antikomünizm

antikomünizm

antikomünizm nedir sözlük anlamı ne?

isim, (a'ntikomünizm), Fransızca anticommunisme
Komünizm karşıtlığı.



Antikomünist bir sembol
Antikomünist bir sembol
Antikomünizm ya da komünizm karşıtlığı, kapitalist görüşlere karşı olan ve aksinin gerçekleşebileceğini öneren komünizm düşüncesine karşı olarak komünist sistem ve görüşlerin yayılımını engelleme çalışmalarıdır. Bununla birlikte Marksist-Leninist politikaların 20. yüzyılda dünya üzerine söz sahibi olması üzerine, bu politikalara karşı olan görüşleri ifade eden bir terimdir.

Başlangıcı fikirsel olarak Karl Marx ve Friedrich Engels'in komünizm ile ilgili düşüncelerini açıkladığı döneme denk gelse de, somut olarak Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin ve yeni sistem arayışı içerisinde olan savaş yorgunu Asya devletlerin katılımıyla 1917-1922 aralığında kurulan Sovyetler Birliği dönemine dayanır. II. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında Adolf Hitler ve Benito Mussolini gibi milliyetçi liderler anti-komünist politikalar izlemiş, savaş sonrasında ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) en belirgin karşı çıkışı yaparak NATO'nun kurulmasına ön ayak olmuş ve bütün dünya ülkelerinde antikomünizm faaliyetlerine destek vererek bu eylemlerin birer parçası olmuştur. Bu gelişme üzerine sosyalist ülkeler bir araya gelerek Varşova Paktı adlı askeri ve siyasal birliği oluşturmuştur.

Antikomünist politikalar Avrupa'da halen zaman zaman devam etmektedir. Örneğin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 25 Ocak 2006 tarihindeki kış oturumunda "totaliter komünist rejimleri kınadığını" açıklamıştır. Bununla birlikte Avrupa Parlamentosu 2008 yılında 23 Ağustos gününü "20. yüzyıl Nazi ve komünist suçlar için Avrupa çapında anma günü" yapma önerisinde bulunmuştur.

Śląsk Wrocław taraftarlarının Wrocław Şehir Stadyumu'nda açtığı "Kahrolsun Komünizm" yazılı pankart, 2012
Śląsk Wrocław taraftarlarının Wrocław Şehir Stadyumu'nda açtığı "Kahrolsun Komünizm" yazılı pankart, 2012

Rus İç Savaşı yıllarında Lenin, Troçki ve diğer Sovyet liderlerinin, rahipleri Marx'a kurban verir gibi gösteren Beyaz Ordu propaganda posteri, 1919
Rus İç Savaşı yıllarında Lenin, Troçki ve diğer Sovyet liderlerinin, rahipleri Marx'a kurban verir gibi gösteren Beyaz Ordu propaganda posteri, 1919




Antikomünizm Tarihi


Antikomünizmin başlangıç

"Antikomünizm" ve "Antisosyalizm" kavramları terim olarak 1840'lı yıllarda ilk kez kullanılmaya başlanmıştır. Dönemin mülk sahibi sınıfları ve muhafazakarları, mülkiyetin paylaşılması gerektiğini söyleyenlere karşı bu bu tanımı kullanmıştır. Ardından Karl Marx ve Friedrich Engels'in 1848'de ünlü Komünist Manifesto adlı eserini yayınlaması ve 1848 Devrimleri ile birlikte toplumda yer edinen komünizm düşüncesi, bu sınıflarda korkuya yol açmış ve antikomünist söylemler daha da belirgin hale gelmiştir.

Ardından 1871 yılında gerçekleşen Paris Komünü, bu komünist kalkışmanın ilk örneği sayılır. Komün halkı 2 ay boyunca iktidarı kendi eline almış, daha sonra hükümet güçleri tarafından bastırılmıştır. Bu olay daha sonra birçok marksist önder tarafından örnek gösterilecektir.

Bununla birlikte aynı yıllarda anarşist düşünürler ile Marx ve komünizm taraftarları arasında bir çekişme bulunmaktaydı. Anarşizmin kuramsal öncülüğünü yapan Prodon ve Bakunin, "devletin ortadan kaldırılması" konusunda, Karl Marx'ı eleştirmiş ve onu despotizm ve otoriterleşme ile suçlamışlardır. Birinci Enternasyonal'in beşinci kongresi olan ünlü Lahey Kongresi'nde Bakunin ve Marx arasında sert tartışmalar geçmiş, Bakunin Marx'ın fikirlerini otoriter olarak değerlendirmiştir. Bunun üzerine anarşist ve komünist gruplar arasında yoğunlaşan tartışmalar çıkmış ve ardından anarşistler dışlanarak kongreden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bu kongre anarşist ve komünist grupların birlikte yer aldığı son kongre özelliği taşır. Marx'ın yakın çalışma arkadaşı ve komünizmin kuramsal kurucuları arasında görülen Friedrich Engels de Otorite Üzerine adlı makalesinde proleter devrimin devlet karşısındaki tutumu konusunda anarşistlerin kongredeki tutumunu kıyasıya eleştirmiştir.

Vichy Fransası'nda Milice posteri: "Komünizme Karşı! General Sekreteri Joseph Darnand"
Vichy Fransası'nda Milice posteri: "Komünizme Karşı! General Sekreteri Joseph Darnand"

Komünist Manifesto'nun Almanya'da yapılan ilk baskısı, 1848
Komünist Manifesto'nun Almanya'da yapılan ilk baskısı, 1848



I. Dünya Savaşı sonrası antikomünizm

Komünist fikirlere karşıtlığın başlangıcı marksizmin felsefik olarak yeni kuramsallaştığı yıllar olsa da, somut olarak Sovyetler Birliği'nin kuruluş yıllarına dayanmaktadır (1917-1922). I. Dünya Savaşı'ndan çıkmış savaş yorgunu çeşitli halklar, yeni bir sistem arayışı içerisine girmişler ve bu tarihlerde sosyalizm fikirleri işçilerde ve halklarda heyecan uyandırmaya başlamış ve hatta bir kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Fakat marksist teorinin karşıt olduğu burjuvazi ve kilise, bu fikre baştan beri cephe almış ve bu görüşü yeryüzünden silmeye çalışmıştır. Örneğin 1920 yılında Papa XV. Benedictus, laiklik içeren bu toplum düzeninin Hristiyan medeniyetinin temellerini zayıflatacağını bildirerek Kutsal Makam aracılığıyla resmi bir açıklama yaparak komünizm akımını kınamıştır. Bununla birlikte zengin toprak sahipleri, şirketler ve eski düzeni isteyen tüm kesimler bu propagandayı desteklemişler, hatta birer parçası olmuşlardır.

Çarlık yanlısı Beyaz Ordu birlikleri, Ekim Devrimi ardından iktidara gelen Bolşeviklerin devirmek için 1917-1922 yılları arasında Rus İç Savaşı'nı başlatmıştır. ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Polonya, Japonya gibi ülkelerden finansal destek, silah ve asker yardımı alan Beyaz Ordu birlikleri, Kızıl Ordu mensuplarına ve kendilerine destek vermeyen sivil halka yönelik şiddet ve katliam hareketlerine yönelmişlerdir. Örneğin sadece Arhangelsk’te 8 bin civarında Bolşevik mahkûm idam edilmiş ve yaklaşık 38 bin mahkûm işkence ve hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Pravda gazetesinin açıklamasına göre 1918 yılında Bolşevik kurbanların resmi sayısı 30 binin üzerindeydi. Beyaz Terör olarak anılan bu olaylar Sovyet tarihinde "Elit soylu sınıfının destekçilerinin sömürülen yoksul kitlelere yönelik şiddet hareketi" olarak tarif edilmiştir.

Marksist-Leninist felsefenin enternasyonal komünist toplumu hedeflemesi sebebiyle, ortaya çıkışından bu yana uluslararası toplumda büyük etkilere yol açmıştır. Özellikle Komintern, I. Dünya Savaşı'ndan sonra gerek uluslararası komünist dünyaya gerekse komünist partilere öncülük etmiş ve onları yönlendirmiştir. Bununla birlikte 1917'deki Ekim Devrimi sonrasında kurulan Sovyetler Birliği, dünyadaki tüm komünist ayaklanmalara destek vermiş, bununla birlikte sömürgeci ve emperyalist müdahalelere karşı mücadele etmiştir. Kurtuluş Savaşı'nda Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkileri bu kapsamda geliştirilen bir ilişkiye örnek teşkil eder. Bu sebeple dünyadaki tüm ayaklanmaların, özellikle de komünist ayaklanmaların Sovyetler Birliği tarafından çıkarıldığı görüşü ortaya çıkmıştır. Örneğin Almanya'da Spartakistler Birliği Ekim Devrimi'nin başarısının ardından birçok ayaklanma örgütlemiştir. Fakat 1919'daki ayaklanma Freikorps tarafından kanlı olarak bastırılmış ve çok sayıda Spartakist öldürülmüştür.

Bu dönemden II. Dünya Savaşı yıllarına kadar en belirgin antikomünist faaliyetler İtalya Krallığı ve Nazi Almanyası'nda gerçekleşmiştir. Kara Gömlekliler ve Schutzstaffel gibi askeri örgütler bu ülkelerdeki komünist, sendikacı, öğretim üyesi, aydın ve aktivisti öldürmüş ve komünist faaliyetlerle bağlantılı olduğunu düşündüğü birçok kişiye suikastlar düzenlemişlerdir. Anti-marksist ideolojiler olan Faşizm ve Nazizm İtalya ve Almanya'da iktidara gelmiş, Ulusal Faşist Parti lideri Benito Mussolini ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi lideri Adolf Hitler, bu ülkelerdeki bütün komünist faaliyetleri yasaklamışlardır. 1936 yılında iki ülke arasında Berlin-Roma Mihveri kurularak antikomünist faaliyetlerde işbirliğine gidilmiştir.

İngiliz müdahelesini konu alan Bolşevik karşıtı bir propaganda posteri, 1919
İngiliz müdahelesini konu alan Bolşevik karşıtı bir propaganda posteri, 1919

Almanya'daki Spartakistler Birliği karşıtı poster, 1919
Almanya'daki Spartakistler Birliği karşıtı poster, 1919
Posterde şöyle yazmaktadır: "Benim Rus arkadaşım! Ben, bir İngilizim, müttefiklik davasına adına, biraz daha zaman için her zaman olduğun gibi tahammüllü ve cesur olmanı istiyorum. İhtiyacın olan her şeyi derhal teslim edeceğim, dahası o kana susamış iğrenç Kızıl canavarları yok etmen için silahlar da vereceğim."



II. Dünya Savaşı sonrası antikomünizm

II. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan SSCB, Avrupa'daki yeni rejimlerin kaderinde belirleyici rol oynamıştır. Savaşın ardından Avrupa'daki pek çok ülkede "halk demokrasisi" adı verilen yönetim biçimlerinin benimsenmesi ve beraberinde sosyalist ekonomiye geçilmesi Amerika Birleşik Devletleri federal hükûmeti tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 5 Mart 1946'da Batı'nın önde gelen siyasetçilerinden Winston Churchill, Başkan Harry S. Truman'ın yanında Sovyetler Birliği'ne karşı siyasal savaş ilan eden ve Demir Perde ifadesine yer veren ünlü konuşmasını yapmış ve sosyalist düzene karşı güçbirliği yapma çağrısında bulunmuştur. Bu konuşma, uluslararası dünyada Batı Bloku için bir eylem planı olmuş, böylece bir silahlanma yarışı başlatılarak SSCB ve onun müttefik ülkeleri çerçevesinde ABD üslerinin ve askeri blokların kurulmasına yönelik Soğuk Savaş dönemi açılmıştır. Ardından Mart 1947'de ABD Başkanı Truman, SSCB'nin tehdidi altında olduğunu ileri sürdüğü ülkelere ekonomik ve askeri yardıma dayalı Truman Doktrini'ni ilan etmiştir.

Ardından ABD Dışişleri Bakanı George Marshall 5 Haziran 1947 günü Harvard Üniversitesi'ndeki bir konuşmasında savaştan çıkan Avrupa ülkelerine ekonomik yardım yapacaklarını bildirmiştir. Marshall Planı olarak bilinen ve Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik sistemlerini değiştirmeyi hedefleyen bu ekonomik pakete göre, "Avrupa ülkeleri her şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik işbirliğine girişmeli ve birbirlerinin eksikliklerini kendileri tamamlamalı, bu genel işbirliği sonunda bir açık ortaya çıktığında Amerika, bu açığın kapatılması için yardım etmeli ve bunun için de önce bir işbirliği programı yapmalıydılar". Fakat Doğu Avrupa ülkeleri Temmuz 1947'de "Amerikan emperyalizminin bir aleti" olarak tanımladıkları Marshall Planı'nı reddettiklerini açıkladılar ve aynı yılın Ekim ayında SSCB ve sosyalist yönetime sahip ülkeler, dış siyasette paralel davranma amacıyla Kominform'u kurdular.

II. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan Müttefik Devletler'in liderleri Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt ve Josef Stalin, Avrupa'nın yeni düzeni konusunda düzenlenen Yalta Konferansı görüşmelerinde, 1945
II. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan Müttefik Devletler'in liderleri Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt ve Josef Stalin, Avrupa'nın yeni düzeni konusunda düzenlenen Yalta Konferansı görüşmelerinde, 1945




Ülkelere göre antikomünizm uygulamaları


Amerika Birleşik Devletleri'nde antikomünizm

ABD'de ortaya çıkan Kızıl Tehlike propagandası 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi sonrasında sosyalizm düşüncesinin politik alanda etkinleşmesi üzerine başlatıldı. ABD'de komünizm korkusunu tetikleyen asıl olay ise 1919 yılında yaşanan işçi grevleriydi. Yüzbinlerce metal ve kömür işçisi grevlere çıktı. Ayrıca aynı dönemde Boston'da görev yapan polisler de bazı eylemler gerçekleştirdi. Dönemin ABD federal hükûmeti, bütün bu protestoların örgütleyicilerinin komünistler olduğunu açıkladı. Ardından 1920 yılında başlatılan "komünist avı" ile beraber 6,000 civarında politik aktivist, ABD federal hükûmeti Kızıl Tehlike adını verdiği antikomünist propagandaya dayanılarak hapse atıldı. Ardından 1920-1930 yılları arasında yoğun antikomünist propagandaların yapıldığı bir kültür inşa edildi.

II. Dünya Savaşı sonrası oluşan Soğuk Savaş ortamında ABD komünizmi kendisine düşman akım olarak belirlemiş NATO'nun kurulmasını sağlayarak komünizm düşüncesine savaş açmıştır.

1950'lerde komünistlerin basına çıkarılmamasını isteyen ABD basını
1950'lerde komünistlerin basına çıkarılmamasını isteyen ABD basını




Almanya'da antikomünizm


Weimar Cumhuriyetinde antikomünizm

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Weimar Cumhuriyeti’nde komünistlere karşı devlet eliyle örgütlenen ve düzensiz silahlı birlikler olan Freikorps kurulmuştur. Spartakistler Birliği Ekim Devrimi'nin başarısının ardından birçok ayaklanma örgütlemiş, buna karşın en son 15 Ocak 1919'da düzenlenen ayaklanma Freikorps tarafından kanlı olarak bastırılmış ve aralarında hareketin önderlerinden Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg'un da aralarında bulunduğu yüzlerce kişi katledilmiştir. Ayrıca aynı birlikler 1919 yılında Bavyera Sovyet Cumhuriyeti'ne de son vermişlerdir.


Nazi Almanyasında antikomünizm

Aşırı muhafazakâr, milliyetçi ve antikomünist görüşleriyle bilinen William Hearst 1934’te Nazi Almanyası'na gitmiş ve Adolf Hitler tarafından bir misafir ve arkadaş olarak karşılanmıştır. Bu seyahatinden sonra Hearst’ün gazeteleri komünizme karşı daha da keskinleşmiş, sosyalizme, özellikle Sovyetler Birliği ve Stalin’e karşı her gün daha fazla makale yayınlamaya başlamışlardır. Bununla birlikte Hearst, Hitler’in sağ kolu Hermann Göring’in bir dizi makalesini yayınlayarak Nazi propagandasına girişmiştir. Fakat gazeteler çok sayıda okuyucunun protestosu sonucu bu makalelerinin yayınını durdurmak ve piyasadan çekmek zorunda kalmıştır.

Hitler’i ziyaret ettikten sonra, Hearst’ün sansasyonel basını Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen korkunç olaylar hakkında “ifşaatlarla” dolmaya başlamıştır. Bu konular cinayetler, soykırım, kölelik, yöneticilerin sefahati ve halkın sefaleti üzerine işlenmekteydi. Tüm bu olaylar büyük puntolarla manşetten verilmekteydi. Malzeme de Nazi politik polisi Gestapo tarafından sağlanıyordu. Gazetelerin ilk sayfasında sık sık Sovyetler Birliği hakkında karikatürler ve elinde bir bıçak olan haydut Stalin karikatürü gibi fotoğraflar yer alıyordu. Bu makaleler o yıllarda her gün ABD’de yaklaşık 40 milyon kişi, dünyada da daha milyonlarca kişi tarafından okunmaktaydı.

Hearst’ün Sovyetler Birliği'ne karşı ilk basın kampanyalarından biri Ukrayna’da sözde açlıktan ölen milyonlarca insan hakkındaydı. Bu kampanya 18 Şubat 1935'te, Chicago American gazetesinin "Sovyetler Birliğinde 6 milyon insan açlıktan öldü" manşetiyle başladı. Hearst'e bağlı gazeteler Nazi Almanyası'nın sağladığı malzemeyle Bolşevikler tarafından yaratılan ve Ukrayna’da birkaç milyon kişinin ölümüne yol açan sözde soykırım hakkında hikâyeler üretmeye başladı.

Nazilerin Sovyet savaş esirlerine işledikleri suçlar antikomünist gerekçelerle gerçekleşti.

Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı yıllarında Rusça hazırlanan propaganda posteri: Kahrolsun Bolşevizm!
Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı yıllarında Rusça hazırlanan propaganda posteri: Kahrolsun Bolşevizm!



Batı Almanya'da antikomünizm

II. Dünya Savaşı sonrası kurulan Batı Almanya, totaliter ve "aşırılık" olarak tanımladığı komünizme karşı yasalar çıkarmıştır.


Arjantin'de antikomünizm

Arjantin'de Nazi yanlısı Tacuara Milliyetçi Hareketi, 1950'li ve 60'lı yollarda birçok antikomünist faaliyette bulunmuştur.

Ardından 1973 yılında genelkurmay başkanı olan Jorge Rafael Videla; Emilio Eduardo Massera, Guillermo Suárez Mason gibi isimlerle birlikte marksist eylemcilere karşı askeri harekatlar düzenlemiş ve bu operasyonlarda yüzlerce komünist öldürülmüştür. Ardından 24 Mart 1976'da ordu ülke yönetimine el koymuş, Isabel Peron cumhurbaşkanlığından uzaklaştırılmış ve oluşan yeni askeri cunta mahkemelerin, siyasi partilerin ve sendikaların çalışmaları durdurmuştur.

Bununla birlikte aynı yıllarda kurulan Arjantin Antikomünist İttifakı, 1970'li yıllarda yüzlerce kişinin ölümüne yol açan eylemler ve suikastlar gerçekleştirmiştir. Kirli Savaş olarak bilinen bu yıllarda birçok kaçırma, işkence ve devlet terörü yaşanmış ve olaylar sırasında birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Öldürülen ya da kaçırılan kişilerin aileleri çocuklarını bulmak için on yıllarca süren mücadeleler vermişlerdir.

Arjantin Antikomünist İttifakı'nın Kirli Savaş kapsamında düzenlediği Pasco Katliamı'ndan bir görüntü, 1975
Arjantin Antikomünist İttifakı'nın Kirli Savaş kapsamında düzenlediği Pasco Katliamı'ndan bir görüntü, 1975



Brezilya'da antikomünizm

Brezilya'da 1960'lı yıllarda Komünist Avcılık Komutanlığı adındaki paramiliter örgüt birçok antikomünist faaliyet gerçekleştirerek birçok kişinin ölümüne neden olmuştur.


Endonezya'da antikomünizm

1965 yılında Endonezya'da 30 Eylül hareketi olarak bilinen antikomünist bir katliam yaşanmıştır. Ordu birlikleri tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 300.000 ile 500.00 arasında kişinin sistematik olarak öldürüldüğü belirtilmektedir. Bazı kaynaklara göre bu sayı bir milyona yaklaşmaktadır.

30 Eylül 1965 tarihinde bir grup subay, bazı Endonezya Komünist Partisi üyeleriyle birlikte iktidardaki Endonezya ordusunu devirmek için bir girişimde bulunmuş ve olaylar sırasında altı general öldürülmüştür. Fakat bu müdahale başarısız olmuş ve hayatta kalan ordu liderleri birkaç gün içerisinde ayaklanmayı bastırmıştır. Ardından misilleme yapmaya karar veren generaller askeri ağırlıklı bir rejim kurarak yüz binlerce komünisti, bütün aileleriyle birlikte katletmiştir.

Endonezya Komünist Partisi karşıtı propaganda broşürleri
Endonezya Komünist Partisi karşıtı propaganda broşürleri



İtalya'da antikomünizm

1922 yılında iktidara gelen Benito Mussolini önderliğindeki Ulusal Faşist Parti, ülkedeki katı antikomünist politikaların uygulayıcısı olmuştur. Parti, ateşli anti-komünizm propagandaları ile birlikte milliyetçi politikaları hayata geçirmiş, tüm eski sendikal faaliyetleri kanun dışı ilan ederek faşist politikaları destekler hale getirmiş ve üniversitedeki öğretim görevlileri dahil kurulan tüm kurumsal çalışanların faşist rejimi savunacaklarına dair yemin etmelerini zorunlu hale getirmiştir. Bu dönemde bizzat Mussolini'nin örgütlemiş olduğu Kara Gömlekliler, komünist gruplarla çatışmakta ve kendilerine karşı gelenleri sindirmiştir. Zira Mussolini'nin bu yeni politikaları eleştiren İtalyan Sosyalist Partisi lideri Giacomo Matteotti, parlamentodaki konuşmasından birkaç gün sonra faşist Kara Gömlekliler tarafından kaçırılıp öldürülmüştür.

Mussolini, iktidara geldikten sonra kitap ve gazetelere derhal sansür getirmiş, eğitim sistemini faşist ilkelere göre dizayn edilmesini sağlamış ve seçim sisteminde yapılan düzenlemeler ile Faşist Parti dışındaki diğer partilerin kapanmasını sağlamıştır.

Benito Mussolini, faşist Kara Gömlekliler ile Roma Yürüyüşü'nde, 1922
Benito Mussolini, faşist Kara Gömlekliler ile Roma Yürüyüşü'nde, 1922



Japonya'da antikomünizm

Japon İmparatorluğu'nda 1925 yılında Barış Koruma Kanunu adında, sosyalizm, komünizm ve anarşizm düşüncelere karşı bir kanun çıkarılmıştır. Ardından 1928 yılında 15 Mart Olayı olarak bilinen olay gerçekleşmiş, Japon Komünist Partisi üyesi ve onlarla bağlantılı emek hareketi üyeleri yaklaşık 1,600 kişi tutuklanmış ve yürürlükteki Barış Koruma Kanunu gereğince komünist olduğundan şüphelenilen birçok kişi gözaltına alınmıştır. Tutuklananlar arasında marksist ekonomist Hacime Kavakami de bulunmaktaydı. Gerçekleşen bu komünist avında Tokkō adı verilen "düşünce polisi" birlikleri görev almıştır. Birçok işkence, faili meçhul cinayet ve terör eylemlerinden sorumlu tutulan bu örgütün kimi kaynaklarda Nazilerin kurduğu Gestapo adlı gizli polis örgütüne kıyasla daha az merhametli olduğu belirtilmektedir. Bu polis gücüne bağlı casuslar ünlü sosyalist gerçekçi yazar Takiji Kobayashi'nin 1933'teki ölümünden de sorumludur. Aynı yıl (1928) general Tanaka Giichi'nin liderliğindeki hükümet, mevcut yasadaki ceza süresini 10 yıldan ölüm cezasına kadar genişletmiştir.

25 Kasım 1936 tarihinde, Japon İmparatorluğu, Nazi Almanyası ile Komintern'e karşı kurulan Anti-Komintern Paktı'nı imzalamıştır. 6 Kasım 1937 tarihinde ve İtalya Krallığı da bu pakta katılmıştır.

Şubat 1941'de 1925 yılında yazılan kanun yeniden yazılmıştır. Yeni yasa da "Komünist şüphesi" ifadesi yerine "Komünizm sempatizanı" ifadesi çok daha sıkça kullanılmış ve Tokkō tarafından denetlemeye tabi tutulmuştur. Bununla birlikte, temyiz mahkemeleri, bu yeni düşünce suçları kapsamından çıkarılmış ve Adalet Bakanlığı'na düşünce suçu olaylarına avukat atama yetkisi veriştir. Dolayısıyla tüm komünistlerin avukatlığını rejim yanlısı kişilerin yapması sağlanmış ve derhal cezalandırılmaları hızlandırılmıştır. Tüm bu yeni hükümler 15 Mayıs 1941 yürürlüğe girmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Japonya'da antikomünist faaliyetler devam etmiş, CIA destekli politikacılar komünizm düşüncesine karşı durmaya devam etmişlerdir. 1948-1951 yılları arasında Japonya'da "Kızıl tasfiye" olarak bilinen dönem yaşanmış, komünist oldukları iddiasıyla yaklaşık 20.000 kişi işten çıkartılmıştır.

Japon İmparatorluğu'nda Tokkō adı verilen antikomünist "düşünce polisi" birlikleri, 1938
Japon İmparatorluğu'nda Tokkō adı verilen antikomünist "düşünce polisi" birlikleri, 1938

Japonya Berlin Büyükelçisi Kintomo Mushanokōji ve Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop Anti-Komintern Paktı'nı imzalarken
Japonya Berlin Büyükelçisi Kintomo Mushanokōji ve Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop Anti-Komintern Paktı'nı imzalarken



Kore'de antikomünizm

1950 yazında Kore Savaşı sırasında komünistlere ve komünizm sempatizanı olduğu düşünülen şüphelilere karşı Bodo League Katliamı olarak bilinen bir katliam gerçekleştirilmiştir. Güney Kore başkanı Syngman Rhee; Güney Kore İşçi Partisi ve Bodo League üyelerinin idam edilmesi emrini vermiştir. Ardından yaşanan olaylarda, Güney Kore Barış ve Uzlaşma Komisyonu komiseri Kim Dang-Çun'a göre, en az 100.000 kişi idam edilmiştir. Diğer bazı kaynaklara ise ölü sayısını en az 200.000 olarak vermektedir. Bazı Amerikalı tanıklara göre, 12-13 yaşlarında kız çocukları dahi idam edilmiştir. Bununla birlikte hapishanelerde yeterli yer olmadığı için öldürülen kişi sayısının çok daha arttığı belirtilmiş, Güney Koreli Emekli Amiral Nam Sang-hui, sadece kendisinin denize 200 siyasi mahkûmun cesedini attığını itiraf etmiştir.

Bununla birlikte yine Kore Yarımadası'nda gerçekleştirilen Namyangju Katliamı, Goyang Geumjeong Mağarası Katliamı ve Jeju Ayaklanması'nda birçok kişi komünist olduğu iddiasıyla öldürülmüştür.

Bodo League Katliamı'nda idam öncesi yere yatırılan mahkûmlar
Bodo League Katliamı'nda idam öncesi yere yatırılan mahkûmlar



Macaristan'da antikomünizm

Macaristan'da Szeged faşizmi adı verilen düşünce akımı I. Dünya Savaşı'nın bitmesini izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. Macar Ulusal Savunma Birliği'nin ortaya attığı antikomünist fikirlere sahip bu düşünceye 1919 yılından itibaren nasyonal sosyalizm ve faşizm fikirleri de eklenmiştir. Adını Szeged şehrinden alan bu düşünce, savaş yıllarında komünistlerin ülkelerine ihanet ettiği ve bu sebeple savaşı kaybettiği doktrini üzerine kuruludur.

Ayrıca Macaristan tarihinde önemli bir yere sahip olan Miklós Horthy, Macar Komünist Partisi'ni yasaklamış ve birçok antikomünist faaliyetlerde bulunmuştur. Horthy, daha sonraki yıllarda Adolf Hitler ile ittifak içerisine girecektir.

Macaristan'da komünistler asılıyor, 1919
Macaristan'da komünistler asılıyor, 1919



Meksika'da antikomünizm

Meksika'da 1930'lu yıllarda İtalyan faşizminden etkilenen bazı gruplar, İtalyan Kara Gömleklilerden esinlenerek, Altın Gömlekliler adında faşist bir yapı kurmuşlardır. Altın Gömlekliler, ülkedeki Meksika Komünist Partisi üyeleri ve Kızıl Gömlekliler ile birçok çatışmaya girmişlerdir.


Türkiye'de antikomünizm

Türkiye'de gerek milliyetçi ve ülkücü kesim, gerek muhafazakar kesim (Komünizmle Mücadele Derneği gibi), gerekse zaman zaman ordu nezdinde antikomünist propagandalar yapılmıştır.


II. Dünya Savaşı öncesi ve savaş yılları

Anadolu'da antikomünist faaliyetler 20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmiş, 1920'li yıllarda kapsamlı bir hal almıştır. Bu kapsamda Komintern delegesi ve Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi, 28 Ocak 1921 tarihinde 14 yoldaşı ile birlikte öldürülmüştür. Bu gelişmeyi izleyen yıllarda Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılarak bütün partiler baskı altına alınmış ve ardından 1927 Tevkifatı olarak bilinen tutuklama süreci başlatılarak Türkiye Komünist Partisi üyelerine karşı yaygın tutuklama politikası devreye konmuştur. Hikmet Kıvılcımlı, Nâzım Hikmet, Şefik Hüsnü gibi isimler yargılanarak hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Daha sonra 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk başkanlığındaki heyet, Hikmet Kıvılcımlı'nın yazılarını zararlı ilan ederek sansürleme kararı almıştır. Kararda "Hikmet Kıvılcımlı tarafından yazılarak İstanbul'da Gütenberg matbaasında basılan "Demokrasi, Türkiye, Ekonomi Politikası" adlı broşürün zararlı yazıları taşıdığı anlaşıldığından, Matbuat kanununun 51. Maddesi mucibince satışının yasak edilmesi; Dahiliye vekilliğinin 18.11.937 tarih ve 7478/33, 7969/3 sayılı tezkereleri ile yapılan teklifleri üzerine İcra Vekilleri Heyeti'nce 15.12.937 tarihinde onanmıştır" ifadeleri geçmektedir.

1930'lu yıllarda Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında diplomatik yakınlaşma meydana gelmiştir. Bu bağlamda İsmet İnönü 25 Nisan - 10 Mayıs 1932 tarihleri arasındaki Sovyetler Birliği'ne gitmiş ve birtakım görüşmeler yapmıştır. İnönü Moskova'ya gitme amacını şu şekilde izah etmektedir:

İsmet İnönü'nün 25 Nisan - 10 Mayıs 1932 tarihleri arasındaki Sovyetler Birliği ziyaretinden. Sağdaki Jozef Stalin'dir.
İsmet İnönü'nün 25 Nisan - 10 Mayıs 1932
tarihleri arasındaki Sovyetler Birliği
ziyaretinden. Sağdaki Jozef Stalin'dir.
"Rusya’dan komünist değil, fakat daha şuurlu olarak geliyorum. Türkiye’nin iktisat ve inşa planını yapmak, inkılap fırkasını komünist ve faşist, yani eski nizamdan yeni nizama geçen memleketlerin fırkalarından örnek alarak kurmak, bürokrasi yerine ihtilalci metodlar almak, hiç durmaksızın büyük yığının terbiyesine geçmek." (İsmet İnönü, 1932)

II. Dünya Savaşı yıllarında, Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler, dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye 1 Mart 1941 tarihinde mektup yazmıştır. Hitler mektubunda "Savaşın sona ermesinden sonra Avrupa'nın yaralarını sarma yolunda başlayacak ekonomik gelişme, Almanya’yı ve Türkiye’yi zaruri olarak, tekrar yakın münasebetler içine sokacaktır" ifadelerini kullanmış ve iki ülke arasındaki ilişkilerin iyi yönde artmasını talep etmiştir.

Savaş devam ettiği dönemde Nazi Almanyası büyükelçisi Franz von Papen aracılığıyla diplomatik ilişkiler geliştiren Türkiye, Nazi Almanyası ile 18 Haziran 1941'de Türk-Alman Dostluk Paktı'nı imzaladı ve Nazilere 90.000 ton krom madeninin satımı başladı. Bunun karşılığında ise Türkiye'nin silah ve araç ihtiyacı Naziler tarafından karşılanacaktı. İmzalanan antlaşmadan dört gün sonra Barbarossa Harekâtı başladı. Bu harekatın ardından Nazi Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop, büyükelçi aracılığıyla Nazi kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Kafkaslara ve Irak'a sevkiyatı için Türkiye'ye baskı yapmaya başladı, bu isteğin yerine getirilmesi halinde Türkiye'ye Balkanlarda bazı toprakların ve Ege'de bir adanın teslim edileceği taahhüt edildi. Ancak Türkiye temkinli davranarak açıkça savaşa girmekten kaçındı.

Nazi Almanyası'nın Haziran 1941'de Barbarossa Harekâtı kapsamında Sovyetler Birliği'ne saldırmasından sonra, Türkiye bu savaşa dair tarafsızlığını ilan etmiştir. Sovyet kaynakları bu tarafsızlığın daha çok Hitler Almanyası'na yaradığını belirtmiş ve bu zaman zarfında dönemim Türkiye gazetelerinin, Nazilerin kısa zamanda zaferi kazanacağını yazdığını ifade etmiştir. Bununla birlikte Nazilerin saldırısından 5 gün sonra Sovyetler, Adolf Hitler'in "SSCB'nin İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki talepleri ve SSCB'nin Bulgaristan'ı işgal etme niyeti" konulu deklarasyonuna manşetlerine taşıyan Türkiye gazetelerinin iddialarını da yalanlayıcı açıklama yapmıştır. Ardından 10 Ağustos 1941 tarihli notasıyla Sovyet Dışişleri Halk Komiserliği, SSCB'nin Türkiye'ye karşı hiçbir toprak talebi olmadığını ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin hükümlerini sıkı sıkıya izlemeye hazır olduğunu belirtmiştir.

Dönemin Türkiye Berlin Büyükelçisi Numan Menemencioğlu'nun Berlin'de yaptığı konuşmada "Türkiye gerek önceden, gerekse şimdi Bolşevik Rusya'nın mümkün olduğu kadar tam bir yenilgiye uğratılmasından kesinlikle kazançlı çıkacaktır." ifadelerini kullandığı belirtilmiştir. Dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu da "Bir Türk olarak 'Rusya'nın ortadan kaldırılmasını hararetle istediğini" ifade etmiştir.

Türkiye hükümeti 1941 yılında Anti-Komintern Paktı'na gözlemci olarak katılmış ve Türk-Alman Dostluk Paktı kapsamında Nazi Almanyası ile dostluk ilişkilerini geliştirmiştir.

1942 yılında Sovyet-Alman Cephesindeki durum özellikle Kızıl Ordu için elverişsizken Türkiye Hükumeti SSCB sınırına 25'ten fazla tümen yığmıştır. Bu nedenle Sovyet Komutanlığı Büyük Vatanseverlik Savaşı'nın en çetin döneminde çok sayıdaki silahlı kuvvetini SSCB-Türkiye sınırında, Kafkasya'da tutmak zorunda kalmıştır.

Sovyet kaynaklarına göre; Friedrich Paulus komutasındaki 33 Alman tümeninin Stalingrad Muharebesi kapsamında Volga'da bozguna uğratılması, Türkiye'de de yankı bulmuş, dönemin yöneticileri kendi prestijlerini kurtarmak için yaşlı Mareşal Fevzi Çakmak'ı suçlamışlardır. Daha sonra 1946 Temmuzunda Paris gazetesi L'Ordre bu konuda şunları yazmıştır:

"1942 yılında Müttefikler Rusların Stalingrad'ta tutunamamaları halinde Türkiye'nin Ruslara saldırmak niyetinde olduğunu biliyorlardı. Ama Paulus silahını bıraktığı zaman İsmet İnönü, bir 'şamar oğlanı' buldu. Fevzi Çakmak bu girişimi hükumete danışmadan yapmakla suçlandı. 70 yaşını doldurduğu için emekliye sevk edildi."

Adolf Hitler tarafından savaş gözlemcisi olarak davet edilen Cemil Cahit Toydemir liderliğindeki Türkiye askeri heyeti, 26 Haziran 1943 ve 7 Temmuz 1943 tarihleri arasında Hitler'in Doğu Prusya'daki karargahı Wolfsschanze'yi ziyaret etmiştir. Ziyarete Walter Schellenberg de eşlik etmiştir.

Müttefik Devletler'in savaştaki üstünlüğü Türkiye-Nazi Almanyası ilişkilerini de etkiledi ve 20 Nisan 1944'te Nazilere yapılan krom sevkiyatı durduruldu. Nazilerin buna tepkisi büyükelçi aracılığıyla nota vermek oldu. Ağustos 1944'te Bulgaristan Krallığı, savaştan çekildi ve ülkeye Kızıl Ordu birlikleri girdi. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye, Nazi Almanyası ve onun müttefiki Japon İmparatorluğu ile bütün ilişkilerini kestiğini duyurdu.

II. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında Nazi Almanyası ile ilişkilere sahip olan Türkiye'de, açık açık söylenmemesine rağmen komünizm ve Sovyetler Birliği karşıtlığı bulunmaktaydı.

Türkiye ve Nazi Almanyası arasında Türk-Alman Dostluk Paktı imzalanırken, 18 Haziran 1941
Türkiye ve Nazi Almanyası arasında Türk-Alman Dostluk Paktı imzalanırken, 18 Haziran 1941



1950'li ve 1960'lı yıllar

1952 yılında "Komünizm tehdidi ile mücadele amacıyla" kurulan NATO'ya 18 Şubat 1952'de giren Türkiye'de, bu ittifak kapsamında birçok yasa çıkarılmış, çok sayıda para ve askeri malzeme alınmıştır. Bu gelen yardımlar kapsamında ABD'nin 6. Filo'su da Türkiye'ye gelmiştir. Bu gelişme üzerine 6. Filo'yu protesto etmek için Altıncı Filo'yu Protesto Olayları olarak anılan birçok gösteri düzenlenmiştir. 16 Şubat 1969 tarihinde 6. Filo Eylemleri kapsamında düzenlenen Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü öncesinde, milliyetçi görüşleri ile bilinen bazı gazeteler "Kızılları Boğmanın Vakti Geldi", "Ya Tam Susturacağız Ya Kan Kusturacağız" manşetlerini atmıştır.

1933 yılında Sovyet yönetmen Sergey Yutkeviç tarafından çekilen Türkiye'nin Kalbi Ankara adlı belgesel 1934 yılındaki ilk gösteriminden sonra oluşan antikomünist politikalar gereği, 1969 yılına kadar gösterimine izin verilmemiştir. Ardından 10 Kasım 1969 tarihinde belgesel, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 31. yılı sebebiyle TRT Program Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören'in girişimleriyle arşivden çıkartılması sağlanarak yayına verilmiş, fakat belgesel televizyonda gösterildiği sırada dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak kanala gece baskını yapmış ve "Bu film ancak Moskova'da seyrettirilebilir, komünizm propagandası yapılıyor." diyerek belgeselin hızlıca yayından kaldırılmasını sağlamıştır. Ayrıca Mahmut Tali Öngören de daire başkanlığı görevinden uzaklaştırılmıştır. Belgesel, bu olaydan sonra ekranlarda bütün olarak hiçbir zaman yayımlanmamış, Sovyetler Birliği ile ilgili kısımları kırpılarak bazı parçaları kanallarda gösterilmiştir. Belgeselin başında geçen İsmet İnönü'nün Sovyetler Birliği ile dostluğunu konu alan konuşması hala piyasadaki ve internetteki versiyonlarında mevcut değildir.

1965 yılında Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD'nin gizli servisi CIA ve NATO işbirliği ile Özel Harp Dairesi adında bir legal örgüt kurulmuştur. Bu örgüt kurulduğu dönemde komünistlerin iktidara gelmesini önlemek için kurulan Gladio adlı kontrgerilla örgütünün Türkiye'deki uzantısıdır.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural 11 Haziran 1966 günü yaptığı konuşmasında komünizmin bir tehlike olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir:

"Komünizm, devletin müesses iktisadi, sosyal, siyasi veya hukuki temel nizamlarını bozmayı hedef tutmaktadır. Bu gibi davranışlar Türk milletini ilkel çağa götürür. Milletimizi bu gibi aşırı sol cereyanlara kaptırmamak için devamlı olarak çalışmak, gerçek aydınların başlıca görevidir."


1970'li yıllar

1970'li yıllarda 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası öncesinde, Yeniden Millî Mücadele Hareketi dergisi etrafında örgütlenen ve aralarında Cemil Çiçek, Melih Gökçek, Taha Akyol, Hüseyin Gülerce gibi isimlerin de bulunduğu çeşitli gruplar antikomünizm propagandaları yapmışlardır. 16 Şubat 1971'de derginin kapağında, dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın fotoğrafı yer alarak "Komünistlere karşı ordu-millet el ele" başlığı atılmıştır.

12 Mart 1971 Askeri Muhtırası sonrası cunta yönetimi sosyalist görüşlere sahip kurum ve kişilere karşı hem orduda hem de halk nezdinde temizlik başlatmış; birçok asker, sosyalist aydın, sendikacı ve öğrenci tutuklanmış ve işkence görmüştür. Türkiye İşçi Partisi (TİP) yöneticileri Behice Boran ve Sadun Aren tutuklanmış, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu gibi isimler yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştır. 1972 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Şubat 1973'te Komünistler İşçilerimizi Nasıl Aldatıyorlar adlı kitapçık bastırmıştır. Bu Kitapçık ‎"Genelkurmay Başkanlığı, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı, Selimiye - İstanbul" üst başlıklı, 32 sayfalık bir broşür olup, içeriğinde çeşitli antikomünist ifadeler yer almaktadır.

1974 yılında 37. Türkiye Hükûmetinde başbakan olarak göreve başlayan Bülent Ecevit, çeşitli yöntemlerle komünizm karşıtı politikaların hayata geçirilmesinin şart olduğunu ifade etmiştir. Ecevit, konu hakkındaki görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir:

"...ve demokrasiye inananlar için, komünizmle özgürlükçü demokrasinin bir arada yürüyemeyeceğini, bizim gibi düşünenler için, bu komünizm tehlikesini önlemek gereklidir. Ama nasıl komünizm, beynelmilel komünizm tek değilse, komünizmi önlemenin yolları da tek değildir. Bunun bir yolunu Demirel idaresi 12 Marttan önce denedi, başarılı olamadı. Simdi biz başka bir yol deneyeceğiz arkadaşlar."

Bununla birlikte Ecevit, "Türkiye 1965-75" isimli kitabında "Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en güçlü partisidir. Komünizmi, o önleyecektir, o güçlü oldukça, Türkiye'de komünizm olamayacaktır." ifadelerine yer vererek komünizm ile mücadele politikalarını sürdüreceklerini ifade etmiştir.


1980'li yıllar

1980 yılında gerçekleşen 12 Eylül Darbesi, anti-komünist fikirlerin Türkiye devleti nezdinde yayılmasının doruk noktasını oluşturmaktadır. Nitekim darbenin mimarı Kenan Evren "Biz gelmesek komünistler gelecekti" diyerek başladığı konuşmasına "Müdahaleye karar vermek çok zor bir olaydı... Düşününüz biz sonra ortaya atıldık, 'Ya herru ya merru' dedik. Başarılı olmasaydık biz gidecektik, yerimize onlar gelecekti. İktidarda komünistler olacaktı." şeklinde devam ederek komünizm karşıtlığını deklare etmiştir.


Romanya

1927 yılından II. Dünya Savaşı'nın erken dönemlerine kadar Romanya'daki milliyetçi, aşırı sağcı, köktendinci, anti-semitist ve faşist bir oluşum olan Demir Muhafızlar hareketi, etkin olduğu dönemlerde sıkça antikomünist faaliyetler içerisinde bulunmuştur. Onlara göre marksist felsefe Rumen toplumunun altını oyuyordu ve bütün bunlar Hristiyan Rumen milletini zehirlemeye çalışan hahamların işiydi.

1936 Craiova Duruşması bilinen kovuşturmalarda Romanya Komünist Partisi üyeleri askerî mahkeme tarafından yargılanmış, parti liderlerine hapis cezaları verilmiştir.

Romanya Devrimi sırasında Nikolay Çavuşesku taraftarı pek çok komünist (689–1,200 arası kişi) yaralanmış ve öldürülmüştür.


Şili

Şili'de serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanı olan Salvador Allende, göreve başladıktan üç yıl sonra Augusto Pinochet liderliğindeki ordu birlikleri tarafından iktidardan indirilmiştir. CIA destekli bu darbe sosyalist yönetimi ortadan kaldırmış ve Başkanlık Sarayı'na yapılan saldırılar sırasında Allende'ye teslim olması çağrısı yapılmıştır. Fakat o askerlere teslim olmayı reddetmiş ve silahıyla intihar etmiştir.

Augusto Pinochet'in darbesinin ardından askerler Şili'deki marksist literatürleri yakarken, 1973
Augusto Pinochet'in darbesinin ardından askerler Şili'deki marksist literatürleri yakarken, 1973



Yunanistan

İoannis Metaksas önderliğindeki grup 1936-1941 yılları arasında Yunanistan'da yönetimi ele geçirerek bir dikta rejim kurmuştur. Bu yıllarda Yunanistan Komünist Partisi yasa dışı ilan edilmiş ve birçok sendikacı, aktivist ve sosyalist/komünist parti üyelerine karşı yaygın tutuklama ve sürgün etme politikaları uygulanmıştır.



Eski sovyet cumhuriyetlerinde antikomünizm


Ukrayna'da antikomünizm

18 Aralık 2014'te Ukrayna'da "Komünist ideolojinin propagandasının yasaklanması" yasası çıkarılmıştır. Komünizmi temsil eden orak ve çekiç, kızıl yıldız gibi semboller ve uluslararası komünist hareketin tanınmış simalarının portrelerini üzerinde taşıyan nesneleri bulunduranlara hapis cezaları, mal varlığına el koyma cezaları istemiyle davalar açılması kararı alınmıştır. Ardından Ukrayna Parlamentosu 9 Nisan 2015 tarihinde komünizm ve nasyonal sosyalizmi eş tutarak sembollerini ve propagandalarını tamamen yasaklamıştır. Bununla birlikte II. Dünya Savaşı yıllarında Naziler ile işbirliği yapan kişileri "Özgürlük Savaşçıları" olarak tanımlamıştır.

Ülkede Nisan 2015 tarihinde "Komünizmden Arındırma Yasası" adında bir yasa kabul edilmiş ve bu yasa kapsamında SSCB sembolleri içeren yapılar ortadan kaldırılmış, sokak ve meydan isimleri değiştirilmiş ve ülkede yer alan Lenin heykelleri kaldırılmıştır.


Litvanya'da antikomünizm

Litvanya Parlamentosu 2008 yılında Nazi ve Sovyet sembollerin kullanımını yasaklayan bir yasa tasarısını kabul etti. Yasa kapsamında orak ve çekiç, kızıl yıldız gibi sovyet amblemlerinin yanı sıra Sovyetler Birliği Marşı, Sovyetler Birliği bayrağı ve Litvanya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti amblemleri de bulunmaktaydı.


Letonya'da antikomünizm

Letonya, 2013 yılında Sovyetler Birliği dönemindeki resmi tatillerin, eğlencelerin ve etkinliklerin sembollerini kullanmayı yasaklayan yasa tasarısını onaylamıştır. Bu tasarıya göre kamudaki eğlence ve şenliklerde kullanılacak bayrak, amblem ve marşların Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dönemine ait olmayacaktır.


Resim galerisi

Birinci Kızıl Tehlike zamanında ABD federal hükûmetinin komünizm karşıtı propaganda afişlerinden biri, 1919
Birinci Kızıl Tehlike zamanında ABD federal hükûmetinin komünizm karşıtı propaganda afişlerinden biri, 1919

Avrupalı bir eylemci Özgürlük Heykeli'ne bomba koyuyor, 1919
Avrupalı bir eylemci Özgürlük Heykeli'ne bomba koyuyor, 1919

ABD ordusunun "kötü" komünistlere ateş açmasını anlatan bir propaganda afişi, 1919
ABD ordusunun "kötü" komünistlere ateş açmasını anlatan bir propaganda afişi, 1919

Lev Troçki'yi şeytana benzetildiği Beyaz Ordu kaynaklı bir antikomünist propaganda posteri, 1920
Lev Troçki'yi şeytana benzetildiği Beyaz Ordu kaynaklı bir antikomünist propaganda posteri, 1920

Reichswehr komünistleri tutuklarken, 1923
Reichswehr komünistleri tutuklarken, 1923

Bolşevizmi kötüleyen bir Nazi posteri, 1939
Bolşevizmi kötüleyen bir Nazi posteri, 1939

Nazi Almanyası'nın Estonya'yı işgal etmesinin ardından ürettiği antikomünist poster, 1941
Nazi Almanyası'nın Estonya'yı işgal etmesinin ardından ürettiği antikomünist poster, 1941

"Amerika'da Komünizm" başlıklı propaganda afişi, 1947
"Amerika'da Komünizm" başlıklı propaganda afişi, 1947

1951 tarihli ABD bir pulu: "Komünizm ile savaş"
1951 tarihli ABD bir pulu: "Komünizm ile savaş"

Bir Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) afişi: "Marksizmin tüm yolları Moskova'ya çıkar! Bu yüzde CDU", 1953
Bir Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) afişi: "Marksizmin tüm yolları Moskova'ya çıkar! Bu yüzde CDU", 1953

"Irk karıştırmak komünizmdir" yazılı pankartları taşıyan ırk ayrımını savunan Amerikalılar, 1959
"Irk karıştırmak komünizmdir" yazılı pankartları taşıyan ırk ayrımını savunan Amerikalılar, 1959

Yazar Benjamin H. Freedman "Vatanseverlik özgürlüğü savunmaktır, büyük bir erdemdir. Korkaklık ise komünizmin yüzüdür, tehlikelidir." yazılı pankartın önünde ödül alıyor, 1972
Yazar Benjamin H. Freedman "Vatanseverlik özgürlüğü savunmaktır, büyük bir erdemdir. Korkaklık ise komünizmin yüzüdür, tehlikelidir." yazılı pankartın önünde ödül alıyor, 1972

Batı Almanya'da, Hıristiyan Demokrat Öğrenciler Derneği'nin (RCDS) 1976 yılında hazırladığı bir antikomünist afiş: "Tapınmayı reddettiler! Bu yüzden RCDS'deler."
Batı Almanya'da, Hıristiyan Demokrat Öğrenciler Derneği'nin (RCDS) 1976 yılında hazırladığı bir antikomünist afiş: "Tapınmayı reddettiler! Bu yüzden RCDS'deler."

Nikaragua'daki antikomünist kontrgerillalar, 1987
Nikaragua'daki antikomünist kontrgerillalar, 1987

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski