı Hâşım Baba” gibi şairler ortaya koydukları eserler aracılığıyla bu mezhebin etrafa yayılması ve yüceltilmesi için bir hayli hizmet etmişlerdir. Hatta Noktacılığın etkisi altında kaldığı anlaşılan meşhur sûfîlerden “Seyyid Ali’ûl-Hemedanî” bile, Vücûd-û Mutllâk’ı “nokta” tâbiriyle zikretmektedir.

TDK sözlük anlamı nedir?

Hurufilik, -ği

isim, özel, din bilgisi

Kur'an'ın harflerinden birtakım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski