Cahiliye Dönemi (Arapça: جاهلية cāhilīyye, "bilgisizlik"), İslamî literatürde Arap toplumunun İslam öncesi dönemine verilen ad. Cahiliye terimi, gerek Kur'an'da gerekse hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslam döneminkinden ayırt etmek veya benimsemek için kullanılmıştır.
İslami öğretiye göre insanlık tarihi ilk insan ve ilk peygamber kabul edilen Âdem ile başlar ve baştan beri tek Allah'ın dini geçerlidir. Bu öğreti insanların zaman zaman putlar icat ederek hak yoldan saptıklarını, Allah'ın peygamberler göndererek cahilliğe ve bilgisizliğe sapan bu insanları uyardığı ve doğru yola hidayet ettiğini, peygamberleri dinlemeyenleri de helak ederek cezalandırdığı temellendirmesi üzerinden yazılır. Bu öğretiye göre insanlığın en son sapıtması "Cahiliye dönemi" olarak adlandırılan İslam öncesi dönemde olur ve bu dönemin düzeltilmesi için de peygamber Muhammed gönderilir. Dönem tanımsal olarak İslamın ortaya çıkışıyla son bulur.
Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında tarih bilimi açısından İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda Mekke'nin yanında Petra başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ileriye sürülmektedir. Tartışmalarda geleneksel anlayışın işaret ettiği Hicaz bölgesi dışında; Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge, Kufe ve Hire (Güney Irak) bölgeleri de öne çıkmaktadır.
{tocify} $title={İçindekiler}
Sosyal hayat ve tapınma
Ana madde: Arap mitolojisi
İslami öğretiye göre İslam öncesi Arapları tek ve yaratıcı bir Tanrı'nın yanında, onlara yarar ve düşmanlarına karşı üstün gelmelerini sağladıklarına inandıkları başka tanrılara da tapınmaktaydılar.
Arap yarımadasında değişik şehirler (Kuzeyde Petra ve Palmira) önemli ticaret ve hac merkezleriydiler. Arap kabileleri savaşın yasak olduğu hac mevsiminde, bayram havası içerisinde düzenlenen panayıra, festivale katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları etrafında tavaf ederler, kurban keserler, sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbe’yi tavaf ederlerdi. Bu tavaf genellikle çıplak olarak gerçekleştirilirdi. Söz konusu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular serperler, adak hayvanlarını kurban ederler, hatta bu ziyaretlerin öncesinde oruç tutarlardı. Bu dönem Arapların, ölüleri gusül ettirdikleri, yıkadıkları ve kefenledikleri de bilinmektedir. Putların önünde fal okları çekerler, kuşların uçuşuna göre kehanette bulunurlar, nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvururlardı. Hac ve tapınım, kendileri için bir korunma olarak kabul edilirdi. Ayrıca şeytan taşlama, telbiye gibi eylemleri gerçekleştirirler, Hacerü'l-esved'e de büyük saygı duyarlardı. Araplar Safa ve Merve tepelerine konumlandırılan İsaf ve Naile isimli putlara da saygı ziyaretleri yaparlardı.
Kenan baştanrısı El'in heykeli. El, Gabriel, Michael, Azrail, İsmail gibi bileşik isimlerde yaşatılıyor. |
Cahiliye Dönemi'nde Araplar, göçebe kabile hayatı yaşıyorlardı. Bir tür özerk yönetimin egemen olduğu kabilelerde, yaşlılar arasından seçilen başkanların (seyit, şeyh), yetkileri sınırlıydı. Cahiliye Dönemi'ndeki Arap toplumunun temel özelliği olan kabile içi bağlılık ve başka kabilelere üstünlük duygusu, bitmez tükenmez kan davalarının ve savaşların da başlıca nedeniydi. Şiddet, yağmacılık, tutsakları köle olarak kullanma, özellikle kadının köleleştirilmesi ve bir mal gibi alınıp satılması olağandı. Kadının böylesine aşağılanması, kız çocuklarının bir ayıp olarak kabul edilmesine neden olmuştu. Bu yüzden kız çocuklar doğar doğmaz ya da altı yaşından önce diri diri toprağa gömülürdü.
Şiir
Arapların çok geniş bir şiir birikimi mevcuttu. Henüz yazıya geçmemiş olan Eski Arap Şiirin asırlarca hafızalarda yer alabilmesinin nedeni; şiirin Arapların hayatında ne denli önemli olduğu, ve Arapların duygularına hitap etmesiyle doğrudan alakalıydı.
Şairler hangi tabakadan olurlarsa olsunlar halkın ortak duygularına hitap ederlerdi. Siyasette şairler önemli bir konumda ve herkesin üstünde bir itibara sahip idi ve mensubu olduğu kabilenin sözcüsü kabul edilirdi. Mensubu olduğu kabile şairden; hayatlarını, hissettiklerini, geçmişte yaşadıklarını, zaferlerini, düşmanı olduğu kabileye karşı olan kinlerini anlatmasını ister ve şairin o güzel sözlerinde can bulmasını isterlerdi.
Şairin, cinlerle alakası olduğuna inanan Arap Halkı, şairlerin hicivlerinden korkarlar, onları methetmeleri için her türlü özveride bulunurlardı. Böylesine tesirli sözler söylediklerine inandıkları şairlerin methettikleri insanlar toplumda saygın yere gelirler, ticaretteki konumu yükselir ve kızları ya da erkek çocukları var ise rahat ve kolaylıkla evlenebilirlerdi.
Şairlerin diğer önemli bir işlevleri ise; tarihi olayların kaydedicileri olmalarıdır. Şairlerin şiirlerinde; savaşlar, kabileler arasında geçen olaylar, bulundukları ortamlarının tasvirleri, o döneme ait gelenek ve görenekler olmak üzere o dönemi anlatan bilgilere erişilebilirdi.
Soyluluk düşüncesi, soylar bilgisini (ilm-i ensab) en önemli bilgi durumuna getirmişti. En önemli sanat şiirdi. Araplar soyluluklarını, soylarının üstün niteliklerini şiirle dile getirirler, düşmanlarına şiirle meydan okurlardı. Doğa, cahiliye şiirinin ön plandaki konusudur. Cinsel tutkular, gelenekler, şarap, kumar ve savaş, yiğitlik, soyluluk iddiası, çevre, gök, bulut, yer ve kum, deve ve at, yolculuklar, anılar bu şiirin başlıca öğeleridir. Topluma mal olmuş şiirler, en çok da soylara ilişkin şiirler belleklerde korunur, bunları ezberlemeyi iş edinmiş raviler aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılırdı.
Şairleri şiir söylemeleri için teşvik eden faktörler şunlardı:
- Panayır adı verilen büyük pazarlar,
- Kabileler arası çekişmeler,
- Şairlerin korunması ve toplumda önemli yere sahip olmaları,
- "Edebî tenkit" adı verilen edebî sanat.
Döneme ilişkin rivayetler ve Müslümanların iddiaları
İslamda döneme bu adın verilmesine neden olarak, "bilgisizlik" anlamında cahillikten çok, ahlaksal olgunluk ve inceliğin karşıtı anlamında cahilliğin, o dönemde yaygın oluşu gösterilir. Kur'an'da "cahiliye" teriminin geçtiği dört ayetten özellikle üçü, bu yöndedir. Maide Suresi'nin 50. ayetinde Muhammed'e, insanlara Allah'ın indirdikleriyle hükmetmesi emredilir ve bundan hoşlanmayanlara "cahiliye hükmü"nü mü aradıkları sorulur. Ahzâb Suresi'nin 33. ayetinde, Peygamber'in eşlerine "eski cahiliye kadınlarının yaptığı gibi açılıp saçılmayın" denilir. Fetih Suresi'nin 26. ayetindeyse, inkarcıların kalplerindeki kızgınlık, "hamiyet-i cahiliye" (gerçeğe karşı harcanan emek) biçiminde nitelenir. Muhammed de "cahiliye" terimini, zaman zaman o dönemdeki ahlak ve gelenekleri yermek amacıyla kullandı. Veda Hutbesi denilen ünlü konuşmasının bir yerinde "Biliniz ki cahiliye işlerinden olan her şeyi ayaklarımın altına almış bulunuyorum" dedi. Bilali Habeşi'yi "kara kadının oğlu!" diyerek küçümseyen ünlü sahabelerden Ebu Zer'i, Peygamber "Onu, anasının renginden dolayı azarlıyorsun; demek ki sende hala cahiliye huyu yaşamaktadır" sözleriyle azarladı.
Kadının durumu
Cahiliye Dönemi'nde kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüştür. Bu dönem şiirlerindeki kadın algısı sosyal hayata yansımamıştır. Çok eşli evlilik yaygındı ve bunun bir sınırı yoktu. Fuhuş bir meslek gibi görülüyordu. Köle sahipleri, kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebiliyordu. Boşanma hakkı da tıpkı çok evlililik gibiydi. Bir erkek istediği kadar kadını boşama hakkına sahipti. Bu dönemde kız çocuğuna sahip olan soylu kişiler bunu bir utanç kaynağı olarak görmekteydi. Hatta bazı kişiler kız çocuklarını öldürmekteydi. Esir kadınların da diri diri toprağa gömüldüğü yönünde kaynaklar mevcuttur.
İslam tarihçileri Yedinci yüzyıl Arabistan'ında, kız çocuklarının öldürülmesinin yaygın olduğunu ifade ederler. Ancak kaynaklarda yer alan bilgiler, gerek dinî kaygılarla gerekse başka sebeplerle Câhiliyye dönemini yermek amacıyla epeyce abartılmıştır.
Bu durum bilim adamları tarafından, kadınların bu toplumlarda "mülkiyet" olarak görülmesine bağlanıyor. Kimileri, kızlarının sefalet içinde yaşamasını önlemek için annelerin çocuğu öldürmüş olabileceğini düşünüyor. Kur'anda bu konuya işaret eden ve kınayan bir ayet bulunmaktadır.
Modern cahiliye
Yeni İslamcı hareketlerden Müslüman Kardeşler teşkilatının fikir önderleri günümüz dünyasını "modern cahiliye" olarak nitelendirerek kurtuluşun İslam'ın köklerine dönerek gerçekleşebileceği savını ileri sürmüşlerdir.