Şah Nimetullah-i Veli

 

Şah Nimetullah-i Veli
Ni‘metullâh-ı Velî Türbesi – Mâhân / İran

Şâh Ni‘metullāh-ı Velî Muhammed b. Abdillâh el-Hüseynî el-Kirmânî (ö. 834/1431) Ni‘metullāhiyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf şair.

14 Rebîülevvel 731’de (26 Aralık 1330) Halep’te doğdu. Soyu İsmâil b. Ca‘fer es-Sâdık’a ulaşan bir seyyid ailesine mensuptur. Seyyid olması ve uzun süre Kirman’da kalmasından dolayı Şah Ni‘metullāh-ı Kirmânî diye tanınır. Ni‘metullah gençlik döneminde tahsil için annesinin memleketi olan Şîraz’a gönderildi. Burada Seyyid Celâleddin Rükneddin Şîrâzî ve Adudüddin el-Îcî’nin talebesi oldu. Yirmi dört yaşlarında iken hac ziyareti sırasında Yâfiiyye tarikatının pîri Abdullah b. Es‘ad el-Yâfiî ile karşılaştı ve kısa bir süre içinde kendisine intisap etti. Yedi yıl kadar Mekke’de onunla birlikte kaldı. Bu sırada, daha önce hocası Rükneddin Şîrâzî vasıtasıyla tanıdığı İbnü’l-Arabî’nin fikirlerini daha geniş olarak şeyhinden öğrenme imkânı buldu. Seyrüsülûkünü tamamlayıp hilâfet almasının ardından Mısır’a giderek Kahire’de Kaygusuz Abdal’ın da ikamet ettiği Mukattam dağındaki mağarada halvete çekildi. Önceleri bir Celâlî-Kalenderî hankahı iken Bektaşî dergâhına dönüşen ve Mısır’da Bektaşîliğin merkezi haline gelen bu dergâhın mensuplarından Hacı Ali Baba ve Hacı Lutfullah Baba gördükleri bazı kerametleri sebebiyle kendisine biat ettiler. Kahire’de geçirdiği üç yıllık dönemde Kalenderî neşvesiyle tanışan Ni‘metullah, ayrıca Bedreddin Simâvî’nin şeyhi olan Seyyid Hüseyin Ahlâtî’den gizli ilimleri öğrendi. Ardından Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan şehirlerini dolaşıp Mâverâünnehir bölgesine gitti. Erdebil’de görüştüğü Sadreddîn-i Erdebîlî’den İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halvet anlayışını öğrendi ve bir şiirinde ona karşı sevgisini dile getirdi (Dîvân, s. 75). Ehl-i beyt muhabbetini yine bu üstatlardan öğrendi. Muhtemelen 765 (1364) yılından sonra bir Yâfiî şeyhi olarak Orta Asya’ya giden Şah Ni‘metullah, Semerkant yakınlarındaki Şehrisebz’e yerleşti. Burada hayatını daha çok halvette geçirdi. İsmi etrafında teşekkül eden bazı olağan üstü haberler özellikle bölgedeki Türkmen kabilelerinin ilgisini çekti. Onun Türkmenler’in müslümanlaşması ve tasavvufa yönelmesinde büyük emeği geçtiği rivayet edilir. Hakkında bir menâkıbnâme kaleme alan Sun‘ullah Ni‘metullāhî bir günde yaklaşık 900 Türkmen’in ondan el aldığını söyler (Aubin, s. 165). Nitekim bu durum onun dizelerine, “Yüzbinlerce Türk var bende / Her nereye gitsem sultan gibi giderim” şeklinde yansımıştır (Dîvân, s. 579). Şah Ni‘metullah’ın Türkmen kabileleri arasında yayılan ünü, aralarında Nakşibendî meşâyihinden Emîr Külâl’in de bulunduğu rivayet edilen bazı kimselerce siyasî emel peşinde koşmak olarak yorumlanıp Timur’a aktarıldı. Önceleri kendisine karşı saygılı davranan Timur, binlerce Türkmen’in onun etrafında bulunduğu haberinin gerçek olmasından çekinerek ondan Mâverâünnehir’i terketmesini istedi. Şah Ni‘metullah bunun üzerine önce Tûs’a, ardından Herat’a gitti. Burada Emîr Hüseynî Herevî’nin oğlu Hamza İmâdüddin’in kızıyla evlendi. Daha sonra İran’a geçip Kirman civarındaki Kûhbenân’a (Kûbenân) yerleşti. Tek oğlu Halîlullāh-ı Kirmânî 775’te (1374) Kûhbenân’da doğduğuna göre Şah Ni‘metullah bu tarihten önce İran’a gitmiş olmalıdır. Bu durumda onun Orta Asya’da on yıl kadar kaldığı söylenebilir. Şah Ni‘metullah sonraki yıllarda Türkistan’da geçirdiği günleri özlemle anmış (a.g.e., s. 601), Türkistan’daki dostlarına yazdığı bir mektupta da (Hamîd Ferzâm, s. 98) bu özlemini dile getirmiştir.

Şah Ni‘metullah, Kûhbenân’dan ayrılıp gittiği Yezd’de dört yıl kadar kaldıktan sonra Kirman’a yerleşti. Kendisine büyük saygı duyan Timur’un oğlu Mirza İskender’in (Şâhruh) Fars bölgesindeki hükümdarlığı sırasında (1409-1413) ve muhtemelen onun davetiyle Şîraz’a gitti. Burada aralarında Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin de bulunduğu çok sayıda mürid edindi. Latîfî, Seyyid Nesîmî’nin onun müridlerinden olduğunu söylüyorsa da bu bilgi diğer kaynaklarca teyit edilmemektedir. Ni‘metullah Şîraz dönüşü Kirman’ın 34 km. güneydoğusundaki Mâhân’a yerleşti. 100 yılı aşan hayatının son yirmi küsur yılını burada açtığı dergâhta irşad faaliyetiyle geçirdi ve 22 Receb 834’te (5 Nisan 1431) Mâhân’da vefat etti. Mensuplarından Dekken Behmenî Hükümdarı I. Ahmed Şah tarafından inşasına başlanan türbesi, 840 (1436) yılında Ahmed Şah’ın kardeşi Alâeddin II. Ahmed Şah döneminde tamamlanmıştır. Safevî ve Kaçarlar zamanında yapılan ilâvelerle türbe büyük bir külliyeye dönüşmüş olup bugün İran’ın en önemli ziyaretgâhlarındandır. Ni‘metullāh-ı Velî hakkında Abdülazîz b. Şîr Melik Vâizî Risâle der Siyer-i Şâh Niʿmetullāh-ı Velî, Sun‘ullah Ni‘metullāhî Der Aḥvâl-i Şâh Niʿmetullāh-ı Velî ve Evlâd-ı Ô, Abdürrezzâk Kirmânî Teẕkire der Menâḳıb-ı Ḥażret-i Şâh Niʿmetullāh-ı Velî adıyla menâkıbnâme kaleme almış olup bu eserler Jean Aubin tarafından bir giriş yazısıyla birlikte yayımlanmıştır (bk. bibl.). Ni‘metullāh-ı Velî’nin Osmanlı kaynaklarında Ahî Evran, Ni‘metullah Mahmud, Ni‘metullāh-ı Nahcuvânî, Emîr Sultan’ın halifelerinden Ni‘metullāh-ı Velî gibi benzer isimler taşıyan şahsiyetler ve onların Ni‘metî veya Ni‘metullāhî diye anılan mensuplarıyla karıştırıldığı, bazı kütüphane kayıtlarında ona ait eserlerin Ni‘metullāh-ı Nahcuvânî adına kaydedildiği görülmektedir.

Eserleri

Kaynaklarda Ni‘metullāh-ı Velî’nin 500 eseri olduğu kaydedilir. İbnü’l-Arabî ve Fahreddîn-i Irâkī’nin görüşlerinin şerhine dair çoğu risâle hacmindeki 114 eseri İran kütüphanelerindeki yerleri, baskıları ve içerikleriyle birlikte tanıtılmış (a.g.e., s. 472-545), bunlardan yetmişi Resâʾil-i Cenâb-ı Şâh Niʿmetullāh-ı Veliyy-i Kirmânî adıyla neşredilmiştir (nşr. Cevâd Nurbahş, I-VII, Tahran 1337-1348 hş.). Ni‘metullāh-ı Velî’nin kaside, gazel, terciler, na‘t, mesnevi, rubâî ve müfredlerden meydana gelen yaklaşık 12.000 beyit hacmindeki divanının birçok baskısı yapılmıştır (Tahran 1276, 1314 hş.; nşr. Mahmûd Alemî, Tahran 1328 hş.; nşr. Muhammed Dervîş, Tahran 1341 hş.; nşr. Emînü’l-İslâm Kirmânî, Tahran 1337; nşr. Cevâd Nurbahş, Tahran 1378 hş.). Hâfız-ı Şîrâzî’nin divanı gibi tefeül niyetiyle de kullanılan eserde bazı Türkçe kelimelere ve Türkçe-Farsça mülemma‘ beyitlere rastlanmaktadır.

Ni‘metullāhiyye

Tarikatın pîri Şah Ni‘metullāh-ı Velî’nin tarikat silsilesi Abdullah b. Es‘ad el-Yâfiî vasıtasıyla Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin mânen feyiz aldığı şeyhlerden Ebû Medyen el-Mağribî’ye ulaşır. Harîrîzâde, Abdullah el-Yâfiî’ye nisbet edilen Yâfiiyye tarikatının Kādiriyye, Medyeniyye, Ekberiyye, Rifâiyye ve Şâzeliyye’nin bir terkibi olduğunu söyler (Tibyân, III, vr. 263b-265a); ancak Yâfiiyye’nin şubesi olmasına rağmen Ni‘metullāhiyye’den söz etmez. Ma‘sûm Ali Şah ise tarikatı Ma‘rûf-i Kerhî’ye nisbet edilen kollardan sayar. Ni‘metullāhiyye’nin, hem başlangıcında hem sonraki gelişim merhalelerinde birçok tasavvuf neşvesinin kaynaşmasından meydana gelen bir tarikat olduğu görülmektedir. Her ne kadar ailesi ve kendisi Sünnî ise de İsmâil b. Ca‘fer es-Sâdık soyundan bir seyyid olması tarikatın kendisinden sonraki dönemlerinde Şiî fırkalar arasında kolayca benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Nimetullāhiyye, Ni‘metullāh-ı Velî’nin ölümünün ardından yerine geçen oğlu Şah Halîlullāh-ı Kirmânî ve torunu Seyyid Nûrullah’ın faaliyetleriyle İran dışında daha çok Hint alt kıtasında yayılmıştır. Seyyid Nûrullah, Şah Ni‘metullah’ın sağlığında Dekken Sultanı Ahmed Şah Behmenî’nin daveti üzerine Dekken’e giderek irşad faaliyetinde bulunmuş ve hükümdarın kızıyla evlenmişti. Babasının ölümünün ardından oğlu Şemseddin’i Mâhân Hankahı’nda vekil bırakarak diğer iki oğlu Habîbullah ve Muhibbullah ile Dekken’e giden Şah Halîlullah burada vefat etti (860/1456). Ni‘metullāhiyye, Hindistan’da babasının ölümünden sonra yerine geçen Muhibbullah ve oğlu Mîr Şah Kemâleddin (ö. 914/1508) tarafından sürdürüldü. Aile mensupları, Behmenî sarayı ile kurdukları akrabalık ilişkisi sayesinde siyasî ve mânevî gücü Behmenîler’in Kutubşâhîler tarafından yıkıldığı 934 (1527) yılına kadar ellerinde tuttular. Ni‘metullāhiyye, Kutubşâhîler döneminde İsmâilîler arasında da yayılmıştır.

Ni‘metullāhiyye, İran’da Şah Halîlullah’ın Hindistan’a gitmeyip Kirman’da kalan oğlu Mîr Şemseddin ve torunları tarafından yayılmıştır. Aile mensuplarının İran’da siyasî hâkimiyeti ele geçiren Safevî hânedanıyla iyi ilişkiler içerisinde olduğu ve iki aile arasında akrabalık tesis edildiği görülmektedir. Şah İsmâil’in Ni‘metullāh-ı Velî’nin soyundan gelen Mîr Nizâmeddin Abdülbâkī’yi “sadr” tayin etmesi bu aileye duyulan saygının bir göstergesidir. Safevîler döneminde tamamen Şiîleşen Ni‘metullāhiyye Haydarî, Safevî ve Kalenderî unsurların kaynaşma mahalli olmuştur. Vahdet-i vücûd görüşünü benimsemeleri, varlık anlayışlarını açıklarken sıkça ilm-i hurûf sembolizmine başvurmaları, halkın kendileri hakkındaki sözlerine önem vermemeleri (Melâmetî tavra sahip olmaları), yerleşik olmaktan çok seyyahlığı tercih etmeleri, on iki imam ve mehdî inancı bu unsurların ortak anlayışları arasında zikredilebilir.

XV. yüzyıldan itibaren Ni‘metullāhîler’in Osmanlı topraklarında da faaliyet gösterdikleri bilinmektedir. Celâlzâde Mustafa Çelebi, 949 (1542) yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın Budin seferinden dönüşte Edirne’de karşılanmasını anlatırken karşılamaya katılan derviş grupları arasında Ni‘metullāhîler’in de bulunduğunu, Şah Ni‘metullah’ın adından bahseden ilk Osmanlı müellifi Atâî ise Ni‘metullāhî dervişlerinin daha çok gezginci dervişler olduklarını, Mâhân’da merkez tekkedeki şeyhlerin peygamber soyundan geldiklerini söyler. Evliya Çelebi de Ni‘metullāhîler’i fütüvvet grupları arasında sayar ve Şah Ni‘metullāh-ı Velî’nin tacının yeşil renkli ve on iki terkli olduğunu kaydeder. XVII. yüzyılda Osmanlı topraklarında seyahat eden Paul Ricault, Ni‘metullāhîler’in bu topraklara Çelebi Sultan Mehmed zamanında (1413-1421) geldiklerini belirtir. Hammer, Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerinde Anadolu’daki derviş grupları arasında Ni‘metullāhîler’i de sayar. M. Fuad Köprülü, Safevî kültürünün Anadolu’da yaygınlaşmasında Ni‘metullāhî dervişlerinin büyük rolü olduğunu söyler (Anadolu’da İslamiyet, s. 77). Bazı Ni‘metullāhî motiflerin bugün Bektaşîlik içinde eridiği görülmektedir. Bektaşî gülbanklerinde adları zikredilen pîrler arasında Şah Ni‘metullāh-ı Velî’nin de ismi geçer.

XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Ni‘metullāhîler’ce ikinci pîr kabul edilen Ma‘sûm Ali Şah Dekkenî, Hindistan’dan İran’a gelip tarikatı İran’da ihya etmeye çalışmışsa da Şiî ulemâsının tepkisiyle karşılaşmış, kendisi ve yerine geçen Nûr Ali Şah bu süreçte öldürülmüştür. Meczûb Ali Şah tarafından sürdürülen tarikat onun ölümünden (1238/1823) sonra Kevseriyye, Safî Ali Şâhiyye, Şemsiyye, Gunâbâdiyye, Mûnis Ali Şâhiyye adlı kollara ayrılmıştır. Günümüzde bunlardan son iki kol İran, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski