Muhammed

 

Allah'ın Elçisi Muhammed
Mescid-i Nebevî'nin kapılarında yer alan "Allah'ın Elçisi Muhammed" yazısı (Medine, Suudi Arabistan)

Muhammed (doğum adıyla Muhammed bin Abdullah; Arapça: مُحَمَّد, Arapça telaffuz: [muħammad]; y. 570 – 8 Haziran 632), İslam'ın kurucusu ve peygamberi olan dinî, askerî ve siyasi liderdir. Arap Yarımadası'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur. Müslümanlar tarafından Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır.

Kaynaklara göre yaklaşık MS 570 civarında Arabistan'ın Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebu Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü. 25 yaşında, Mekke'nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. Kırk yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası'nda iken, Cebrail'in kendisine gelerek Allah'ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu. Aldığını söylediği vahiylerle birlikte üç yıl sonra, İslam'daki diğer peygamberlere benzer şekilde "tevhit" inancını açıkça ilan ederek insanları Allah'a teslimiyete ve kabul edilen tek yola, yani İslam dinine davet etmeye başladı. İslami kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını söylemektedir.

Başlarda Muhammed kendisine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilelerin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı. Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten kaçmak için ilk önce bazı Müslümanları 615 yılında Habeşistan'a gönderdi, ardından 622'de destekçileriyle birlikte Medine'ye göç etti. Hicret adı verilen bu olay, daha sonradan Hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı kabul edildi. Medine'ye geldiğinde Muhammed, Medine Sözleşmesi ile birlikte kabileleri tek bir çatı altında topladı ve İslam'ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından büyük bir Müslüman ordusu kurarak 630'da Mekke'yi ele geçirdi. Ayrıca döneminde Habeşistan Krallığı, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu, Gassaniler, Mısır, Çin ve Umman başta olmak üzere birçok devletin hükümdarlarına elçiler aracılığıyla mektuplar gönderdi.

632'de, Veda Haccı'nı tamamladıktan ve Veda Hutbesi'ni verdikten birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölümünden önce Arap Yarımadası'nın büyük bir kısmının İslam'ı benimseme süreci tamamlanmıştı.

İslam'a göre, Muhammed'in ölümüne kadar Allah tarafından vahyedilen tüm ayetler, dinin temeli olarak kabul edilen kutsal kitap Kur'an'ı oluşturdu. Kur'an'ın yanı sıra; Muhammed'in hayatı, uygulamaları ve sözleri de Müslümanlar tarafından kabul görerek İslam hukukuna kaynak teşkil etti.

{tocify} $title={İçindekiler}

Hakkında bilgi nedir?

Muhammed'in imzası
Muhammed'in imzası


Bilgi kaynakları / Kaynakların güvenilirliği

    Ana maddeler: Revizyonist İslam Araştırmaları Okulu, Muhammed'in tarihselliği, Erken İslam Tarihçiliği ve Muhammad'in aştinamesi

Muhammed'in hayatı ve erken İslam tarihi ile ilgili en dikkat çeken konu, siyer kitapları ve hadis külliyatlarında derlenen bilgilerin Muhammed'in hayatından 150-200 yıl süren bir aradan sonra kaydedilmeye başlanan sözlü kültür ürünleri olarak ortaya çıkması ve yüzyıllar boyunca artan ilerlemesidir. Bu rivayetler İslam dışı kaynaklarca desteklenmemekte ve kendi içerisinde de çelişkiler taşımaktadır. Rivayetlere dayalı kayıtlarda olayın yaşandığı günlerde anlatılanlar büyük ölçüde gerçekliğini korurken, zaman içerisinde değişikliğe uğrayarak birkaç nesil sonra tarihi realiteden tamamen uzaklaşır. Hadis ve siyer kaynaklarında Muhammed'in hayatı ile hiçbir bağlantısı olmayan hikayelerin, Muhammed'in hikayesine birtakım değişiklikler yapılarak eklemlenmiş olabileceği sıklıkla dile getirilen konulardandır. Filistinli profesör Sami Ezzib, bu konuda dikkat çeken bir ifade ile Hayber Muharebesi ve Kureyza Muharebesi gibi konuların Yahudi kutsal kitabında yer aldığını, ancak bu kaynağa göre Yahudilerin Yahudi olmayanları katlettikleri bilgisini vermektedir.

Sana'a el yazmaları. UV ışık kullanılarak ortaya konan "altmetinler" günümüz Kur'anlarından çok farklıdır. Gerd R. Puin bunun gelişen bir metin anlamına geldiğine inanıyordu. Benzer bir ifade "Lawrence Conrad" tarafından Muhammed'in biyografisi için kullanılır. Çünkü O'nun incelemelerine göre H. ikinci yüzyıla kadar Peygamber'in doğum tarihiyle ilgili İslami bilimsel görüş, 85 yıllık bir çeşitlilik sergilemişti.

Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında, tarih bilimi açısından İslam'ın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde tartışmalığını korumakta, bu konuda geleneksel anlatımların işaret edildiği Mekke'yi dışlayan ''Petra'' başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ve iddialar ileriye sürülmektedir. Tartışmalarda Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge, Kufe ve Hîre (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır. Bizans kronikleri, Hristiyan din adamlarının kayıtları, basılı paralar, Abbasiler döneminde İslam’ın hikâyesinin yazılma sürecine katılan hadisçi ve tarihçilerin yaşam bölgeleri, Hire ile Medine gibi bazı antik şehirlerin isimleri ve diğer bulgular, Muhammed’in ve erken dönem İslam coğrafyasının Güney Irak bölgesi ile ilişkilendirilmesine ve Muhammed’in hayat hikâyesinin birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatine yol açmıştır. (bknz.İslam: Anlatılmayan Hikaye)

Geleneksel siyer ile tarihsel araştırma verilerini büyük ölçüde bağdaştıran bir senaryoya göre Muhammed Tay kabilesinden, Sasanilere bağlı Lahmiler'in başkenti Hîre'nin valisiydi. Ancak Sasanilerin 590-628 arasındaki liderliğini yürüten II. Hüsrev, Lahmileri dağıtarak onları batıya, Sina'ya doğru sürmüştü. İddiaya göre II. Hüsrev, sonraki dönemde bununla da kalmayarak Petra üzerine yürüdü ve Muhammed güneye, Yesrib'e (Medine) göç etmek zorunda kaldı ve devletini burada yeniden kurdu. Mekke ise Emevilere karşı, Abdullah bin Zübeyr’i destekleyen Abbasiler döneminde Petra ve Kudüs örnek alınarak tasarlandı.

Kur'an

Kur'an, İslam'ın ana kaynağı olan kutsal metindir. Müslümanlar tarafından Allah'ın sözü olduğuna ve Cebrâîl aracılığıyla Muhammed'e bildirildiğine inanılır. Bununla birlikte Kur'an, Muhammed'in kronolojik biyografisi hakkında bilgi edinilmesine çok az yardım eder ve ayetlerin çoğunda söylenme sebebini öne çıkaran herhangi bir tarihsel bağlamdan bahis bulunmamaktadır.

Kanadalı yazar Dan Gibson, Kur'an'da kullanılan dilin başlangıçta saf Arapça olmadığı ve yazım dönemi itibarıyla sadece Petra bölgesinde kullanılan bir Arap dil yapısının Kur'an'da kullanıldığını söylemektedir.

620'lerde Sasani İmparatorluğu hakimiyetini gösteren harita
620'lerde Sasani İmparatorluğu hakimiyetini gösteren bir harita. Açık mavi bölgeler, 603-628 arasında Sasaniler tarafından işgal edilen Bizans hakimiyet alanlarını gösteriyor.

İslamiyet öncesi Arap Yarımadası

    Ana madde: Arap mitolojisi

Sert çevre koşullarına ve yaşam tarzına uyum sağlayarak çöl koşullarında hayatta kalabilmek, insanların ortak bir şekilde yaşamasına yol açmıştı. Böylece ortaya çıkan aşiretlerin oluşumu ise kan bağına dayanmaktaydı. Yerli Araplar, hem göçebe hem de yerleşik bir hayat sürüyorlardı. Göçebeler daha fazla su ve mera bulmak için topluca sürekli bir yerden diğerine giderken, yerleşik hayat sürenler ise ticaret ve tarımla uğraşıyorlardı. Kervanlara ya da vahalara saldırmak da göçebelerin hayatının bir parçasıydı ve bunu bir suç olarak görmüyorlardı.

Bizans ve Sasani İmparatorlukları, İslamiyet öncesinde Orta Doğu'yu kontrol eden iki büyük güçtü. Yüzyıllarca devam eden Pers-Roma Savaşları bölgeyi iyice zarara uğratmıştı. Bölgede Perslerin Lahmîler ve Romalıların da Gassaniler gibi vasal devletçikleri bulunuyordu. Arabistan Yarımadası, oldukça kurak ve volkanik olduğu için vaha ve su kaynaklarının olduğu yerler haricinde burada tarım yapılması zordu. Genel görünümü, çöl içerisinde dağılmış nokta şeklindeki köyler ve şehirler gibiydi. Mekke ve Medine bu şehirlerin en önemlilerindendi. Medine, gelişmekte olan büyük bir tarım yerleşim yeriyken, Mekke ise birçok aşiretle çevrilmiş önemli bir finans ve hac dolayısıyla bir ziyaret merkeziydi. Ancak rivayet ve geleneksel tarihçiliğin Mekke ile ilgili anlatımları arkeolojik kanıtlar tarafından doğrulanmamıştır.

İslam'ın yükselişinden önce, MS 600'lerde Arap Yarımadası, Bizans ve Sasani İmparatorlukları
İslam'ın yükselişinden önce, MS 600'lerde Arap Yarımadası, Bizans ve Sasani İmparatorlukları

Tapınma

İslam öncesi Arabistan'da her bir aşiret, kendi tanrı ve tanrıçalarını koruyucu olarak görür, bu tanrı ve tanrıçaların ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, su kaynakları ve kuyularla ilişkilendirilirdi. Arap mitolojisinde putlar, sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar. İslam öncesinde, Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekan ve buralarda inşa edilen kübik ilah evleri (Kâbe) bulunduğu, kutsal kabul edilen mekanlar ve ilah evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek buralarda değişik tapınmaların gerçekleştirildiği bilinmektedir.

Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 160 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'deki El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın Allah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Buna karşılık Hristiyanlar ve Yahudiler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı. Yerli Araplardan olan Hanifler de bunlardan birisiydi ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı. Müslüman inancına göre, Muhammed de bir Hanif idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.

El-Lât putu
El-Lât putu

Cahiliye Dönemi

    Ana madde: Cahiliye Dönemi

İslamî literatürde, Arap toplumunun İslam öncesi dönemine ''Cahiliye Dönemi'' adı verilmektedir. Terim, Kur'an ve hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslami dönemden ayırt etmek veya benimsetmek için kullanılır. Fuhuş, zina, hırsızlık, putlara tapılması, adaletsizlik ve köleliğin olağan görülmesi bu dönemin özelliği olarak görülür.

İslam tarihçiğine göre Cahiliye Dönemi şiirlerindeki kadın algısı sosyal hayata yansımamıştır. Kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüş, üst sınırı olmayan çok eşli evlilik yaygındır. Fuhuş bir meslekti ve köle sahipleri kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar, babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi. Evlatlar isterlerse, babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebilirdi. Boşanma hakkı da erkeğe ait ve sınırsızdı. Soylular kızları olduğunda bunu bir utanç kaynağı olarak görüp onları öldürebilmekteydi. İslam toplumunun belleğinde bu dönemde kızların diri diri toprağa gömüldüğü yönündeki rivayetler de önemli yer tutar. Ancak İslam tarihçiliğinde kaynaklarda yer alan bilgiler, gerek dinî kaygılarla gerekse başka sebeplerle dönemi yermek amacıyla epeyce abartılmıştır. Ancak kurban sunma veya diğer nedenlerle yapılan çocuk katliamı konusunda Arapların diğer milletlerden çok da farklı olmadıkları ifade edilen bir diğer noktadır.

Arap Yarımadası'nda peygamber beklentisi

Klasik dini anlatılarda, İslam öncesinde, kendilerine mistik özellikler de atfedilen Haniflik inancına sahip Arap şairlerinin, nutuklarında yakın zamanda bir peygamberin geleceğini bildirdikleri söylemlerine yer verilir. Kur'an'da kehanet ve benzeri uygulamalar hoş karşılanmadığı halde, İslam toplumunda bu tür konuşmalar önemsenen konuşmalardı.

Kur'an'daki "Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: 'Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim' demişti." ayetine ilave olarak, Muhammed'e isnad edilen bir söze göre Muhammed, “Benim ismim Kur'ân'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir.” ifadesini kullanır.

Ancak bahsedilen isimler Kanonik İncillerde bulunmuyor. Buna karşılık bazı İslâm bilginleri, Yuhanna'nda geçen Faraklit'in Muhammed'i işaret ettiğini savunur. Faraklit'in ise Hristiyan dünyasındakı karşılığı Kutsal Ruh'tur.

Seyahat yazarı Evliya Çelebi, Seyahatnâme adlı eserinde, İslâm'da İsa'nın havârilerinden kabul edilen Şem'un-u Safa'nın Nakura yakınlarındaki türbesinde bulduğu İncil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ayetin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmektedir. Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safa tarafından yazıldığını naklettiği bu el yazması İncil, bulunamamıştır.

Mekke Hayatı

Muhammed, bazı kaynaklara göre 570, bazı kaynaklara göre ise 571 yılında Arabistan'ın Mekke şehrinde dünyaya geldi. Doğumundan önce babasını, 6 yaşında ise annesini kaybeden Muhammed, amcası Ebu Talib tarafından büyütüldü. İlerleyen yıllarda çobanlık yaptı, çoğunlukla ise tüccar olarak çalıştı. İlk kez 25 yaşındayken, 40 yaşındaki zengin bir dul olan, Mekke'nin ünlü şahsiyetlerinden Hatice ile evlendi.

Melek Cebrail ile Muhammed minyatürü
Melek Cebrail ile Muhammed minyatürü

Muhammed'in bazı geceler, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda düzenli aralıklarla inzivaya çekilip dua etme alışkanlığı vardı. Bu alışkanlık, 35 yaşından sonra yaygınlaştı. 40 yaşında oradayken, İslami inanışa göre Kur'an'da yer alacak ilk ayetler Muhammed'e indirildi ve Muhammed, bunların kendisine görünen Cebrail meleği aracılığıyla indirildiğini söyledi. İlk başta yakınlarını uyaran Muhammed, üç yıl sonra da insanları topluca İslam'a davet etmeye başladı. Allah'ın bir olduğunu, Allah tarafından kabul görmenin tek yolunun Allah'a teslim olmak olduğunu öğretti. Kendisinin Allah'ın peygamberi ve resulü olduğunu, diğer peygamberler ile aynı kandan geldiğini anlattı.

İlk başta kendisine az sayıda takipçi bulan Muhammed, Mekke'de bazı aşiretlerin, hatta bazı akrabalarının düşmanlığıyla karşılaştı. Bu dönemde taraftarlarının şiddet içeren ağır muameleler görmesi sebebiyle, bazı takipçilerini 615 yılında Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na gönderdi. 622 yılında da kendisine inananlarla birlikte topluca Medine'ye göç etti. ''Hicret'' adı verilen bu olay, aynı zamanda Hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı kabul edilir.

Muhammed, Medine'ye geldiğinde Medine Sözleşmesi ile oradaki aşiretleri tek çatı altında birleştirdi. Mekke kabileleri ve paganları ile aralıklı olarak süren sekiz yıllık savaşlardan sonra, kendisine iman edenlerin sayısı 10.000'i bulmuştu. 630 yılında, büyük bir Müslüman ordusunun başında, Mekke'nin kuşatılması sonrasında yapılan antlaşma ile kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline aldı. Şehirdeki putları yıktı ve daha sonra takipçilerini Doğu Arabistan'da geriye kalan tüm putperest tapınakları yıkmaları için yolladı. Kısa sürede yapılan birçok sefer ve gazadan sonra Arabistan'ın büyük bölümünü ele geçirdi.

Muhammed, 632 yılında, Veda Haccı'ndan ve Veda Hutbesi ile Arafat Dağı'nda yaklaşık 124.000 Müslümana topluca seslendikten sonra Medine'ye döndü. Bundan birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölüm vaktine kadar Arap Yarımadası'nın çoğu Müslüman olmuş, Arabistan'ı tek devlet altında birleştirmişti.

İsmi ve sıfatları

Volker Popp, Muhammed' ("kutsanmış olan") ve Ali'nin ("yüce olan") isim olarak değil, unvan olarak ortaya çıktığını öne sürdü.

İslam toplumunda Muhammed'e verilen çok sayıda isim ve sıfatlar bulunur. Bu isimler, Muhammed'e Kur'an'da verilenler, hadislerde verilenler, ilahi kitaplarda verildiği ileri sürülen isimler ve Esma-ül Hüsna ile aynı olan isimler olarak sınıflandırılmıştır. Osmanlı alimi Müstakimzâde Süleyman Sadeddîn, "Mir’âtü’s-Safâ fî Nuhbeti Esmâi’l-Mustafa" isimli risalesinde Muhammed’in 99 ismini açıklanmıştır.

Tam adı "Ebû’l-Kâsım Muhammed ibn-i ʿAbd Allâh ibn-i ʿAbd’ûl-Muttâlib ibn-i Hâşim ibn-i ʿAbd Menâf El Kureyşî" (Arapça: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي) ya da daha kısa olan "Ebû’l-Kâsım Muhammed bin ʿAbd Allâh bin ʿAbd’ûl-Muttâlib El Hâşimî" olarak geçer. Bu isim Türkçeye, "Kureyşli ʿAbd’ûl-Menâf oğlu Hâşim oğlu ʿAbd’ûl-Muttâlib oğlu ʿAbd Allâh oğlu Kâsım’ın babası Muhammed" olarak tercüme edilebilir.

Ayrıca, yaşadığı toplumda onun El-Emin (emin kişi, dürüst kişi) manasında Muhammed-ül Emin olarak adlandırıldığı da söylenmektedir.

Muhammed, Arapçada "övgü" kökü olan hamd fiilinden türetilmiştir. "Övgü alan, övülen" manasına gelir. Ayrıca halk tarafından Mustafa, Mahmud veya Ahmed ismiyle de anılır. Mustafa, Arapçada "seçilmiş"; Ahmed ise "daha çok övülen" demektir. Künyesi ise Ebu'l-Kasım, yani "Kasım'ın Babası"dır. Künye, Arap toplumlarında, kişinin ilk doğan erkek çocuğunun ismine nazaran verilir. Bunun dışında, kendisini Ebu'l benat, yani "Kızlar Babası" olarak da tanıtmıştır. Kur'an'a göre Muhammed'in geleceği Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir. Bir hadise göre, peygamber kendisiyle ilgili olarak, "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." demiştir.

Soyu

    Ayrıca bakınız: Adnaniler ve Kureyş

Rivayet kültürüne göre Muhammed, İbrahim'in büyük oğlu İsmail'in soyundan, Adnaniler kavmine uzanan bir soy hattından, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelir. Buna göre soy silsilesi şöyledir: Muhammed, Abdullah, Abdulmuttalib (Şeybe), Hâşim, Abd-i Menaf (Muğire), Kusayy, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Hüzeyme, Müdrike (Amir), İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan.

Ayrıca Muhammed, kendi soyunun İbrahim'den geldiğini de ifade eder: “Allah, İbrahimoğullarından İsmail'i, İsmailoğullarından Kinaneoğullarını, Kinaneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.”

Revizyonist tarih araştırmacılarının söyledikleri ve ulaştıkları sonuçlar doğruysa, Muhammed Tay kabilesine aittir. Bu kapsamda Kur'an içeriğinde yer alan kelimelere geleneksel olarak yüklenen karşılıkların yeniden anlamlandırılması gerekecektir. Örneğin Tebbet Suresi'ndeki "Ebu Leheb ve eşi", rivayetlerde geçtiği gibi Muhammed'in ona kötülük yapan amcası ve eşinin değil, ateşperest İran şahı II. Hüsrev ve eşi Şirin'in sembolik anlatımıydı. Kureyş ise, Muhammed'in mensubu olduğu kabilenin değil, yine İran'da Ahameniş İmparatorluğu'nu kurarak Yahudileri Babil Sürgünü'nden kurtaran ve Yahudiler arasında büyük bir saygınlıkla anılan Pers İmparatoru Büyük Kiros'un adı idi. Muhammed'in orijini açısından İbni Abbas Kureyş'in bir Nebati bir kabile olduğu ifadesi de kayda değerdir.

Muhammed'in anne ve babasının, ortak ataları olan Mürre bin Ka’b'a dayanan soyu
Muhammed'in anne ve babasının, ortak ataları olan Mürre bin Ka’b'a dayanan soyu

Doğum tarihi

    Ana maddeler: Fil Yılı ve Mevlit

Muhammed, İslam tarihinde Fil Yılı olarak adlandırılan dönemde Mekke'de doğdu. Bahsedilen bu tarih, kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile bazı kaynaklarda 17 Haziran 569, 570, bazı kaynaklarda da 20 Nisan 571 (Mısırlı El Feleki) yılı olarak geçmektedir. Beaumont Burnaby Sherrard, el-Felekî'nin hesaplamalarındaki bazı yanlışları ortaya koymuştur.

Lawrence Conrad, "Muhammed'in yaşam tarihleriyle ilgili olarak, "H. ikinci yüzyıla kadar Peygamber'in doğum tarihiyle ilgili İslami bilimsel görüş, 85 yıllık bir çeşitlilik sergilemiştir" ifadesini kullanmaktadır.

İslâmi kaynaklarda ağırlıklı olarak Muhammed'in, milattan sonra 571 yılında, "Fil Vakası"nın olduğu yılda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesi, yani Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vakası"ndan 52 gün sonra doğduğu belirtilmektedir. Siyer ve İslam tarihi yazarları, bu doğumun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı olduğu konusunda genel olarak ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda görüş birliğine varamamışlardır.

Bu konudaki ihtilafların rivayet çeşitliliğinden kaynaklanmasının yanı sıra, Ay takviminin Güneş takviminden farklı olması ve Araplardaki nesi uygulamasından da kaynaklandığı günümüzde ifade edilmektedir.

Muhammed'in zamanında Arap Yarımadası'ndaki büyük kabileler ve yerleşimleri
Muhammed'in zamanında Arap Yarımadası'ndaki büyük kabileler ve yerleşimleri

Çocukluğu ve gençlik yılları

Muhammed'in babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi ise Hazrec kabilesinden Nennaceler'den, Vehb bin Abdulmenaf'ın kızı Amine'dir. Muhammed, doğumuna beş-altı ay kala babası Abdullah'ı kaybetti. Bunun üzerine, yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa “Muhammed” adını verdi. Annesi Amine, çocuğunu iyice emziremedi. Muhammed, o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına süt anneliği yapmak amacıyla emanet edildi. Muhammed’i, ondan önce amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe emzirmişti. Muhammed, dört yaşına kadar, annesi Amine'nin de gözetimiyle birlikte süt annesi Halime'nin yanında kaldı, daha sonra da Mekke’ye, annesinin yanına geri döndü. Dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile birlikte kaldı, onun şefkat ve özeni ile yetişip büyüdü.

Muhammed'in annesi Amine'nin 1998'de tahribata uğrayan eski mezarı
Muhammed'in annesi Amine'nin 1998'de tahribata uğrayan eski mezarı

Muhammed altı yaşında iken, annesi Âmine ve dadısı Ümmü Eymen ile birlikte babasının kabrini görmek ve bazı akrabalarını ziyaret etmek için Medine'ye gitti. Medine'de, akrabaları Neccâroğullarında bir ay kadar kaldıktan sonra, Mekke'ye dönüş yolundaki Ebva köyüne ulaştıklarında annesi hastalandı. Annesi orada öldü ve orada defnedildi. Dadısı Ümmü Eymen, Muhammed'i Mekke’ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.

Altı yaşından sekiz yaşına kadar, ona dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib, yaş itibarıyla seksen yaşını aşmış bir ihtiyardı. Muhammed sekiz yaşında iken, dedesi de hastalandı ve öldü. Dedesi ölmeden önce, onu yetiştirmesi için, oğlu Ebû Tâlib'e emanet bıraktı. Ebû Tâlib, Abdülmuttalib'in on oğlundan biriydi ve Muhammed'in babası Abdullah'ın öz kardeşiydi; dolayısıyla Muhammed'in öz amcası oluyordu.

Rivayetlere göre Muhammed, 12 yaşındayken amcası Ebu Talib, ticaret yapmak için gittiği Suriye'ye onu da götürmüş, bu gezide Busra kasabasında Bahira isminde Hristiyan bir rahip, onun peygamber olacağını haber vermiştir. Muhammed, 17 yaşındayken de amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile Yemen'e gitti. Yapılan bu gezilerin Muhammed'in bilgi, görgü ve zihinsel alt yapısının oluşumunda etkin bir rol oynadığına inanılmaktadır. Ayrıca gençliğinde amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı'na da katıldı. Fakat bu savaşlarda kılıç kullanıp dövüşmek yerine, atılan okları toplayıp amcalarına veriyordu.

Muhammed ilk başlarda, amcası Ebu Talib'e maddi yardım sağlamak amacıyla çobanlık yaptı. Biraz daha büyüyünce ticaretle uğraşmaya başladı. Ticarete olan ilgisi, daha sonra kendisi ile evlendiği Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onunla iş birliği yapıp onun sermayesi ile ticarete başladı. Muhammed, ticaretindeki dürüstlüğünden ötürü Mekke halkı tarafından "güvenilir" anlamına gelen "El-Emin" (Arapça: الامين) olarak tanındı ve kimi anlaşmazlıklar için tarafsız bir hakem olarak arandı.

Hatice, birkaç ticari iş ortaklığından sonra Muhammed'in dürüstlüğüne hayran kaldı, ondan iyice etkilendi ve arkadaşı Nefise bint Ümeyye aracılığıyla ona evlenme teklif etti. Muhammed, Hatice'nin teklifini kabul etti ve amcaları aracılığıyla gidip Hatice'yi istediler. Evlendiklerinde Muhammed'in 25, Hatice'nin ise 40 yaşında olduğu söylenir.

Muhammed'in, gençliğinde çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmediğine inanılır. Bu inanca göre kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı. Mekke halkının adaletsiz, çirkin ve şirk dolu yaşamını pek beğenmiyor; o da çareyi yalnız kalarak ve tefekkür ederek buluyordu.

Kur'an'daki “...oysa önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin...” (Şura Suresi: 52) ve “Allah, seni şaşırmış bulup hidayete erdirmedi mi?” (Duha Suresi: 7) gibi ifadeler de Muhammed'in İslam öncesi durumunu anlatmaktadır.

Muhammed, zaman zaman Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarası'na çekilerek Mekke'den uzaklaşırdı
Muhammed, zaman zaman Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarası'na çekilerek Mekke'den uzaklaşırdı

Kültürel altyapısı ve okuryazarlığı

Muhammed'in okuryazarlığı ile ilgili geleneksel görüş, onun okuryazar olmadığı şeklindedir. Muhammed için yaygın bir sıfat olarak kullanılan ümmî sözcüğü, "doğduğu gibi kalmış, okuma yazma öğrenmemiş kimse" anlamına gelmektedir. Başka bir görüşe göre ise ümmi, "kitap ehli olarak nitelenen dinlerden hiçbirine tâbi olmayan kişi" şeklindedir.

Muhammed'in okuma yazmasının olmadığı görüşü, bazı Kur'an ayetleri ve hadislere dayandırılır. Ankebût Suresi'nin 48. ve A'raf Suresi'nin 158. ayetlerinde, Muhammed'in kitap okumadığı ve ümmi olduğu ifadeleri geçer. Ayrıca Cebrail'in ilk vahiy ile birlikte Muhammed'e “Oku” diye seslendiği, Muhammed'in de “Ben okuyan biri değilim, okuma bilmem!” dediği ifadeleri de O'nun okuma yazma bilmediğine kaynak olarak gösterilir. Cum'a Suresi 2. ayette de Muhammedin ümmi'lere elçi olarak gönderildiğinden bahsedilir.

Muhammed'in okuma yazma bilmemesi, Müslümanlar tarafından Kur'an'ın onun eseri olamayacağının, ilahi kaynaklı bir kitap olduğunun en açık delillerindendir.

Diğer bazı görüşlere göre ise, Araplarda eski dini birikimin şairler, kıssa anlatıcıları, Hanifler ve Yahudi ile Hristiyan din bilginlerinden oluşan ve muhtemelen zengin mitolojik kültür birikiminin geniş toplum kesimlerince bilindiği, Muhammed’in de içinde yaşadığı bu toplumun yazılı veya sözlü anlatımlarından oluşan bir birikime sahip olduğu düşünülmektedir. Örneğin Muhammed’in ilk eşi Hatice’nin amcasının oğlu olan Rahip Varaka; Tevrat, Zebur ve İncil'i de kapsayan Kitâb-ı Mukaddes'e hâkimdir. Varaka'nın dini birikimlerini Muhammed'e aktardığı, bu bilgilerin Kur'ân'daki Yahudi ve Hristiyan kültürüyle ilgili dini anlatımlara kaynak teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, uzun yıllar zengin bir kadın olan Hatice’nin ticari faaliyetlerini yürütmesi vb. sebeplerle de okuryazar olduğu düşünülmektedir. Fakat bu iddialara gerek İslam alimleri, gerekse Kur'an'ın kendisi şiddetle karşı çıkmaktadır.

Arapça "Muhammed" yazısı
Arapça "Muhammed" yazısı

Peygamberliği

    Ana madde: Peygamber

Peygamber sözcüğü, Türkçeye Farsçadan geçmiştir. Kökeni olan peyam, "haber" anlamına gelmektedir. Peygamber, "haberci"; Arapça "Resul" ise "elçi" demektir. Arapça "Nebi" de "haberci" anlamında kullanılan bir sözcüktür. Türkçede "yalvaç" sözcüğü de peygamber anlamına gelir.

İlk vahiy

Siyere göre Muhammed, 40 yaşına yaklaştığında çoğunlukla kalabalıklardan uzaklaşmaya ve yalnız başına bir yerlerde inzivaya çekilmeye başlamıştı. Bu durum 1-2 yıl kadar devam etmiştir. Muhammed, Mekke'ye yaklaşık 5 km uzaklıkta olan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda, dedesi Abdülmuttalib gibi her yıl Ramazan boyunca tek başına kalarak inzivaya çekiliyordu. 610 yılında, bir Ramazan gecesi (Kadir Gecesi) hırkasına bürünüp Hira Mağarası'nda tefekküre daldığı bir sırada ilk vahyi almıştır. Muhammed'in 610 yılından başlayarak, vefat ettiği yıl olan 632'ye kadar aldığını iddia ettiği vahiyler Kur'an'ı oluşturur. İslam'da inanç, ibadet, şeriat, ahlak, tasavvuf gibi uygulamaların dayandırıldığı ana kaynak Kur'an'dır.

İLK AYETLER

  • Yaratan Rabbinin adıyla oku!
  • O, insanı alaktan yaratmıştır. ve Rabbin Keremlidir.
  • Oku! Kalemle, insana bilmediğini öğretti.

(Kur'an 96:1–5)

Bazı rivayetlere göre, Muhammed ilk vahiylerini aldıktan sonra çok korktu, ancak Cebrail yaklaştı ve ona Allah'ın bir elçisi olarak seçildiğini söyledi. Muhammed ardından eve döndü ve karısı Hatice ile birlikte Hatice'nin amcasının oğlu ve Hristiyan bir keşiş olan Varaka bin Nevfel'in yanına gittiler. Varaka, Muhammed'i teselli etti ve kendisine son peygamber olduğunu açıkladı. Öte yandan Şii geleneği, Muhammed'in Cebrail'in ortaya çıkışına ne şaşırdığını ne de korktuğunu, aksine onu bekliyormuş gibi karşıladığını savunur. İlk vahyi, Muhammed'in kendini dualara ve ibadetlere daha fazla teslim ettiği ve korkuyla geçirdiği üç yıllık bir zaman dilimi (fetret-i vahiy) izledi. Vahiyler yeniden başladığında rahatladı ve uyarmaya başlaması emredildi. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

  • Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk da (insanları) uyar. Rabbini yücelt. (Müddessir Suresi, ilk üç ayet)
  • Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı. (Kur'an, Duha:1–11)

Hira Mağarası
İlk vahyin geldiği yer olduğuna inanılan Hira Mağarası, Nur Dağı (Mekke, Suudi Arabistan)

İslam'a çağrı, ilk Müslümanlar ve tepkiler

Muhammed, Mekkeli paganların yanı sıra, Yahudi ve Hristiyanları da dinlerinin aslının bozulduğunu söyleyerek İslam'a davet etti.

Sünnilere göre Muhammed'in çağrısına ilk uyan kişi, eşi Hatice olmuş, onu amcası Ebu Talib'in oğlu Ali, azatlı kölelerinden Zeyd bin Harise ve en yakın arkadaşı Ebu Bekir izlemiştir. Şiilere göre ise ilk Müslüman, amcasının oğlu Ali bin Ebu Talib'dir.

Muhammed, önce akrabalarını İslam'a davet etti, ardından Safâ Tepesi'ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı. Bu sebeple ilk Müslümanlar, vahyi şüphe ile karşılayan Mekkelilerce ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. Çünkü Muhammed'in bu çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceğini düşünen kişileri tedirgin eder. Özellikle Kâbe'den putların kaldırılması, ticaretin engelleneceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği düşüncesiyle büyük tepki ile karşılanır. Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin çoğunluğu dinlerini gizlemek zorunda kalırlar.

Müslümanların 615 yılında göç ettikleri Habeşistan'ın haritası (Aksum Krallığı)
Müslümanların 615 yılında göç ettikleri Habeşistan'ın haritası (Aksum Krallığı)

Bu işkenceler artınca, bazı inananlar, Muhammed'in tavsiyesiyle 615 yılında Habeşistan'a göç etmek zorunda kaldı. İki dalga hâlinde göç edenler, bir süre sonra Muhammed'in Mekkelilerin Müslüman oldukları ve Muhammed ile anlaştıkları (Garanik) yolunda aldıkları bir haber üzerine geri döndülerse de, Mekke'ye geldiklerinde bunun doğru olmadığını öğrenince yeniden gittiler.

Bu sırada da, Mekke'nin iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişisi olan Ömer ve Hamza'nın Müslümanlığı kabul etmeleri, Müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; bu nedenle Kâbe'de açıkça namaz kıldılar. Muhammed'in, amcası Ebu Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke'nin bazı önde gelenlerinin Müslüman olmaları, paganist inanca sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı. Muhammed, Mekkelilerin yapmış oldukları büyük bir boykot sonrası, 619'da eşi Hatice ve amcası Ebu Talib'in ölmeleri üzerine, Mekkelilerin Müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapıldı ve Taif'e yerleşmek istedi. Ancak burada tepki daha da büyük oldu ve Muhammed, taşlanarak geri döndürüldü. Tüm bu olaylara karşın peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.

Mucizeler

Muhammed'e atfedilen sözlerin sayıları gibi mucizeler ve bunların sayıları da yüzyıllar içerisinde sürekli artış gösterir. Prof. Dr. Mehmet Özdemir, siyer yazıcılığı ile ilgili makalesinde, İbn-i İshak ve İbn-i Hişam örneklerine, bu kitap ve risalelerde anlatılan yüceltmeci, olağanüstücü ve "mucize" olarak anlatılan rivayetlerin zaman içerisinde artan sayılarına dikkat çekmektedir. Bu tespitlerden bir diğeri de, ilk yazılan siyer kitaplarında bulunmayan veya çok az bulunan, ancak zaman içerisinde siyer kitaplarında geniş yer alan, Muhammed'in doğum mitosu, çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşadığı olağanüstülükleri anlatan irhasat rivayetleri ile ilgilidir.

Doğum gecesi olayları

İslam derlemelerine göre Muhammed'in doğduğu, Güneş doğmadan önceki vakitte bazı olağanüstü olaylar meydana gelmişti: Kabe'deki büyük putlar kendiliğinden devrilmişti. Sasani İmparatorluğu hükümdarı Kisra'nın İran'da bulunan sarayının sütunları yıkılmıştı. Mecusilerin bin yıldan beri yanmakta olan kutsal ateşleri sönmüştü. Yine İran'da, ateşe tapanların kutsal kabul ettikleri Sava Gölü yere batmıştı. Asırlardır suyu kurumuş olan Semave Gölü ise coşmuştu. O gece gökte, çok belirgin bir şekilde bir yıldız doğdu. Hatta bazı Yahudi bilginler, Muhammed'in doğumundan bu yıldız aracılığı ile haberdar olmuşlardı.

Ay'ın ikiye yarılması

Ay'ın ikiye ayrılması mucizesi, Kur'an'da Kamer Suresi'nin ilk ayetlerine dayanarak Muhammed'e atfedilen, Ay'ın dolunay halinde iken bir gece Muhammed'in bir el işaretiyle ikiye ayrılması mucizesidir. Kur'an'da muallakat şairlerinden İmruʾu’l-Kays'ın şiirinde de kullanılan "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı." ifadesi ve bağlantılı rivayetler, Muhammed'in bir işaretiyle Ay'ı gökyüzünde ikiye ayırıp tekrar birleşerek en büyük mucizelerinden birisini gösterdiği inancının Müslümanlar arasında yerleşmesine yol açmıştır.

Buna göre bir gece bazı Mekkeli paganlar, Muhammed'in yanına gelerek kendisinden Ay'ı ikiye ayırmasını istediler. Bunun sonucunda da Müslüman olacaklarını söylediler. Muhammed tüm gece düşündü ve dua etti. Ardından bir elin işaret parmağını dolunay halinde olan Ay'a uzattı ve bir işaretle Ay'ı ikiye ayırdı. Ay, birkaç saniyeliğine iki parça halinde durduktan sonra tekrar gökyüzünde birleşti. Bu olayı kendi gözleriyle gören Mekkeli paganlar, bu işe sihir veya büyü deyip Muhammed'e yine inanmadılar.

Muhammed, bölünen Ay'ı işaret ederken (16. yüzyıl tasviri)
Muhammed, bölünen Ay'ı işaret ederken (16. yüzyıl tasviri)

İsra ve Miraç mucizesi

    Ana maddeler: Miraç ve Miraçname

İslam'da olduğu gibi birçok inançta evren, yeryüzü ve gökyüzü (7 kat gök) olarak iki bölümden oluşur. Buna göre iyi ruhlar ölümden sonra gökyüzüne, cennete yükselirken; kötü ruhlar yerin altına iner ve cehennemde azap çekerler. Göğü Tanrı'ya mekân olarak seçen inanç sistemleri, ölüm sonrası ruhlarının gökyüzüne yükseldiğine ve orada sonsuz yaşama ulaştığına inanmışlardır.

Miraç anlatısına göre bir gece Muhammed, Cebrail meleği eşliğinde, Burak isimli bir bineğe binerek Mescid-i Aksa'ya gider. Orada İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla görüştükten sonra, göğün en son katı olan sidret'ül müntehaya yükselir. Orada Allah ile görüşür, cennet ve cehennemi görür ve evine döner. Sünni inancına göre, bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da Müslümanlara farz kılınmıştır. Yine Sünni inancında, Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile, Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır.

Kudüs'teki Süleyman Tapınağı (Mescid-i Aksa ismi, Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından verilir.)
Kudüs'teki Süleyman Tapınağı (Mescid-i Aksa ismi, Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından verilir.)

Rivayete göre Muhammed, bu yolculuktan sonra Mekke'ye dönünce, bu yolculuğunu etrafındakilere anlatır. En yakın arkadaşı Ebu Bekir ona inansa da, Kureyşliler onu yalanlarlar ve doğruysa Mescid-i Aksa’yı kendilerine tarif etmesini isterler. Mescid-i Aksa, Muhammed'in gözü önüne getirilir ve Muhammed bu mescidin kapı, pencere vb. bölümlerini ayrıntılarıyla anlatır. Hatta Kureyşlilere, miraca çıkarken yolda gördüğü bir Kureyş ticaret kervanının ertesi gün geleceği saati söyler ve kervan söylenen saatte gelir. Mitolojik anlatımlara göre ise kervanın dönüşü 1 saat gecikmiş, ama bu gecikmeyi telafi etmek için Allah güneşin doğuş saatini 1 saat geciktirerek peygamberin sözünün yalan çıkmamasını sağlamıştır.

Kur’an’da "Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Yücedir" (İsra 1) ayetinin miraç gecesi ile ilgili bir ifade olduğuna inanılır. Miraçla ilgili Burak bineği, göğe yükselme, beş vakit namazın farz kılınması ve diğer anlatımlar hadis ve siyer kitaplarında yer alır.

İslam aleminde bu olayla ilgili en çok tartışılan konulardan biri ise, Muhammed'in bu yolculuk esnasında Allah'ı görüp görmediğidir. Bu konuyla alakalı farklı görüşler vardır. Muhammed'in eşi Aişe ile sahabelerden İbn-i Mesud ve Ebu Hureyre'ye göre Muhammed, Allah'ı görmemiştir. İbn-i Abbas, Gazzali, Teftazani, Rabbani, Ebu Hanife, İmam-ı Eşari ve Bediüzzaman Said Nursi gibi mühim kişilerce de Muhammed, miraçta Allah'ı görmüştür.

Burak Minyatürü
17. yüzyıla ait bir minyatürde "Burak"

Akabe Biatları

    Ana madde: Akabe Biatları

Arap Yarımadası'nda pek çok insan, bu yeni dini ve peygamberini duymuş ve ticaret veya Kabe'ye hac yapmak gibi sebeplerden ötürü Mekke'ye ziyarete geliyorlardı. İlk seferinde Mekke'ye gelen yaklaşık 12 kişi (Birinci Akabe Biatı), daha sonra ise tekrar Mekke'ye gelen yaklaşık 300 kişi (İkinci Akabe Biatı) ''Akabe'' denilen yerde Muhammed ile görüşüp ona bağlılıklarını bildirdiler ve kendisini Medine'ye davet ettiler.

Muhammed, bunu Müslümanlara yeni bir yer aramak için kullandı. Daha sonra Yesrib kentini (daha sonra Medine olarak anılacaktır) uygun buldu. Yesrib'in Arap nüfusu, bir şekilde tek tanrıcılığa aşinaydı, çünkü o şehirde bir Yahudi cemaati vardı.

Akabe'deki vaatlerin ardından Muhammed, takipçilerini Yesrib'e göç etmeye teşvik etti. Daha önce olduğu gibi, Habeşistan'a yapılan göçle birlikte Kureyşliler göçü durdurmaya çalıştı. Ancak neredeyse tüm Müslümanlar ayrılmayı başardı.

Medine'ye Hicret

    Ana madde: Hicret

Mekke'deki Müslümanlar küçük topluluklarla Medine'ye göç etmeye başlamışlardı. Kısa zamanda Mekke boşalmış, şehirde bir tek Muhammed, Ebu Bekir, Ali, yaşlı ve fakir Müslümanlar, bir de Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalan Müslümanlar kalmıştı. Muhammed, bu zorluk göç yolculuğu için yol arkadaşı olarak, en yakın dostu Ebu Bekir'i seçmişti. Muhammed, arkadaşı Ebu Bekir'den yola çıkmak için hazırlıkları yapmasını istedi. Ayrıca amcasının oğlu Ali'yi, ödenmemiş mali yükümlülüklerini yerine getirmesi ve kendisinde kalan bazı emanetleri sahiplerine teslim etmesi için geride bırakmak istedi.

Medine şehri
Medine şehrini gösteren bir fotoğraf

Müslümanlığa karşı olan Mekkelilerin Muhammed'i vazgeçirememesi ve Medine'de yer alan Müslümanların giderek kuvvetlenmesi, durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, müşriklerin Dâru'n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmelerine yol açtı. Görüşmelerde yerleşik düzeni tehdit eden İslam'ın hızla büyüdüğü ve Muhammed'in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşildi. Sonuç olarak Muhammed'in öldürülmesine karar verdiler.

Muhammed, planlanan suikast gecesi evinden çıktı. Ali, Muhammed'in elbisesini giydi, onun yatağına girdi ve suikastçıların Muhammed'in henüz gitmediğini düşünmelerine yol açtı. Suikastçılar bunu öğrendiğinde Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte çoktan Mekke'den ayrılmıştı.

Muhammed'in kuzeni Ali, komplodan sağ kurtuldu, ancak Muhammed'in talimatlarını yerine getirmek için bir süre daha Mekke'de kalarak hayatını bir görev için tekrar riske attı: Koruması için Muhammed'e emanet edilen tüm mal ve mülkleri sahiplerine iade etmek. Ali, daha sonra annesi Fatıma bint Esed ve Muhammed'in kızları Fatıma ve Ümmü Gülsüm'ün yanı sıra, Muhammed'in eşi Sevde bint Zemʿa ve dadısı Ümmü Eymen ile birlikte yola çıktı.

Düşmanlarını daha da yanıltmak için Muhammed, kuzey yerine birkaç gün güneye doğru gitti. Birkaç gün sonra, Kızıldeniz'e doğru nispeten serbest bir yola girdi. Ebu Bekir ile zorlu yolculuklarında birkaç gün, Sevr Mağarası adı verilen bir mağarada düşmanlarından kurtulmak için kalmışlar, ortalık sakinleşince de yolculuklarına devam etmişlerdi.

Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba'ya ulaştılar. Muhammed burada sevinçle karşılanır ve Külsüm bin Hedm’e konuk olur. Burada 10 gün kalarak bir mescit inşa ettirir, sonra da Medine'ye hareket eder. Bu sırada Ali de Kuba'ya ulaşır. 27 Eylül 622'de de Medine'ye ulaşırlar.

Muhammed, Medine’de Cuma namazını kıldı ve kendisini bekleyen Müslümanlara ilk hutbesini verdi. Medine'de Ebu Eyyub el-Ensari'nin konuğu oldu. Medine'ye girdiğinde halk, Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Muhammed, devesinin ilk çökeceği yerin yakınındaki evde konuk kalacağını söyledi ve bu öneri halk tarafından kabul edildi. Devesinin ilk çöktüğü yer, Ebu Eyyub el-Ensari'nin eviydi. Ayrıca devesinin ilk çöktüğü yere bir mescid ve kendi ailesinin kalması için de mescide bitişik odalar yaptılar. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffa” adı verilen bir yer yapıldı; burada kalanlara “Ashab-ı suffa” denildi.

Medine Hayatı

Medine Sözleşmesi

    Ayrıca bakınız: Medine Sözleşmesi

Medine (asıl adı Yesrib olan şehre Müslümanlarca Medinetü'n Nebi, sonra da kısaca Medine adı verildi) halkı, Mekke’den göç edenlerden (muhacir), bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar adını alan yerli halktan (aslen Yemen kökenli Evs ve Hazrec kabileleri) ve Beni Kureyza, Beni Kaynuka, Beni Nadir adlı Yahudi kabilelerinden oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarındaki Hayber gibi yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca ensar ile muhacirleri kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed, muhacirleri yerli halk ile kardeş ilan ederek, onlara yardım etmelerini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını düzelterek Medine kent devletini kurdu. Farklı kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Antlaşması anayasası benimsendi.

Mescid-i Nebevî'den bir görünüm. Muhammed, bir hadisinde şöyle der: “Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat daha hayırlıdır.”
Mescid-i Nebevî'den bir görünüm. Muhammed, bir hadisinde şöyle der: “Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat daha hayırlıdır.”

Mekkelilerle savaşlar

Medine'ye göç eden Mekkeli Müslümanların kalan mallarının yağmalanmasına karşılık Muhammed, Mekke'ye giden kervanlara el koymak isteyen Müslümanların ısrarlı taleplerine onay verdi. Büyük bir kervana saldırmak isteyen Müslümanlar ile bunu haber alan Mekkeli kuvvetler arasında Bedir kuyularının olduğu bölgede yapılan muharebede (13 Mart 624) 305 kişilik Muhammed komutasındaki Müslümanlar, komutanları Ebu Cehil'i de öldürerek 950 kişilik Mekke kuvvetlerini bozguna uğrattı.

Bir yıl sonra, bu kez Ebu Süfyan komutanlığındaki 3000 piyade ve 200 süvariyle Medine'ye doğru yola çıkan Mekke kuvvetleri, Uhud Dağı eteklerinde yaklaşık 1000 kişilik Medine ordusu ile karşılaştı. Uhud Muharebesi (23 Mart 625) olarak adlandırılan bu savaş sırasında bozguna uğramış Mekke kuvvetleri, Muhammed'in emrini dinlemeyerek dağın arkasından dolaşan geçidi kontrol etmek üzere konuşlanmış okçuların yerinden ayrılmasından faydalanan süvarilerin desteği ile tekrar toparlandı ve Müslümanlara üstünlük sağladı. Muhammed bu savaşta ağır yaralandı; amcası Hamza başta olmak üzere birçok Müslüman öldü. Kesin bir üstünlük sağlamayan ve ağır kayıpları olan taraflar, ardından şehirlerine geri döndüler.

31 Mart 627'de 10.000 savaşçısı ve 600 atlısı ile Medine'ye saldırmaya gelen Mekkelilere karşı Medineliler, Muhammed komutasındaki 3000 piyade ile şehirde savunma savaşı yapmaya karar verdi. Selman-ı Farisi'nin teklifiyle şehrin bazı stratejik yerlerine hendekler kazılmasından dolayı Hendek Savaşı olarak adlandırılan bu savaş, bir kuşatmaya dönüştü. Bir ay süren kuşatmanın havanın soğuması ve fırtına çıkması ile kaldırılması, Medinelilerin zaferi olarak kaydedildi.

Hudeybiye Antlaşması ve Mekke'nin Fethi

    Ana maddeler: Hudeybiye Antlaşması ve Mekke'nin Fethi

Muhammed ve takipçileri, Kabe ziyareti için Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekkeliler, Müslümanları Mekke'ye sokmadılar. Haram aylar olduğu için savaş yapmak da istemediler ve anlaşma teklif ettiler. Hudeybiye köyünde, 628 yılında, 10 yıl savaş yapılmayacağına dair bir anlaşma yapıldı.

Hudeybiye Antlaşması'nı Mekkelilerin himayesindeki bir kabilenin bozması ile Muhammed komutasındaki büyük bir Müslüman ordusu Mekke'yi kuşattı ve ufak birkaç saldırı dışında herhangi direniş olmadan 11 Ocak 630'da, kansız bir şekilde Mekke fethedildi. Muhammed Mekke'ye girer girmez, Ebu Süfyan'a bildirdiği şekilde, birkaç kişiyi istisna ederek kimseye dokunulmayacağını ilan etti. Ardından, içerisinde 360 put bulunan Kabe'ye yöneldi. İsra Suresi'nin 81. ayetini okuyarak putları birer birer devirdi. Bilal-i Habeşi ezan okudu ve daha sonra da beraberindeki Müslümanlarla Kabe'yi tavaf etti. Mekke'nin fethedilmesinden sonra İslam dini Arap Yarımadası'nda üstünlük sağlamaya başladı.

Peygamber Muhammed ve Müslüman ordusunun Mekke'ye ilerleyişi
Peygamber Muhammed ve Müslüman ordusunun Mekke'ye ilerleyişi

Bilal-i Habeşi, Kabe'de ezan okuyor.
Bilal-i Habeşi, Kabe'de ezan okuyor.

Diğer toplumlarla ilişkileri

    Ana maddeler: Muhammed ve Yahudiler, Beni Kureyza Muharebesi ve Muhammed'in savaşları

Muhammed, Mekke'de dini yayma çabaları sırasında Hristiyan ve Yahudileri ehl-i kitap olarak tanımlarken, öğretilerindeki temel ilkelerin ortaklığından dolayı onları doğal müttefiki olarak gördü ve onların desteğini alacağını düşündü. Mekke'den Medine'ye göçünden sonra, aralarında Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza gibi Yahudi kabilelerinin de bulunduğu bölge halkları arasında Medine Sözleşmesi anayasasını yürürlüğe koydu. Bu sözleşmeye göre, Yahudiler siyasi açıdan Muhammed'i desteklediği sürece Müslümanlarla eşit haklara sahip olacaktı.

Muhammed'in hicretinden evvel ve sonra birçok Medineli, Mekkeli göçmenlerin inançlarına geçiş yaparken, Yahudilerin çoğunluğu din değiştirmeyi reddetti. Reddetmenin asıl sebebi ise, Muhammed'in peygamber sıfatına inanmamayışlarıydı. İskoç tarihçi William Montgomery Watt'a göre, Yahudilikte Yahudi olmayan birinin peygamber olmasının kabullenilmesi kolay bir durum değildir. Amerikalı Yahudi tarihçi Mark R. Cohen'e göre ise Muhammed'in demeçleri Yahudilere yabancı gelmiştir. Muhammed, öğretilerinin kendinden evvel gelen peygamberlerle aynı olduğunu söylese de, Watt'a göre Yahudiler, Kur'an'ı kendi dini yazıtlarına kıyasla çelişkili buldular.

Geleneksel siyer anlatımlarında, Medine'den Beni Nadir ve Beni Kaynuka kabilelerinin sürgün edildiğini, Beni Kurayza kabilesinin de antlaşmayı bozdukları için muhasara edildiğini, Beni Kurayzalı erkeklerin idam edildiğini, kadın ve çocuklarının ise esir muamelesi yapıldığını, mallarının da Müslümanlar arasında paylaştırıldığını okuruz. Bu konudaki genel bilgilerimiz de bununla sınırlıdır.

Akademisyen Barakat Ahmad, Muhammad and the Jews. A re-examination (Muhammed ve Yahudiler. Yeniden İnceleme) adlı eserinde, 600 ila 900 insanın Medine'de katledilmesinin Medine'de ciddi bir tehlike doğuracağını ve verilen rakamların Yahudi cifirine göre Muhammed'den önceki katliamlara dayandığını söylemektedir. Ve üç kabile sürgün edildikten sonra, 10 kadar Yahudi kabilenin Medine köylerinde yaşamaya devam ettiklerini, Kur'an ve farklı kaynaklara dayanarak savunmaktadır. Revizyonist İslam Araştırmaları Okuluna göre Müslümanlar ve Yahudiler arasındaki bağlantı, İslam'ın ilk dönemlerinde çok yakındı. Yahudiler de "inananlar" olarak adlandırıldı ve ümmetin bir parçasıydı. Yahudi kabilesi Beni Kurayza'nın katledilmesine ilişkin hikâyeler, söylemler ve Yahudi karşıtı metinler; İslam'ın Yahudilikten ayrıldığı zaman, Muhammed'den çok sonra ortaya çıktı.

Muhammed, 10 yıllık Medine hayatında başta Mekkeliler olmak üzere çok sayıda kabile ile savunma, saldırı, baskın veya sadece gözdağı vermek gibi psikolojik etki amaçlı yaklaşık 100 kadar askeri harekete imza atmıştır. (Bkz. Muhammed'in savaşları)

İslam'a davet mektupları Muhammed'in mektupları

Muhammed, Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra (628) kendisine gelen emir doğrultusunda uzak veya yakın, ulaşabildiği tüm ülkelere ve devletlere İslam'a davet mektupları gönderip onları yeni dine davet etti. Konuyla ilgili bazı Kur'an ayetleri şöyledir:

  • "De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sâhibi olan Allâh’ın elçisiyim..." (A’râf, 158)
  • "Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni (bütün insanlara) teblîğ et! Eğer bunu yap­mazsan, O’nun (sana verdiği) peygamberlik vazîfesini yapmamış olursun! Allâh seni in­sanlardan koruyacaktır..." (Mâide, 67)
  • "Biz seni bütün insanlar için bir müjdeci ve Allâh’ın azâbıyla korkutucu olmak üzere gönderdik. Lâkin insanların pek çoğu bunu bilmezler." (Sebe’, 28)

Bu amaç doğrultusunda Muhammed, İslam'a davet mektupları hazırlatıp çeşitli elçilere vererek birçok ülkeye gönderdi. Dönemin Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Herakleios, Sasani İmparatoru II. Hüsrev ve Habeşistan Kralı Necaşi başta olmak üzere Çin, İskenderiye, Gassani Hristiyanları, Yemame, Yemen gibi çeşitli bölgelere mektuplar gönderdi. Mektuplarına kimileri hoşgörüyle karşılık verse de, Sasani hükümdarı gibi kimileri de şiddetle kabul etmedi.

Veda Hutbesi ve ölümü

    Ayrıca bakınız: Veda hutbesi

Muhammed'in öldürülmesi için zehirleme yapıldığı ve ölümün bu zehirlenmeye bağlı olarak gerçekleştiğine dair rivayetler bulunmaktadır. Buna göre Hayber'in Fethi'nden sonra (629), Hayber Yahudilerinden olan Merhab'ın kız kardeşi Zeynep, öldürülen akrabalarının intikamı için Muhammed'e zehirli bir keçi eti sundu. Peygamber, henüz ilk lokmada etin zehirli olduğunu anlayıp sahabelerini uyarsa da, sahabelerinden olan Bişr bin Bera zehirlenerek öldü. Zeynep daha sonradan Müslüman olup affedilse de, Muhammed bu etin acısıyla yıllarca sıkıntı yaşadı.

Mescid-i Nebevî ve Peygamber Muhammed'in kabrinin bulunduğu Yeşil Kubbe
Mescid-i Nebevî ve Peygamber Muhammed'in kabrinin bulunduğu Yeşil Kubbe

Muhammed'in Veda Haccı olarak anılan Mekke ziyareti sırasında, 632 yılı Mart ayında (9 Zilhicce), arefe günü 100.000'den fazla Müslümana seslendiği, Arafat Vadisi'ndeki Rahmet Dağı'nda yaptığı konuşmasına Veda Hutbesi denir. Veda Haccı'ndan sonra Medine'ye dönen Muhammed, kısa bir süre sonra hastalandı. Son anlarında eşi Aişe ve kızları yanındaydı. Hayatını kaybetmeden bir süre önce Müslümanlara seslenmesi, "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu. Başı Aişe'nin göğsüne dayalı şekilde kelime-i şehadet getirdi. Ağzından dökülen son cümle, "Allahümme er-refikül ala..." (Türkçeye "En yüce dosta" olarak çevrilebilir.) şeklindeydi. 8 Haziran 632'de Medine'de öldü. Mescid-i Nebevî'nin yanında bulunan Aişe'nin evine defnedildi.

Muhammed'in ölümü sonrasında, kabileler hâlinde İslam'da irtidat olarak nitelenen dinden dönüşler yaşandı. Halife Ebu Bekir, ordusuyla bu kabilelerin üzerine yürüdü ve Ridde Savaşları adı verilen kanlı savaşlar yaşandı.

Muhammed ayrıca geride önemli miktarda arazi ve mal varlığı bıraktı. Bunların en öne çıkanı, tartışmaların da odağında olan Fedek Arazisi'dir. Muhammed'in ölümü sonrası kızı Fatıma, bu arazileri Halife Ebu Bekir'den istedi. Ebu Bekir, bu mal ve arazilerin Peygamber tarafından halkın yararına idare edilen devlete ait kamu malları olduğu gerekçesiyle bu isteği geri çevirmiştir. Eşi Fatıma'nın ölümünden sonra Ali, Fatıma'nın peygamberin mirasından payını almak için tekrar başvurdu, ancak başvurusu aynı nedenlerle bir kez daha reddedildi. Bununla birlikte Ebu Bekir'den halifeliği devralan Ömer, Medine'deki arazileri Muhammed'in kabilesi olan Haşimoğulları adına Ali ve Abbâs'a verdi; Hayber ve Fedek Arazisi'ni ise devlet malı saydı.

Muhammed'in ölümü sonrasında geriye kalan dokuz eşinden hiçbiri evlenmedi. Kur'an'da Muhammed'in eşleri için "Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanımları da onların analarıdır.” (Ahzab Suresi: 6) ayetinin bulunması sebebiyle bu kadınların evlenmelerine hoşgörüyle bakılmadı ve evlenmediler.

Rivayetlerin derlenmesi

Muhammed'e isnat edilen söz, fiil ve davranışlara hadis, bunlardan gelenekselleşen uygulamalara ise sünnet denir. Başlangıçta bu hadislerin sayıları birkaç yüz veya birkaç bin (ilk 100 yıl içerisinde 1000 adet) adetle sınırlı iken, üç yüzyıl içerisinde bu sayı milyonlara ulaşmıştır.

Şiiler, Muhammed'in sözleri yanında, masum kabul edilen imamların sözlerini de hadis olarak kabul etmektedirler. Sünnilerin tüm sahabeyi güvenilir bulmalarına karşılık Şiilerde, sahabe ve sahabeleri görmüş kişiler (tabiin) tek tek ele alınır ve tarihsel süreçte Ali veya Ehl-i Beyt tarafında yer almayan veya karşıtları arasında yer alanlar, güvenilmez bulunarak onlardan gelen rivayetler reddedilir. Sünni hadis kitapları, Muhammed'in zamanından 200-300, Şii hadis kitapları ise 400-500 yıl sonra yazılmışlardır. Hadisler, Kur'an'dan sonra İslam'da ikincil kaynaktır. Bu rivayetlerin bir kısmı kıssacılık geleneğinin yansımalarından oluşmaktadır. Bu geleneğin özelliği, ürettikleri rivayetlere senetler ekleme gibi her kılığa girerek, halkı rahatsız eden yalın gerçekleri değil, anlatımları sonrasında topladıkları bahşişleri artıran, onların duygularını okşayan, kabartan, bazen de ağlatan, ayrıntılı dramatik hikayeleri coşkulu bir dille vermesidir. Kıssacılar, en çok peygamberlik delilleri (Delail en-Nübüvve) gibi alanlarda üretim yapmışlardır.

Evlilikleri ve çocukları

    Ana maddeler: Muhammed'in evlilikleri ve Ehli Beyt

İranlı araştırmacı Ali Daşti, Muhammed'in evlendiği 23 kadının listesini vermiştir. Genel inanışa göre Muhammed 11, ya da 13 kadınla evlendiği, 2 tane de cariyesinin olduğu şeklindedir. Muhammed'in evliliklerinde savaş esirleri ve cariyeler de bulunmaktadır. Bunlar evlilik olarak kaydedilse bile, İslam kültüründe cariyelerin statüsü ayrıdır ve bu kadınlarla cinsel beraberlik için nikâh işlemi yapılmaz.

Muhammed'in evliliklerinin 2'si dışında tamamı Medine döneminde gerçekleşmiş, Muhammed'in eşleri için Mescid-i Nebevî'nin duvarlarına bitişik odalar yapılmıştır. Müslümanlar, ''Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanımları da onların analarıdır.'' ayeti sebebiyle Muhammed'in eşlerinden ''annelerimiz'' diye bahsederler.

İskoç tarihçi ve papaz William Montgomery Watt'a göre ise, Muhammed'in bütün evlilikleri arkadaşlık ilişkilerini güçlendirme politikasına hizmet ediyordu ve Arap gelenekleri üzerine kurulmuştu.

İslami yorumlara göre Muhammedin çoğul evliliklerinin kabileler arasında bozulan ilişkileri evlilik bağı yoluyla düzeltmek, savaşlarda mağlup edilen düşmanların kızlarıyla evlenip onların İslam’a girişini kolaylaştırmak ve devletinin konumunu güçlendirmek, korumasız kalan hanımları himaye etmek, birtakım dinî hükümleri onlar vasıtasıyla göstermek gibi sebepleri bulunmaktaydı. Ayrıca Kur'anda, çoklu evlilik için Müslümanlara sınırlama getirerek erkeklerin en fazla dört kadınla evliliğine izin verdiğine inanılan ayetlerin O'na istisna getirdiği, ancak yeni bir evlilik yapmasına müsaade etmediğine de inanılır.(Ahzâb: 33/50, 52).

Muhammed ve eşleri için Mescid-i Nebevi'de yapılan odaların günümüzdeki şekli
Muhammed ve eşleri için Mescid-i Nebevi'de yapılan odaların günümüzdeki şekli

Muhammed ile evlendiği sırada 40 yaşında olduğu belirtilen ilk eşi Hatice'den 6 çocuğunun olduğu, Kasım, Abdullah ismindeki erkek çocuklarının küçük yaşlarda öldüğü, kızlarının Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma isimlerini taşıdıkları bilinir. Muhammed'in Ebu'l Kasım (Kasım'ın babası) olan künyesi, Hatice'den olan ilk oğluna dayanır. Muhammed'in Hatice'den sonraki evliliklerinden, eşi Mariye’den olan oğlu İbrahim dışında çocuğu olmamış ve İbrahim de iki yaşında ölmüştür.

Rivayete dayalı geleneksel kaynaklara göre Aişe, Muhammed ile evlendiğinde 6 ya da 7 yaşındaydı. Aişe, 9 ya da 10 yaşına ulaşana kadar veya ergenliğe girene kadar cinsel ilişkide bulunmadılar. Bu nedenle Aişe evlilikte bakireydi. Aişe'nin yaşını hadis gibi kaynaklara göre hesaplayan bazı modern Müslüman yazarlar, Aişe'nin evlilikte 13 ila 18 yaşında olduğunu tahmin ederler.

Muhammed'in en küçük kızı Fatıma, Muhammed'in İslam tarihi açısından en fazla iz bırakan çocuğu ve soyunu devam ettiren tek çocuğudur. Fatıma, Alevi ve Şii anlayışında kutsanır ve ''ikinci Meryem'' olarak anılır. İslam geleneğinde Şerif ile Seyyidlerin soyları Fatıma ve Ali yoluyla Muhammed'e dayandırılır.

Rivayet kültüründe görünümü

    Ana madde: Muhammed tasvirleri

İslam geleneği, Muhammed'in resminin çizilmesini hoş görmediği için onu sözle tasvir etme yöntemini tercih etmişlerdir. İçerik, hadis ve siyer kaynaklarından alınan anlatılardan oluşur. Osmanlı hattatları bu anlatımları hilye adı verilen bir sanat hâline getirmişlerdir. Hilyelerde genellikle tercih edilen rivayette Muhammed'in kuzeni ve damadı Ali bin Ebu Talib, Muhammed'i şu sözlerle anlatmıştır:

Hazreti Peygamber'in boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa, ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi.

İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi.

İki omuzu arasında "Nübüvvet mührü" vardı. Bu, O'nun son peygamber oluşunun nişanesi idi. O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı.

Kendilerini ansızın görenler, O'nun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O'nu her şeyden çok severlerdi."

"Kabe'deki Muhammed", Siyer-i Nebi (1595)
"Kabe'deki Muhammed", Siyer-i Nebi (1595) (Burada, İslami geleneğe uygun olarak Muhammed'in yüzü çizilmemiştir.)

Sahabelerinden Enes bin Malik ise, Peygamber Muhammed'i şöyle tarif eder:

Resulullah Efendimizin boyu ne çok uzun, ne de fazla kısa idi. Teni de ne duru beyaz, ne de koyu esmerdi. Saçları ise ne düz, ne de kıvırcık idi. Kırk yaşına geldiğinde, Allah Teala O'nu peygamber olarak gönderdi. Peygamber olduktan sonra Mekke'de on sene, Medine'de de on sene kaldı ve altmış yaşlarında vefat etti. Bu fani hayata veda ettiğinde, saçında ve sakalında yirmi tel ak saç yoktu.

Yine sahabelerinden Ebu Hureyre, kendisini şu sözlerle anlatmaktadır:

Hazreti Peygamber, gümüşten yaratılmış gibi nurlu beyazdı; saçları da hafif dalgalı idi. Alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. İki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibiydi. Gözleri pek güzel, bebekleri simsiyahtı. Kirpikleri birbirine geçecek şekilde gürdü. Güldüğünde dişleri, çakan şimşek gibi parıldardı. İki dudağı da emsalsiz şekilde güzeldi. Sakalı gürdü. Boynu pek güzeldi, ne uzun ne kısaydı. Boynunun güneş ve rüzgâr gören kısmı, altın alaşımlı gümüş ibrik gibi gümüşün beyazlığı ve altının da kırmızılığını yansıtır şekilde parıldardı. Göğsü genişti, göğsünün düzlüğü aynayı, beyazlığı da Ay'ı andırırdı. Omuzları genişti. Kol ve pazuları irice idi. Avuçları ipekten daha yumuşaktı.

Özet olarak, Muhammed'in bulunduğu topluma göre orta boylu olduğu, ne şişman ne zayıf olduğu, genellikle uzun saçlı olduğu, gür kaşlı ve sakallı olduğu, beyazımsı bir tende olduğu söylenmektedir.

Buna ek olarak, Muhammed'in ara sıra saçlarını toplayıp örgü yaptığı da bilinmektedir. Konuyla alakalı olarak Muhammed'in kuzeni ve Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani, şöyle bir sözde bulunmuştur: ''Hazreti Peygamber, fetih günü Mekke’ye geldiğinde saçlarında dört örgü vardı.'' Muhammed'in bazen saçlarını kısalttığı, bazen omuzlarına sarkıttığı, bazen ikiye ayırdığı, bazen de örgü yaptığı bilinmektedir.

Osmanlı hattatı Hâfız Osman'ın 1690 yılına tarihlendirilen hilyesi
Osmanlı hattatı Hâfız Osman'ın 1690 yılına tarihlendirilen hilyesi

Toplumsal görüş

Hristiyan ve Avrupa dünyası

Peygamber Muhammed hakkındaki en eski belgelenmiş Hristiyan bilgisi, Bizans İmparatorluğu kaynaklarında görülmektedir. Bu kaynaklar, hem Yahudilerin hem de Hristiyanların Muhammed'i bir sahte peygamber olarak gördüklerini söylemektedirler.

Muhammed hakkındaki başka bir Yunan kaynağı, 9. yüzyılda bir yazar olan Theofanis'tir. En eski Süryani kaynağı ise, 7. yüzyıldaki bir yazar olan John bar Penkaye'dir.

İranlı profesör Seyyid Hüseyin Nasr'a göre, dönemin Avrupa edebiyatı çoğunlukla Muhammed'e olumsuz bir gözle bakıyordu. Orta Çağ Avrupası'nın bazı önde gelen çevreleri (özellikle Latin okuryazarlığı olan bilim adamları), Muhammed hakkında oldukça kapsamlı biyografik bilgilere erişebildiler. Bu biyografileri bir Hristiyan gözüyle yorumladılar ve Muhammed'i, insanları (sarazen) din kisvesi altında kandırıp kendisine boyun eğdiren bir kişi olarak gördüler. Zamanın popüler Avrupa edebiyatı, Muhammed'i Müslümanların kendisine taptığı bir put veya putperest bir Tanrı gibi tasvir ediyordu.

British Library’da bulunan ve 635 yılında rahip Presbiter Tomas tarafından yazılan yazıtlara göre, Romalılar ve Muhammed’in Arap ordusu 634 yılında savaştılar ve Araplar Romalıları yendi. Tarihçiler tarafından bu savaşa Dathin Savaşı deniyor. Bu belgelerde “Muhammed’in Arapları” diye açıkça Muhammed'in ismi ve Bizanslıları mağlup edişleri belirtilmiştir. Bundan önce de, 629 yılında Muhammed'in gönderdiği bir Müslüman ordusu, Herakleios önderliğindeki bir Bizans ordusuyla çarpışmıştı ve Mute Muharebesi olarak bilinen bu savaşta da kesin bir sonuç olmamasına rağmen Müslümanlar yenilmemişti.

636 yılında yazılmış bir Suriye günlüğünde, şikayet babında Muhammed’in ordusunun Bizans topraklarını işgal ettiği, Celile’den Belh’e kadar her yeri ele geçirdikleri, askerleri öldürdükleri ve bir sonraki savaşın 636’da Gabitha’da olduğu yazılmaktadır. Gabitha, Yermuk ırmağının yanındadır ve ünlü teolog Theodor Nöldeke, bu savaşın tarihinin ve yerinin Yermük Savaşı'nın tarihine tam uymakta olduğunu söylemektedir. Halid bin Velid'in Müslüman ordusunun başında olduğu bu savaş, Müslüman Arapların zaferiyle sonuçlanmıştı.

Yermük Savaşı'nın (636) yapıldığı alan
Yermük Savaşı'nın (636) yapıldığı alan

Daha sonraki çağlarda, Muhammed bir şizmatik olarak görülmeye başlandı: Brunetto Latini'nin 13. yüzyılda yazdığı Li livres dou tresor adlı eser, Muhammed'i eski bir keşiş ve kardinal olarak gösterir. İtalyan siyasetçi Dante, 1300'lerde yazdığı İlahi Komedya adlı eserinde, (Inferno, 28. Kıta) Muhammed'i ve Ali'yi "şeytanlar tarafından defalarca yaralanmış olan anlaşmazlık oluşturucular ve şizmatiklerin arasında" cehenneme yerleştirir.

Alman filozof Gottfried Leibniz, Muhammed'i "doğal dinden sapmadığı" için övmüştür. Henri de Boulainvilliers, ölümünden sonra 1730'da yayımlanan Vie de Mahomed adlı eserinde Muhammed'i "yetenekli bir siyasi lider ve adil bir yasa koyucu" olarak tanımladı ve O'nu, Tanrı'nın çekişen Doğulu Hristiyanları şaşırtmak, Doğu'yu Romalıların ve Perslerin despotik yönetiminden kurtarmak ve Tanrı'nın birliği (tevhid) bilgisini Hindistan'dan İspanya'ya kadar yaymak için kullandığı ve vahiy alan bir elçi olarak sunar.

Ünlü Fransız İmparator Napolyon Bonapart, Muhammed'e ve İslam'a hayrandı ve onu örnek bir kanun koyucu ve büyük bir adam olarak tanımladı.

Dünyaca ünlü Rus yazar Lev Tolstoy, İslam Peygamberi Muhammed'e hayran olduğunu bazı kitaplarında (İtiraflarım) açıkça söylemiş ve hem Muhammed'in hem de getirdiği İslam dininin Hristiyanlık dininden daha üstün olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Aynı zamanda Tolstoy, bu görüşü üzerine yaşamının son dönemlerinde Muhammed isminde bir risale yazmış ve bu risalede O'nun pek bilinmeyen bazı sözlerine yer vermiştir.

Amerikalı astrofizikçi ve yazar Michael H. Hart, yaklaşık 30 yıllık bir çalışmanın ardından, 1978'de ''Dünyaya Yön Veren En Etkin 100'' adlı bir kitap kaleme almış ve bu kitapta yer alan listenin 1. sırasına Muhammed'i yerleştirmiştir. Bu görüş sebebiyle birçok olumsuz eleştiri ve tepki alacağını öngören yazar Michael H. Hart, kitabına şu cümleler ile başlamaktadır:

Dünyanın en etkin insanlarının listesinde başı çeken kişi olarak Muhammed'i seçmem bazı okurları şaşırtabilir, hatta bazıları bunu sorgulayabilir. Ancak O, tarihte hem din hem de din dışı (laik) alanlarda üstün başarı göstermiş tek kişiydi.

1. sırasında Muhammed'in yer aldığı Dünyaya Yön Veren En Etkin 100 kitabı (Michael Hart)
1. sırasında Muhammed'in yer aldığı Dünyaya Yön Veren En Etkin 100 kitabı (Michael Hart)

Modern tarihçiler

William Montgomery Watt ve Richard Bell gibi bazı modern yazarlar, Muhammed'in takipçilerini kasten aldattığı fikrini reddederler ve Muhammed'in "kesinlikle samimi olduğunu ve tamamen iyi niyetle hareket ettiğini" söyleyip, Muhammed'in davası için zorluklara göğüs germeye hazır olmasının bunun göstergesi olduğunu belirtirler. Ancak bunun yanında Watt, iyi niyetin doğruluk anlamına gelmediğini de söyler: "Çağdaş terimlerle, Muhammed kendi bilinçaltını ilahi vahiyler ile karıştırmış olabilir." Ancak buna rağmen William Watt, Hristiyan bir papaz olmasına rağmen "Muhammed Allah'ın elçisidir." demiştir.

William M. Watt ve tarihçi Bernard Lewis, Muhammed'i sadece kendi çıkarları peşinde koşan bir sahtekar olarak görmenin İslam'ın gelişimini anlamayı imkansız hale getirdiğini öne sürerler. Alford T. Welch, Muhammed'in yaptığı işe olan sağlam inancı nedeniyle bu kadar etkili ve başarılı olmuş olabileceğini savunur.

Diğer dinler

Bahâîlik inancının takipçileri, Muhammed'i birçok peygamberlerinden biri olarak görürler. Muhammed'in peygamber döngüsündeki son peygamber olduğunu düşünürler, ancak kendisinin öğretilerinin yerini ve önemini, Bahâîliğin kurucusu Bahaullah'ın öğretilerinin aldığını kabul ederler.

Eleştiriler

    Ana madde: Muhammed eleştirisi

Muhammed'e yönelik eleştiriler, 7. yüzyılda pagan Arapların kendisini tektanrıcılığı vaaz ettiği için kınamasıyla başlamıştır. Arabistan'daki Yahudi kabileler; Tanah'ın anlatılarını ve kişiliklerini benimsemesi, Yahudi inancını "aşağılaması" ve herhangi bir mucize göstermeden veya Tanah'da Yehova tarafından seçilen gerçek bir peygamberi sahte peygamberlerden ayırt etmek için bakılması gerektiği söylenilen kişisel özellikleri karşılamadan kendisini "son peygamber" ilan etmesi gibi nedenlerle kendisine ha-Meshuggah (İbranice: מְשֻׁגָּע, "Deli" veya "Perili") takma adını vermişlerdir.

Orta Çağ boyunca ise çeşitli Batılı ve Bizanslı Hristiyan düşünürler, Muhammed'in sapkın, acınası, bir sahte peygamber ve hatta Deccal olduğunu dile getirdiler, bunun yanında Hristiyan âleminde Muhammed sıklıkla bir sapkın ve iblisler tarafından ele geçirilmiş bir ruh olarak görülüyordu. Thomas Aquinas gibi bazı eleştirmenler, Muhammed'in öbür dünyadaki cinsel zevk vaatlerini eleştirdi.

İslam'ın modern dini ve seküler eleştirileri, çoğunlukla Muhammed'in peygamber olduğunu iddia etmedeki ciddiyeti, ahlâki değerleri, kölelere sahip olması, düşmanlarına olan muamelesi, evlilikleri, dogmatik konulara bakış açısı ve psikolojik durumu ile ilgilidir. Muhammed; sadizm ve acımasızlık (örneğin Medine'deki Beni Kurayza'nın işgali), köleleriyle cinsel ilişkiye girmek ve Aişe ile 6 veya 7 yaşındayken nişanlanıp çoğu tahmine göre 9 yaşındayken evlenmek iddiaları ile suçlanmaktadır.

Popüler kültürde Muhammed

Sinema

Peygamber Muhammed'in yaşamını veya getirdiği İslam dinini konu alan 2 tane büyük çapta film çekilmiştir. Bunlardan ilki, Suriye asıllı Amerikalı yönetmen Mustafa Akkad'ın yönettiği ve 1976 yılı yapımı ''Çağrı'' (The Message) filmidir. Bu filmde Muhammed'in yüzü ve vücudu hiç gösterilmemiş, İslam dininin doğuşuna ve yayılışına daha çok odaklanılmıştır. İkinci film ise, yaklaşık yedi senelik uzun çalışmaların sonucunda 2015'te gösterime giren, İranlı yönetmen Mecid Mecidi'nin yönetmenliğini yaptığı İran yapımı ''Muhammed: Allah'ın Elçisi'' (Muhammad: The Messenger of God) adlı filmdir. Bu filmde de Muhammed'in çocukluk hayatı konu alınmış ve Muhammed'in yüzü gösterilmemekle birlikte vücudu, elleri, ayakları ve saçları gösterilmiştir.

''Muhammed: Allah'ın Elçisi'' filminin afişi (2015)
''Muhammed: Allah'ın Elçisi'' filminin afişi (2015)

Edebiyat

Gerek Türkiye'de, gerekse İslam coğrafyasında Peygamber Muhammed'in yaşamını konu alan sayısız edebi eser yazılmıştır.

Ünlü Rus yazar Lev Tolstoy, Muhammed'e hayranlık duyduğunu bazı kitaplarında (ör. İtiraflarım) açıkça söylemiş ve kendisi hakkındaki olumlu görüşlerine de yer vermiştir. Lev Tolstoy, yaşamının son yıllarında Muhammed'in bazı pek bilinmeyen sözlerini (hadis) derleyerek bir kitap haline getirmiş ve yayımlamıştır.

Amerikalı ünlü astrofizikçi ve yazar Michael H. Hart, 1978 yılında yayımladığı ''The 100: A Ranking of the Most Influential Persons in History'' (Dünya Tarihine Yön Vermiş En Etkin 100) kitabında tarihin en etkili kişilerin biyografilerine yer vermiştir. Birçok uzman kişilerce başarılı bulunan ve kimi zaman da yoğun eleştirilere maruz kalan Michael H. Hart'ın listesinin 1. sırasında ''Muhammed'' yer almaktadır.

Müzik

Muhammed'i ve İslam dinini konu alan müzik eserlerinin başında, Lübnan kökenli İsveçli şarkıcı Maher Zain'ın yaptığı şarkılar yer alır. 2011'de çıkardığı ''Ya Nabi Salam Alayka'' (Selam Sana Ey Elçi) ve 2014'te çıkardığı ''Muhammad P.B.U.H.'' (Muhammed S.A.V.) bunlara örnek verilir.

Zaman dizini

Mekke DönemiMedine Dönemi
YılYaşOlayYılYaşOlay
y. 570-Babası Abdullah'ın ölümü62252Medine'ye varması ve Mescid-i Nebevi'nin inşası
y. 570-Fil Vak'asıMedine'de Medine Sözleşmesi adlı anayasayı ilan etmesi
y. 570-571-Mekke'de doğumuBizanslıların Suriye ve Mısır'ı Sasanilerden geri alması
575-5765Süt annesi Halime'den ailesine dönüşü622-62352-53Muhacirlerle ensarlar arasında kardeşliği tesis etmesi
5776Annesi Amine'nin ölümü62353Medine Şehir Devleti'ni kurması ve devlet başkanı olması
5798Dedesi Abdülmuttalib'in ölümüMüslümanların kıblelerinin Mescid-i Aksa'dan (Kudüs) Kabe'ye (Mekke) çevrilmesi
582-58312-13Amcası Ebu Talib ile birlikte Suriye'ye (Şam) ticarete gitmesi62454Bedir Muharebesi
58717Amcası Zübeyr ile birlikte Yemen'e gidişi624Kızı Rukiyye'nin ölümü
58818Ficar Savaşları'na amcalarının yanında katılması624Nişanlısı Aişe ile evlenmesi
59020Hilfü'l-Fudûl cemiyetine girmesi624Yahudilerin Medine'deki Müslümanlara karşı düşmanca hareketlere başlamaları
594-59524Hatice'ye ait ticaret kervanının başında Busra'ya gitmesi624Beni Kaynuka Gazvesi
59524-25Hatice ile tanışması, Hatice'nin evlenme teklifi ve evlenmesi62555Uhud Muharebesi ve amcası Hamza'nın ölümü
59827-28İlk çocuğu Kasım'ın doğması, kendisine Ebu'l Kasım denilmesi ve hemen küçük yaşta ölmesiTorunu Hasan'ın doğumu
59928-29İlk kızı Zeyneb'in doğumuRecî Vak'ası ve Bi'ri Maune Faciası
60232Kızı Rukiyye'nin doğumuBeni Nadir Gazvesi
60535Kabe hakemliği yapması62656İkinci torunu Hüseyin'in doğumu
y. 605-60835-38Kızı Ümmü Gülsüm'ün doğumu62757Hendek Muharebesi
y. 60939Küçük kızı Fatıma'nın doğumuHendek Muharebesi'ndeki ihanetlerinden ötürü Beni Kureyza Yahudilerinin cezalandırılması
61040Hira Mağarası'nda ilk vahyi alması62858Hudeybiye Antlaşması
611 (?)41İkinci oğlu Abdullah'ın doğumu ve bir yaşına basmadan ölümüİslam'a davet mektupları yazdırtıp elçiler aracıığıyla dünyanın çeşitli devletlerine göndermesi
61343Mesajını Mekkelilere açıkça duyurmasıHayber'in Fethi
61444-45Mekke'de Müslümanlara yönelik ağır zulümlerin başlamasıHayber'in fethinden sonra Yahudi bir kadın tarafından kendisine zehirleme girişiminde bulunulması
61545Bir grup Müslümanın Habeşistan'a göç etmesi627-62858Ninova Muharebesi ve Orta Doğu'da Bizans - Sasani Savaşları
61646Hamza ile Ömer'in Müslüman olmaları62959Kızı Zeyneb'in ölümü
Sasani hükümdarı Perviz'in Suriye ve Mısır'ı zaptetmesiHalid bin Velid ve Amr bin As'ın Müslüman olmaları
Haşimoğulları'na yönelik boykotun başlamasıMute Muharebesi (Bizans İmparatorluğu ile ilk savaş)
61949Haşimoğulları'na yönelik boykotun sona ermesi63060Mekke'nin Fethi, Kabe'nin putlardan temizlemesi
Karısı Hatice'nin ve amcası Ebu Talib'in ölümü (Hüzün Yılı)Arabistan'da toplu seferlerin yapılması ve İslam'ın hızlıca yayılması
62049-50İslam'a davet için Taif'e gitmesi, ancak ağır hakaretlere uğrayıp Mekke'ye geri dönmesiKızı Ümmü Gülsüm'ün ölümü
50İsra ve Miraç olayıEşi Mariye'den oğlu İbrahim'in doğması ve 1-2 yaşında ölmesi
50I. Akabe BiatıTebük Seferi
y. 62151Sevde bint Zem'a ile evlenmesiy. 628-63158-61Bizans İmparatoru Herakleios'a Dihye bin Halife aracılığıyla İslam'a davet mektubu yollanması
62151II. Akabe Biatı63261-62Mekke'de Veda Haccı yapması ve ardından 100 binden fazla Müslümana Veda Hutbesi ile son kez topluca seslenmesi
62252Medine'ye hicreti62-63Hastalanması ve Medine'de ölümü

Notlar

  1. Tam adı: Ebû’l-Kâsım Muhammed ibn-i ʿAbd Allâh ibn-i ʿAbd’ûl-Muttâlib ibn-i Hâşim ibn-i ʿAbd Menâf El Kureyşî (Arapça: ابو القاسم محمد ابن عبد الله ابن عبد المطلب ابن هاشم).
  2. Muhammed'in peygamber olduğuna inanan, "son peygamber" olduğuna ise inanmayan din ve hareketler vardır:
    • Bahâîlik, Muhammed'i birtakım peygamberler veya "Tanrı'nın Tezahürleri"nden biri olarak sayar, ancak Bahaullah'ın tebliğ ettiklerinin onunkileri neshettiğini kabul eder. (Kaynak: Smith, Peter (2000). A concise encyclopedia of the Bahá'í Faith. Oxford: Oneworld Publications. s. 251)
    • Ahmedilik, Muhammed'in son kural koyan peygamber olduğunu kabul eder ancak son peygamber unvanını reddeder. Bakınız:
      • Simon Ross Valentine (2008). Islam and the Ahmadiyya Jama'at: History, Belief, Practice. Columbia University Press. s. 134. ISBN 978-1-85065-916-7.
      • "Finality of Prophethood". alislam.org. 27 Eylül 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Ekim 2016.
    • İslam Milleti, Elijah Muhammed'i de peygamber olarak kabul eder. (Kaynak: African American Religious Leaders – s. 76, Jim Haskins, Kathleen Benson – 2008)
    • Uluslararası Birleşik Teslimiyetçiler, Reşad Halife'yi de peygamber olarak kabul eder. (Kaynak: Daniel Pipes, Miniatures: Views of Islamic and Middle Eastern Politics, s. 98 - 2004)
  3. Kur'an, İslam'dan bahsederken her zaman Arapçada "yol" anlamını taşıyan dîn sözcüğünü kullanır.


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski