çok anlamlılık ne demek TDK sözlük anlamı ve açıklaması nedir?
çok anlamlılık, -ğı
1. isim, dil bilgisi Bir kelimenin birçok anlam bildirme niteliği:
"Çok anlamlılık da dilin zenginliğinin, işlenmişliğinin ve eskiliğinin çok önemli bir göstergesidir." - Nurettin Koç
2. isim Çok anlamlı olma durumu.
Gramer Terimleri Sözlüğü - 2003
İngilizce: polysemantic, polysemy, Fransızca: polysemie, Almanca: Polysemie, Vieldeutigkeit, Mehrdeutigkeit
Bir kelimede temel anlamla bağlantılı birden çok anlamın bulunması; bir kelimenin, anlam gelişmesi yoluyla, asıl anlamı ile olan ilişkisini kaybetmeden yeni anlamlar kazanması: ET. olurmak «oturmak, durmak; ikamet etmek, yurt tutmak; tahta çıkmak»; ET. kün «güneş, gündüz zaman birimi»; yiğit «genç, güçlü ve yürekli delikanlı, medenî cesareti olan kimse» (D. Aksan, Anlam Bilimi, 109-112); ağız «organ adı, kapların ve içi boş şeylerin ağız kısmı; bir suyun denize veya göle döküldüğü yer; koy, körfez liman gibi yerlerin açık yanı; birkaç yolun birbirine karıştığı yer, kavşak; konuşmada bölgelere ve kesimlere göre değişen söyleyiş biçimi vb.»; alay «belirli sayıda birliklerden oluşan askerî topluluk; herhangi bir tören veya gösteride yer alan «kalabalık; çok kalabalık»; gelin alayı; bir alay insan; ayak «insan ve hayvan ayağı, dayak, destek»: köprü ayağı; «ırmağa kavuşan akarsu»: göl ayağı; «yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi»; basamak, «halk şiirinde kafiye»; baba «çocuk sahibi erkek; tarîkat pîri»: Bektaşi babası; «Silah kaçakçılığı vb., kirli işlerde çete başı, mec. yaratıcı, kurucu koruyucu kimse; üzerine halat takılan demir veya beton dikme; çatı merteği»; baş «insan veya hayvan başı; bir topluluğu yöneten kimse»: sınıf başı, kolbaşı; «bir şeyin başlangıcı»: hafta başı, aybaşı; «bir şeyin esası, temeli»: Her işin başı sağlıktır; «bir şeyin uçlarından biri»: yolun iki başı, tarlanın dört başı; «bir şeyin yakın çevresi»: havuz başı, ocak başı vb. yüz «insan yüzü, çehre, cephe, satıh, yüzey; keskin kenar»: bıçağın keskin yüzü vb., «binanın ön yüzü, cephesi, yastık kılıfı; mec, utanma, cüret»: buraya gelmeye yüzü yok, ne yüzle bunu isteyebiliyorsun vb.