argumentum ad nauseam

 

argumentum ad nauseam

Argumentum ad nauseam/Argumentum ad Infinitum;

bir iddianın-argümanın aksi ispatlanamadığı için o iddianın doğru olduğunun savunulmasıdır.

(ya da sıklıkla sadece Ad nauseam) Bir safsatadır. Bu terim Latincedir. Türkçe yaklaşık karşılığı "bunaltana kadar" dır. Argumentum ad infinitum ("sonsuza kadar argüman") ile aynı safsatayı belirtir.

Bu tip safsatalar bir argümanın (genellikle farklı kişiler tarafından) çok defa tekrar edilmesi ile inandırıcılık oluşturulması şeklinde yapılır. İddia-argüman sahibi, her zaman iddiasını-argümanını ispatlama sorumluluğuna sahiptir. Aksi takdirde ortaya konulan argüman geçersiz sayılır. Hiç kimse, ispatı ortaya konmaksızın ileri sürülen bir argümanın yanlış olduğunu savunmak için, argümanın aksini ispatlamak yükümlülüğünde değildir. Carl Sagan' dan bir alıntı olarak “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.” Ancak kanıt noksanlığı bir şeyi reddetmek için “yeterli” olmasa da, doğal olarak “geçerli” bir sebeptir. Daha açıklayıcı olarak: “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir; ancak varlığın kanıtı hiç değildir!

Bu safsata diğer safsatalar ile birlikte politikacılar tarafından sıkça kullanılır. Israrlı bir şekilde yapıldığında beyin yıkama ya da kandır(ıl)ma olarak da tanımlanabilir.

Örnek

Eskiden bilimin olmadığı yahut yeterince gelişmediği zamanlarda dünya hakkında yapılan tartışmalardan biri olarak:

  • Dünya öküzün boynuzlarında, öküz kaplumbağanın sırtında, o kaplumbağa başka bir kaplumbağanın sırtında ve o kaplumbağa da başka bir kaplumbağanın sırtında. Böylece sonsuza kadar giden kaplumbağalar...

Başka bir tartışma; Tanrı:

  • Seni kim yarattı? Annem ve babam. Onları kim yarattı? Onların anne ve babası. En nihayetinde onları kim yarattı? Tanrı yarattı. Tanrı'yı kim yarattı? Başka bir Tanrı... görüleceği gibi söz konusu olan Tanrı argümanı için bir kanıta ihtiyaç var. Çünkü ortaya konan her kanıt kendisinin doğruluğu için de başka bir kanıta gereksinim duyuyor. Söz konusu olan bu tartışma için ana konu Tanrı olduğundan Tanrı'nın kanıtlanması yalnızca Tanrı'nın kendi kendisini aşikar, belirgin kılmasıyla olur. Sonuç olarak herhangi bir bilgi ve kanıt sağlayamayan bu mantıksal safsata din meselelerinde çok kullanılır.

“İspatlanmadan ileri sürülen bir argüman, ispatsız olarak çürütülebilir.”

deyimi ile bu safsata kolayca tespit edilebilir.

Genellikle bu mantık hatası bir "şey" in varlığının iddiası üzerine olan tartışmalarda çıkar ve çoğu zaman da fark edilmemesi, tartışmaların gereksiz uzamasına sebep olur. Örneğin en başta Tanrı olmak üzere, Koca ayak, Tuz Gölü Canavarı, Loch Ness Canavarı gibi bir sürü canavar, Çupakabra gibi çoğaltılabilecek efsaneler, psişik güçler, astral seyahat, UFOlar, astroloji, vb. bu mantık hatasının çok sık görüldüğü tartışma başlıklarıdır ve mantık hatası görülürse, aslında ortada tartışılacak hiçbir konunun olmadığı fark edilebilir.

Bu durum, Matematikçi Bertrand Russell'ın şu meşhur örneği ile izah edilebilir: Eğer Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede Güneş’in etrafında dönen Çin seramiğinden bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün aksini kanıtlayamazdı...

Burada gösterilmek istenilen; böyle bir çaydanlığın var olduğunu ispatlama yükünün argüman sahibinin kendisinde olduğudur. Zira bilimin boş hipotezi, bir argümana yönelik kanıt bulunana kadar o argümanı yok saymamız gerektiğini söylemektedir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski