pozitif psikoloji

 

pozitif psikoloji

Pozitif psikoloji (İngilizce: positive psychology), 1990’lı yılların sonlarında başlayan bir akımdır ve günümüze geldikçe önem kazanan bir araştırma alanı haline gelmiştir. Pozitif psikoloji hakkındaki araştırmalar ve kuram geliştirme çabaları sayıları gittikçe artan bir psikolog grubunun dikkatini çekmektedir ve hümanistik psikoloji hareketinin en uzun soluklu mirasını temsil edebilir. Ancak bazı psikologlar, hakkını teslim etseler de, pozitif psikolojiyi hümanistik psikolojinin ‘’ yeniden paketlenmesi’’ olarak görüyorlar. Pozitif psikoloji, “bireylerin, grupların ve kurumların uygun bir şekilde işlev görmesine yardımcı olan ve onların gelişmelerine katkı sağlayan durumlar ve koşulların bir çalışması” olarak tanımlanmıştır.

Pozitif psikoloji, bireylerin ve toplulukların gelişimlerini destekleyen faktörleri incelemeyi ve bunları teşvik etmeyi kendisine bir amaç olarak belirlemiştir. Bu nedenle pozitif psikoloji, hastalık ve rahatsızlıklara yapılan vurgunun da ötesine geçerek, psikolojik sağlık kaynakları üzerine dikkati çekmektedir. Bilimde, araştırmada ve uygulamada pozitifliğe önem veren bu pozitif odaklılık sayesinde pozitif psikoloji hareketi kısa zamanda eğitim, ekonomi, yönetim, sağlık bakım, kamu sağlığı, sosyal ve insan hizmetleri, nörobilim, liderlik ve diğer örgütsel alanlarda hızla yayılmıştır. Pozitif psikoloji, insan potansiyeline, güdülerine ve kapasitelerine karşı daha açık ve takdir edici bir yaklaşım alınmasını ileri sürmektedir. Pozitif psikolojinin insana bakısı ise, profesyonelleri insan potansiyelini daha fazla takdir etmeye yönlendirmektedir.

{tocify} $title={İçindekiler}

Pozitif Psikolojinin Kurucusu Martin Seligman

Doktor Martin E.P. Seligman, 12 Ağustos 1942'de Amerika'da doğdu. Halen yaşamakta olan Seligman Penn Pozitif Psikoloji Merkezi'nin ve Pozitif Psikoloji Uygulamaları Master Programı'nın (MAPP) direktörlüğünü yapmakta. 1964 yılında Princeton Üniversitesi'nde felsefe alanında lisans derecesini aldı. Pozitif Psikoloji’nin kurucusu olarak görülen Seligman 1998 yılında da Amerikan Psikoloji Derneği başkanlığı yaptı. Başkanlık yaptığı dönem boyunca Pozitif Psikolojinin bilimsel bir çalışma alanı olmasına katkıda bulundu. Seligman 275’ten fazla bilimsel yayın yaptı, 20 tane kitap yazdı. Kitapları 45ten fazla dile çevrildi. Amerika ve yurtdışındaki çok satan kitaplar arasında yer aldı. İyi bilinen eserleri arasında Öğrenilmiş Çaresizlik(1991),Gerçek Mutluluk (2002), Anormal Psikoloji(1982,1988,1995, David Rosenhan ile) yer alıyor. Karakter Güçlü Yanlar ve Erdemler: El Kitabı ve Sınıflandırma kitabında bir diğer Pozitif Psikoloji otoriteri olan Christopher Peterson’la çalıştı (Oxford,2004).Bu çalışması New York Times, Newsweek, Redbook, U.S. News and World Report, the Reader's Digest, USA Today, Parents, Fortune, Family Circle gibi birçok popüler dergide yer aldı. TV ve radyo programlarında Psikoloji Bilimi ve Uygulamaları hakkında konuşmalar yaptı. Dünya çapında ailelere,eğitimcilere ve ruh sağlığı uzmanlarına eğitim verdi.Amerikan Psikoloji Derneğinden iki tane Bilimsel Katkı Ödülü aldı.Psikopatoloji Araştırma Derneğinden Yaşam Boyu Başarı ödülünü almıştır. Araştırma ve yazıları Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü, Ulusal Bilim Vakfı, Guggenheim Vakfı ve MacArthur Vakfı tarafından desteklendi. Depresyon önlenmesinde yaptığı araştırma ile 1991 yılında Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü Başarı Ödülü'nü aldı. 14 yıldan beri de Pennsylvania Üniversitesi Psikoloji Bölümünde Klinik Eğitim Programı Direktörlüğü yaptı. Geçmişte Amerikan Psikoloji Derneği’nde Klinik Psikoloji bölüm başkanlığı da yaptı.

2002 yılında yayınlanan Genel Psikoloji İncelemesi Anketinde en çok atıf yapılan psikologlar arasında 31. sırada yer almıştır. En son kitabı Flourish 2011 yılında yayımlandı.

Öncüler

Martin Seligman dışında Ed Diener, Mihaly Csikszentmihalyi, Christopher Peterson, Barbara Frederickson, Alex Linley, Robert Biswas-Diener Pozitif Psikolojinin öncüleri ve gelişimine katkıda bulunan isimlerden bazılarıdır.

Pozitif Psikolojinin Doğuşu

“Pozitif psikoloji (positive psychology)” terimi yaklaşık olarak 60 yıl önce Maslow’un (1954) Motivasyon ve Kişilik (Motivation and Personality) adlı kitabının son bölümü olan “Pozitif Bir Psikolojiye Doğru (Toward A Positive Psychology)” bölümü ile ilk kez kullanılmıştır. Pozitif bakış ve düşüncenin etkisine dair kaynaklar ise Antik Yunan felsefesindeki Pigmalion etkisine kadar dayandırılabilir (Aybas, 2014). 1998 yılında Amerikan Psikoloji Derneği başkanı olan Martin Seligman’ın (2002) psikoloji alanına yeni bir bakış açısı ile başlayan ve yeni bir akım olan pozitif psikoloji, II. Dünya Savaşı’ndan beri devam eden psikolojinin sadece zihinsel hastalıklar ve patolojilere odaklanan yönüne değil, aynı zamanda psikolojinin unutulmuş iki altın misyonuna vurgu yapmakta ve “insanların doğru olan yönleriyle ilgilenmeye” ve “onları geliştirmeye” odaklanmaktadır. Seligman ve Christopher Peterson pozitif eşdeğeri olarak nitelendirdikleri Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel Kılavuzu’nu (DSM) oluşturmak için birlikte çalıştılar. DSM yanlış gidene odaklanırken, Character Strengths and Virtues kitabı ise doğru gideni tasarlamaya odaklanmıştı. Seligman’a göre Pozitif Psikoloji insanın zayıf taraflarıyla olduğu kadar güçlü taraflarıyla da ilgilenilmeli ve bu güçlü yanlar desteklenmelidir. İnsanların hayatlarını tatmin olacakları hale getirmeye çalışılmalı, yüksek yetenek ve deha yetiştirmekle ilgilenilmelidir. Seligman ve Peterson çalışmalarında değerli olan erdemlerin yönetilebilir bir listesini çıkarabilmek için çeşitli kültürlerde araştırmalar yapmıştır. Bu kültürler arasında Çin, Hindistan, Roma ve bir takım Çağdaş Batı kültürleri de vardır. Oluşturdukları liste güçlü bir karakterin 6 özelliğini içeriyor: Bilgelik, Cesaret, Sevgi, Adalet, Ilımlılık ve Aşkınlık. Bu özelliklerin hepsi alt başlıklar içerir: Örneğin Ilımlılık affetmeyi, İnsancıllık ise tevazu, sağduyu ve özeleştiriyi içerir. Bu 6 özellik arasında hiyerarşi olduğuna inanmıyorlar. Hiçbir özelliği daha temel ya da öncü görmüyorlar. Pozitif Psikolojinin savunduğu gibi, iyi karakter kötü karakterin olumsuzlanmasından veya minimize edilmesinden daha fazlasıdır. Hatta insanın güçlü yönlerinin ikincili değildir. Peterson ve Seligman’ın sıkı çalışmaları sayesinde insanın güçlü yönleri artık bilimsel değerlendirme ve anlamayla uyumludur. Seligman son kitabı Flourishte iyi oluşun ölçütlerinden açıkça bahsetmiştir. Bu ölçütleri “İyi Oluş Teorisi” olarak adlandırmıştır. Bu teoriyi 5 elemente dayandırmıştır:

  • Pozitif Duygu: Sadece öznel değerlendirilebilir. Yaklaşık yüzde 50'si kalıtsaldır dolayısıyla değiştirilmesi pek mümkün değildir.
  • Bağlılık: Pozitif duygular gibi sadece öznel yollarla ölçülebilir, bir ifade akışında bulunma
  • İlişkiler: Arkadaşlık, aile, sosyal ilişkilerde bulunma
  • Anlamlılık: Ait olma ve önemli bir şeylere hizmet etme
  • Başarı: Olumsuz duyguların, ilişkilerin üstesinden gelme

Seligman'a göre

“Her İyi Oluş elementinin ölçülebilmesi için 3 özelliğe sahip olması gerekir.”

  • İyi olmaya katkı sağlaması
  • Birçok kişi yalnızca diğer elementler için değil kendi iyiliği için yapmayı sürdürür.
  • Diğer elementleri bağımsız olarak tanımlar ve ölçer.

Olumlu duyguların nedenlerini araştırmıştır. Sol hemisfer ile sağ hemisfer aktivitesi arasındaki ilişkinin mutluluk nedeni olduğunu bulmuştur. Seligman’a göre psikolojinin amacı zihinsel problemleri çözmenin yanında insanların mutlu olabilmesinin yollarını bulmak olmalıdır.

Pozitif psikolojide bazı kavramlar

  • Psikolojik İyi Oluş: Psikolojik iyi oluş kavramı altı boyutu içerir; kendini kabul, kişisel büyüme, yaşam amacı, diğerleriyle olumlu ilişkiler, çevresel hakimiyet ve özerklik.
  • Otantik Mutluluk: Seligman mutluluğun üç kökeni olduğunu belirtmektedir: 1. Yüksek düzeyde olumlu duyguları ve doyumu sağlayan güzel hayat, 2. Sürekli özümlemeyi, katılımı ve akışı içeren iyi hayat, 3. Bireyin kendisinden daha büyük ve güçlü bir şeye hizmet etmesini ve güçlü yanlarını bu doğrultuda kullanmasını ifade eden anlamlı hayat..
  • Akış: Akış kuramı, Mihalyi Csikszentmihalyi’nin sanatçılardan etkilenerek ortaya attığı bir kuramdır. Fiziksel ya da bilişsel bir aktivitenin içinde saniyesi saniyesine yoğun bir şekilde yer almak olarak tanımlanmıştır. Dikkat tamamen gerçekleştirilen göreve verilmiştir ve kişi kapasitesini tam olarak ortaya koymaktadır.
  • Farkındalık: Farkındalık bilinçli olarak dikkatimizi o anki deneyimlerimize yoğunlaştırmamızdır. Deneyim an ve an düşüncelere, duygulara, fiziksel duyulara ve çevremize olan odaklanmamızdır. Farkındalığı uygulamak demek şimdiki zamanda yaşamaktır.

Pozitif psikolojinin genel özellikleri

İlk kez 1999 yılında Martin Seligman, psikoloji biliminin insanın normal olmayan yönleri üzerinde durduğuna, güçlü ve olumlu yönlerini anlayıp geliştirmeye çalışmadığına dikkat çekerek, psikoloji bulgularının insanları nasıl daha normal, daha mutlu, daha başarılı ve daha iyi olabileceklerini öğretmek için kullanılması gerektiğini vurgulayarak “pozitif psikoloji” kavramını ileri sürmüştür. 1998 yılında Amerikan Psikoloji Derneği başkanı olan Martin Seligman’ın (2002) psikoloji alanına yeni bir bakış açısı ile başlayan ve yeni bir akım olan pozitif psikoloji, II. Dünya Savaşı’ndan beri devam eden psikolojinin sadece zihinsel hastalıklar ve patolojilere odaklanan yönüne değil, aynı zamanda psikolojinin unutulmuş iki altın misyonuna vurgu yapmakta ve “insanların doğru olan yönleriyle ilgilenmeye” ve “onları geliştirmeye” odaklanmaktadır.

Sheldon ve King (2001)’e göre pozitif psikoloji, insana özgü olağan güç ve erdemlerin bilimsel olarak incelenmesidir. Bu tanıma göre pozitif psikoloji akımı, psikologların dikkatlerini patolojik birey yerine sağlıklı bireylere çekme amacını taşımaktadır. Cesaret, umut, azim gibi yetkinlikleri güçlü yanlar olarak inşa eden pozitif psikolojinin bu yolla iyilik halini geliştirebileceği ve akıl hastalıklarını ortaya çıkmadan önleyebileceği savunulmaktadır. İyilik hali kavramı, pozitif karakteristik ve değerlerin bireylerin hoşnutluk, doyum ve mutluluk gibi nesnel deneyimlerine nasıl katkı yaptıklarını inceleyen pozitif psikoloji biliminin kökenini oluşturan kavramlardır.

Sheldon, Frederickson, Rathunde ve Csikszentmihalyi (2000) pozitif psikolojiyi, “ideal insan işleyişinin bilimsel olarak incelenmesi” olarak tanımlamıştır. Bu işleyiş içerisindeki temel pozitif öğeler, kişiyi negatif duygulardan kurtarmakta ve idealliği meydana getirmektedir. Pozitif psikoloji, psikologlar tarafından ise bireyin gelişimine katkıda bulunan kişilik özellikleri olarak tanımlanmıştır. Pozitif psikoloji eksikliklerin geliştirilerek giderilmesinden ziyade, öznel iyi-oluş, mutluluk ve uzun ömürlü olmayı geliştirmeye odaklanan bir kavramdır(akt. Yıldız, 2015).

Pozitif psikolojinin üç temel odak noktası bulunmaktadır. Bunların birincisi mutluluk, zevk, neşe ve düşündüğünü ifa etme gibi pozitif deneyimleri içermektedir. İkincisi, karakter, yetenekler ve ilgiler gibi pozitif bireysel özellikleri içermektedir. Üçüncüsü ise, aileler, okullar, işletmeler, topluluklar ve toplumlar gibi pozitif kurumları içermektedir.

Seligman ve Csikszentmihalyi (2000) pozitif psikolojinin üç seviyesini şu şekilde ifade etmiştir:

  • Değerli subjektif/kişisel deneyimler (subjektif seviye): Öznel iyi-oluş (well-being), memnuniyet ve tatmin (geçmişte), akış ve mutluluk (şu anda) ve umut ve iyimserlik (gelecek için).
  • Pozitif bireysel özellikler (bireysel seviye): Sevgi ve iş yeteneği, cesaret, kişilerarası yetenek, estetik duyarlılık, azim, affedicilik, özgünlük, ileri görüşlülük, maneviyat, yüksek yetenek ve erdemlilik.
  • Bireyleri daha iyi vatandaşlığa doğru hareket ettiren kurumlar ve sivil erdemler (örgütsel seviye): Sorumluluk, fiziksel ve duygusal doygunluk, fedakârlık, nezaket, ılımlılık, hoşgörü ve iş ahlakı.

Birincisi; bireyin geçmiş yaşantılarından doyum alması, an itibarıyla mutluluk duygusu hissetmeleri ve geleceğe yönelik iyimserlik ve umut kavramları üzerinde durmaktadır. İkicisi; dışadönüklük, sorumluluk, sevgi, cesaret, affetme ve özgecilik gibi bireyin pozitif özellikleridir. Üçüncü olarak da, pozitif psikoloji bireylerin hem kendilerine hem de topluma yararlı bireyler olmalarını sağlayacak pozitif kuramlar üzerinde çalışmaktadır.

Pozitif psikoterapi ve çalışma alanları

Pozitif Psikoterapi (PPT) çok aşamalı bir tedavi planı uygular. Pozitif Psikoterapide hasta sadece hasta rolünü üstlenmez aynı zamanda kendi kendisinin terapisti haline gelir (Peseschkian, 2005b). PPT çatışmalara pozitif bir bakış açısıyla bakar. Pozitif terimi gerçek ve belirli olanı ifade etmek için kullanılır. Yani çatışmaların yalnızca kişiler için olumsuz, çözülmesi gereken bir durumu ifade ettiğini ve aynı zamanda bireyin sahip olduğu yetenekleri de fark etmesini sağlar. PPT’de danışana kendi kendine yardım becerisi kazandırılmaya çalışılır. PPT herkesin iki temel yeteneğe, yani sevme ve bilme yeteneğine sahip olduğu prensibine dayanır. Bireyler bu iki temel yetenek sayesinde bedenine, içinde bulunduğu çevreye ve zaman göre çeşitli yetenekler geliştirir ve belirgin bir kişilik yapısı ortaya çıkar.

Pozitif psikoloji koçluğu

Pozitif psikolojide koçluk çalışmaları, danışanı “kusurlu, problemli, eksik” olarak yaftalamak yerine, karşısındakinin güçlü ve gelişime açık yönlerini keşfederek, kişi ve kişilerin iyilik halini optimal düzeye çekebilmeyi hedeflemiştir (Hefferon & Boniwell, 2011). 2004 yılında Pensilvanya Üniversitesi bünyesinde yapılan araştırmalar da pozitif psikoloji ve koçluğun oluşturduğu itilafın başarısını doğrular nitelikte sonuçlar elde etmiştir; pozitif psikoloji koçluğu alan bireylerde, kontrol grubuna kıyasla hedefe ulaşma, dayanıklılık ve iş ortamındaki uyumun arttığı, öte yandan stres ve depresyonun azaldığı gözlemlenmiştir (Grant et al., 2009).“Danışanımın sorunu ne ve bu nasıl çözülür?”sorusu yerine “Danışanımın gözünde yaşamaya değer bir hayatın tasviri nedir ve bunu nasıl elde edebiliriz?”sorusunu cevaplamayı amaçlayan pozitif psikoloji koçu, danışan kurum ya da kişilerdeki güçlü ve gelişime müsait yanların hümanist bir yaklaşımla hedeflenen noktaya getirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

Öz-anlayış yaklaşımı

Farkındalık yolunda öz-anlayış terapi yöntemi, kendi hata ve yetersizlikleri karşısında anlayış gösteremeyen ve yüksek derecede kendini eleştiren bireylerin iç konuşmasını olumlu bir yöne doğrultmayı hedefler. Öz-anlayış kavramı 3 temel ögeden oluşmaktadır: kendine şefkat, ortak paydaşım ve bilinçli farkındalık. Birinci öge olan kendine-şefkat, kişinin acı çektiğinde, hatalı davrandığında veya kendisini yetersiz hissettiğinde kendi üzerine gelmek yerine, kendisiyle samimi ve anlayışlı bir diyalog kurabilmesidir. Kendi kendine şefkat gösterebilen kişi, kendini teselli edebilir ve acı çektiği anda kendisiyle destekleyici ve rahatlatıcı bir iç-konuşma gerçekleştirebilir. Öz-anlayışın ikinci kolu olan ortak paydaşım, toplumun her bireyinin mükemmel olmayan bir hayat sürdüğünü ve herkesin kendi hayat koşulları içerisinde farklı acılar çektiğini kabul etmeyi salık verir. Öz-anlayışın son ögesi olan bilinçli farkındalık ise acı dolu düşüncelere ve duygulara sahip olduğumuzda bunları karşı koymadan gözlemlemeyi veya bunlardan kaçınmadan ana odaklanmayı öngörür (Neff, 2003b). Öz-anlayış pratikleri düzenli bir şekilde uygulandığında, katı öz-eleştiride bulunan bireylerin iyilikseverlik, mutluluk, iyimserlik, gelecekle ilgili umutlu olma, duygusal zeka, hayattan tatmin olma ve başarı düzeyleri yükselir, öte yandan depresyon, anksiyete, utanç, yanlış yapma korkuları azalır (Barnard & Curry, 2011; Neff, Kirkpatrick & Rude, 2007a).

Merhamet-odaklı terapi

Merhamet-odaklı terapi, kendisini yüksek ölçüde kınayan, küçümseyen ve kendisiyle alakalı utanç duyan bireylerin hem kendileri, hem de çevresindeki bireyler ile sağlıklı, anlayışlı ve merhametli bir diyalog kurabilmesini amaçlar ve empati kavramını içine alır. Böylelikle danışan kendisinin ve başkalarının duygularını anlama, nazikçe kabul ve tolere etme yolundaki ilk adımını atmış olur. Merhamet odaklı terapi öncelikli olarak danışana beynimizin sistemini, endişe, sinir ve depresyonun bu sistemin doğal hallerinden birkaçı olduğunu ve bunların “kimsenin suçu” olmadığını izah eder. Ayrıca bu terapi sayesinde danışanların şu anda yaşadıkları ve dış dünyaya ilişkin birçok korkunun (reddedilme korkusu, suistimal edilme korkusu vb) geçmişte tecrübe etmiş oldukları ihmal, istismar ve kötü muamele gibi durumlar ile olan ilişkisini fark etmeleri sağlanır. Merhamet odaklı terapi, bu sert öz-eleştiriyi bedenlerinde net bir biçimde hissedebilen danışanların söz konusu durumla başa çıkması için farkındalık odaklı bir dizi uygulama sunar. Danışman ise öz-eleştiriyi teşhis ettirecek olan egzersizlerin yapılmasında ve danışanın kendisini destekleyici ve cesaret verici duygu ve düşüncelere sahip olmasında, danışana yardımcı olur.

Uygulamalı felsefe

Felsefi danışmanlık, felsefenin pratik hayatın sorunlarına karşı sunduğu çözümleri kapsar. Bu minvalde felsefi danışmanlık, danışanın hayatında belirleyici rol oynayan unsurları keşfedebilmesini, problematik alanları tespit edebilmesini ve bu bilgileri günlük yaşama verimli bir şekilde entegre edebilmesini sağlar. Temelleri Sokratik diyaloğa kadar uzanan felsefi danışmanlıkta amaç, danışanın belirli bir görüş veya çözümü benimsemesi değildir, aksine kendi dünya görüşleri ve inanç sistemleri ile ilgili daha berrak bir kavrayış elde etmesidir. Felsefi danışmanlıkta ele alınan konular kariyer, orta-yaş krizleri, hayatın anlamı, ahlak, stres, duygular gibi hayatımızın merkezine yerleşmiş olan güncel hayatın felsefi konularıdır. Bunlar çok temel ve süreç içinde şekillenip, çözümlenebilecek meselelerdir.

Duygusal özgürleşme tekniği

Psikolojik akupunktur olarak da tanımlanabilen duygusal özgürleşme tekniği, akupunktur tedavisinde olduğu gibi vücudun enerji alanlarınki duygusal yoğunluk ve rahatsızlıkları çözümlemeye dayalı olan alternatif bir psikolojik yöntemdir. 1960 yılından beri psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde uygulanan bu tekniğe göre kişinin yaşadığı travmaların sonucunda doğan olumsuz duyguların ana sebebi; bedenin enerji sisteminde oluşan blokajlardır. Sağlıklı bir enerjinin kişinin bedeninde olması gerektiği gibi işlemesi için kişi vücudunun bazı bölgelerine parmak ucuyla seri bir şekilde dokunur. Bu esnada bir takım direktiflerle danışman, danışanın yaşadığı travmayı kendisine hatırlatır ve meridyen noktalarına yapılan vuruşlar vasıtasıyla enerji bedeni uyarılır. Böylelikle danışmanın, danışandan aldığı bilgiler doğrultusunda yaptığı sözlü yönlendirmeler ile enerji kişinin bedenindeki rahatsızlıkları çözümlemeye başlar. Bunun sonucunda danışan artık yaşadığı travmayı hatırladığında eski olumsuz duyguları yaşamaz veya çok daha az bir yoğunlukta yaşar.

Duygusal dönüşüm tekniği (Emo Trans)

Duygusal dönüşüm tekniği, danışanın yaşadığı ve çözümlenmesini istediği sorunu bedene odaklanarak hafifletmeyi veya ortadan kaldırmayı hedefler. Danışan ve danışmanın koordineli olarak yürütmüş olduğu bu çalışma ile, öncelikle danışanın yaşadığı travmanın bedenindeki etkilerini, danışmanıyla birlikte tahlil etmesi beklenir. Formu belirlenen bedensel acı veya travma artık üzerinde çalışılacak hale gelmiştir. Bundan sonra nefes ve farkındalık çalışmalarıyla danışanın enerji bedeni akışın sağlanabilmesi için uyarılmaya başlanır. Duygusal dönüşüm tekniğinin en önemli avantajı, danışanın problemini açıkça anlatmak zorunda olmayışıdır. Bu çalışma, duygusal özgürleşme tekniğinden farklı olarak danışmanın problem ile ilintili vermiş olduğu direktiflerle değil, farkındalık ile ilgili söylemlerle yapılır. Duygusal dönüşüm tekniği tüm duygusal rahatsızlıklarda (yoğun acı, utanç, keder, suçluluk hissiyatı, depresyon, stres, anksiyete durumları) yardımcı bir yöntem olarak uygulanabilir.

Pozitif psikolojinin örgütsel boyutu

Martin Seligman (1998) ile öne çıkan ‘Pozitif Psikoloji’ alanının iş yaşamında da geçerli olduğu, işgörenlerin yeniliklere karşı iyimser olmalarına yardımcı olduğu görülmektedir. Pozitif psikoloji eğer doğru uygulanırsa işgörenlere becerilerini kullanma ve işinde çeşitlilik yaratma için fırsat vermektedir.

Pozitif psikoloji akımının örgüt ortamına olan yansıması, iki alt akım ile kendini göstermektedir. Bunlardan biri Pozitif Örgütsel Düşünce Okulu olup, kriz ve olumsuz koşullarda örgütün yaşamını devam ettirmesi için pozitif özellikleri vurgulamaktadır. Diğer akım ise Pozitif Örgütsel Davranıştır. Pozitif Örgütsel Davranış, “ günümüz çalışma hayatının gelişimi için ölçülebilir, geliştirilebilir ve etkin bir şekilde yönetilebilir pozitif yönelimli olan insan kaynaklarına ilişkin güçlü yönler ve psikolojik kapasiteler üzerinde yapılan çalışma ve uygulama” olarak ifade edilmektedir(akt. Keleş, 2011).

Pozitif psikoloji hareketi, örgütsel davranış alanında geniş yankı bulmuştur(Akçay, 2011). Pozitif örgütsel davranış, pozitif psikolojinin iş yaşamına uygulanması ile ortaya çıkmış bir kavramdır(Abbas, 2014). Pozitif psikoloji alanında yapılan çalışmalar Prof. F. Luthans’ın örgüt psikolojisi alanındaki çalışmalarına öncülük etmiştir(Akçay, 2011). Luthans (2002), pozitif örgütsel davranışın, örgütsel performansın gelişimine dayalı olarak insan kaynaklarının güçlü yönlerini ele aldığını, bu güçlü yönleri tanımladığını, ölçüp ve gelişmesine katkıda bulunduğunu ifade etmiştir ve buradan hareketle pozitif örgütsel davranışı, günümüz koşullarında örgütsel yaşamın gelişimi için ölçülebilir, geliştirilebilir ve etkili bir şekilde yönetilebilir, pozitif bakış odaklı olan insan kaynağının güçlü yönleri ve psikolojik kapasitesi üzerinde duran ve bu yönde çalışmalar yürütülen bir uygulama alanı olarak tanımlamıştır (Sarıcı, 2015). Böylece pozitif psikoloji, “pozitif örgütsel davranış” olarak adlandırılan, çalışanların zayıf noktalarına odaklanmak yerine güçlü taraflarını açığa çıkarmaya çalışan, bu güçlü yönlerin ardındaki psikolojik unsurları ölçmeye, geliştirmeye ve yönetmeye çalışmak suretiyle işyerinde performansta iyileşmeleri hedefleyen bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir.

Pozitif örgütsel davranış kavramı, pozitif sermayenin de ortaya atılmasını sağlamıştır. Psikolojik sermaye, bireyin sahip olduğu olumlu ve geliştirilebilir özellikler bütünü olarak tanımlanmaktadır. İnsan kaynakları ve örgütsel davranış alanlarına yeni bir bakış açısı getiren psikolojik sermayenin öz yeterlilik, iyimserlik, umut ve dayanıklılık olmak üzere dört temel alt boyutu bulunmaktadır. Aynı zamanda psikolojik sermayenin en önemli özelliklerinden birisi de, iş performansı ve performansın öncülleri üzerinde etkin bir rol oynamasıdır.

Pozitif Psikoloji akımının etkisiyle örgütle özdeşleşme kavramının da bireysel ve örgütsel düzeydeki etkileri önemli bir araştırma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeşitli araştırmalar; örgütle özdeşleşmenin, iş tatmini, motivasyon, verimlilik, performans, örgüte sadakat duyma, işbirlikçi davranışlar ve örgütsel vatandaşlık davranışıyla bağlantılı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Örgütle özdeşleşen çalışanların inisiyatif almaya ve proaktif davranışlar sergilemeye daha yatkın olmalarını ve öğrenme motivasyonlarının da diğerlerine göre daha fazla olmasını sağladığı ifade edilmektedir.

Çalışma psikolojisinde kullanılan sağlamlık (resilience) kavramı da pozitif psikoloji kavramıyla ilişkili olarak anılmakta, bireylere stres ile başa çıkma için pozitif destek sağlamaktadır. Pozitif örgütsel davranışın diğer boyutlarından farklı olarak sağlamlık tepkisel bir nitelik taşır ve kişinin riskli ve olumsuz koşullar altındaki durumlara gösterdiği olumlu uyumu şeklinde tanımlanmaktadır.

Pozitif psikolojiye yönelik eleştiriler

Pozitif psikolojiye getirilen en önemli eleştirilerin başında insanın olumlu yönlerinin vurgulandığı, olumsuzun yok sayıldığı gelmektedir. Richard Lazarus (2003), psikolojide olumlu ile olumsuzun ayrılmasının doğru olmadığını ifade etmiştir. Pozitif psikolojinin çok fazla gelişme sağlayamayacağını, yalnızca bir heves olduğunu düşünmüştür. (akt. Hefferon, K. & Boniwell, I., çev. (2014). Son yıllarda yeni bir bilinçle sentezleme yaklaşımı daha çok benimsenmeye başlanmıştır (Linley, Stephen, Harrington ve Wood, 2006). Buna göre, pozitif psikoloji olumlu ile olumsuzu bütünleştirme çabasına girmiştir.

Rathunde (2001) pozitif psikolojiyi kendinden önceki epistemik varsayımları iyi incelemediği, kendinden önce gelen ve insanın benzer yönlerine dikkat çekmiş yaklaşımlara itibar etmediği yönünde oldukça sert biçimde eleştirmiştir. Ancak pozitif psikoloji, bireyin olumlu yönlerini vurgulaması nedeniyle, normal popülasyona psikolojik yardım hizmeti sunan profesyoneller için bir fırsat niteliğindedir. Zaten pozitif psikolojinin dayandığı kuramsal temeller psikolojik danışmanın vazgeçilmez taşlarıdır ve uzun yıllardır Türkiye’de psikolojik danışma alanında kullanılmaktadır (akt. Karaırmak, ve Siviş, 2008).

Pozitif psikoloji akımı aynı zamanda kavramların içlerinde bulundukları bağlamı ve sosyal çevre ve kültürün etkisini değerlendirmemesiyle eleştirilmiştir (Fernández-Ríos, ve Novo, 2012; McNulty ve Fincham, 2012). Geçmiş kuramların inkar edildiği eleştirilerine cevaben Seligman (2002) pozitif psikolojinin yeni bir fikir olmadığını söylemiş ve Allport ve Maslow gibi insancıl kuramcılara atıfta bulunmuştur. Lazarus, pozitif psikolojiyi metodoloji yönünden de eleştirmiştir. Yapılan araştırmalarda kullanılan yöntemlerin kesitsel ve korelasyonel türü araştırmaların çok kullanıldığından bahsetmiştir. Araştırma yöntemlerindeki bu sınırlılık sadece pozitif psikolojinin değil, psikoloji biliminin de bir sorunudur.

Pozitif psikoloji hakkında dile getirilen başka bir eleştiri de duygulara olan bakış açısıdır. Pozitif psikoloji duyguları pozitif ve negatif olarak değerlendirmektedir ancak duygular karışıktır (Larsen ve ark. 2001, 2004). Held (2002) pozitif psikologların kutuplaştırıcı mesajlar verdiklerini iddia etmektedir. Seligman gibi bazı pozitif psikologlar, “olumlu düşünmek zorundayız, olumlu duygu ve tutumları geliştirmeliyiz ve güçlü özelliklerimizi mutlu, sağlıklı, bilge olmak için kullanmalıyız” şeklinde öneriler sunmaktadır.

Van Deurzen (2009) pozitif psikologların geçici çözüm önermesini, karışık meseleleri alarak onları kolay erişebilir ve satın alınabilir ticari ürünler haline getirmelerini eleştirmektedir. Pozitif psikolojinin faydasız ve olumsuz düşünce ve duyguları daha üretken ve olumlu olarak değiştirme hedefini tartışmaktadır. Klinik psikoloji yıllardır hastaların olumsuz düşüncelerine engel oldu. Pozitif psikoloji ayrıca uyumlu düşünce süreçlerin eklemeye çalıştı. Pozitif psikoloji olumlu düşüncelerin ayrıcalıklı olmasını istemez; aksine olumsuz düşüncelerle birlikte bir denge tutturmanın önemini vurgular.

Kowalski (2002) pozitif psikolojinin göz ardı ettiği bir durum olarak olumsuz kişiler arası davranışların olumlu özellikleri üzerinde durmak olduğunu savunmuştur. Kronik olarak şikayet etme davranışı gösteren kişiler genelde toplum tarafından dışlanmaya maruz kalsalar da, bu “şikayet etme” kişilerdeki olumsuz duygu durumlarını hafifletmektedir. Hoş olmayan durumlardan şikayet etmek sosyal bağ kurmanın etkili bir yolu olabilir (akt. Hefferon, K. & Boniwell, I., çev. 2014).

Pozitif psikoloji akımına yöneltilen diğer eleştiriler, Amerikan yaşamını merkeze alması, elitist tutum sergilemesi, baskın etnik grup merkezli olması olarak sıralanabilir (Christopher, ve Hickinbottom, 2008; Fernández-Ríos, ve Novo, 2012; Miller, 2008; Yen, 2010).

Pozitif psikolojinin geleceği

Pozitif psikolojinin entegrasyonunun alanın geleceği için ideal olduğu birçok araştırmacı tarafından desteklenmiştir. Pozitif psikolojinin ilerleyip geliştikçe bilimin diğer alanlarıyla bütünleşerek ve giderek uzmanlaşarak güçleneceği düşünülmektedir. Öngörülen gelecek finansman ve psikolojik bürokrasi içinde kesin yer alan yapısal malzemeler açısından faydacı unsurlara sahiptir. Bununla birlikte, pozitif psikoloji olumlu olanı araştırırken olumsuz olanla da ilgili bir bilgisi olması gerektiğinin farkında olmalıdır çünkü başlangıçta alana yönelmenin asıl nedeni zaten psikoloji alanındaki dengesizlik olmuştur.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski