dinozor

 

dinozor
Çeşitli dinozor iskeletleri. Soldan saat yönüne doğru: Microraptor gui (kanatlı bir theropod), Apatosaurus louisae (dev bir sauropod), Edmontosaurus regalis (bir ördek gagalı ornithopod), Triceratops horridus (boynuzlu bir ceratopsian), Stegosaurus stenops (zırhlı bir stegosaur), Pinacosaurus grangeri (zırhlı bir ankylosaur)

Dinozor (Latince: Dinosauria), ilk olarak Mezozoyik zamanda ortaya çıkan, yaşayan tek üyeleri kuşlar olan arkozor sürüngen grubu. Dinozor adı, Richard Owen tarafından Yunancada "korkunç kertenkele" (deinos+sauros) anlamına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşur. Bu adın verilmesinin nedeni, geçmişte dinozorların dev kertenkeleler sanılmasıdır. Dinozorlar, 243-233 milyon yıl önce Geç Triyas döneminde ortaya çıktı ve 66 milyon yıl önce kuşlar dışındaki tüm türlerin soyu tükendi. Dinozorlar, sıcakkanlı ve soğukkanlı arası özellikler gösteren mezoterm canlılardır. Oldukça başarılı biçimde Mezozoyik'te tüm kıtalara yayılan dinozorlar çok farklı nişleri doldurdu. Şimdiye kadar yaklaşık olarak 1.000 kadar dinozor türünün yaşadığı belgelendi ve bugün dinozorların evrimsel olarak devamı olan kuşların 11.000 kadar türü vardır ki bu, yaşayan memelilerin tür sayısının (~6000) yaklaşık iki katıdır. Dinozorların nasıl yaşadığı, ne kadar çeşitlendiği ve ekosistemdeki yerleri kadar kuş olmayan gruplarının nasıl yok olduğu da bilimsel alanı meşgul etti. Kuş olmayan dinozorları yeryüzünden silen yok oluşun aşamalı mı, yoksa jeolojik olarak katastrofik (ani) mi olduğu, günümüzde hala tartışmaya açık bir konudur.

Dinozorlarla ilgili bir diğer konu da onların büyük çeşitlilik gösteren boyutlarıdır. Bu canlılar, yerküreyi titreten 65-75 tonluk Argentinosaurus gibi dev titanozor sauropodlardan en küçük dinozor olan Oculudentavis khaungraae'ye kadar boyut konusunda çok geniş bir yelpaze sunar.

{tocify} $title={İçindekiler}

Bilimsel sınıflandırması

Alt grupları

  • †Silesauridae?
  • †Herrerasauridae?
  • †Ornithischia
  • †Sauropodomorpha
  • Theropoda

Keşifi

Dinozorların ilk olarak ne zaman toplumların ilgisini çektiği bilinmiyor ancak Antik Çağ'dan başlayarak belli varsayımlarda bulunulabilir. Bazı tarihçiler ve paleontologlar geç Kretase döneminin Kampaniyen aşamasında yaşamış Protoceratops'un fosilleri bulunduğunda, bunların Greko-Romen kültürde yansımasını bulmuş olabileceğine inanıyorlar. Muhtemelen bu kalıntıların bulunması ve onların dönemin insanlarınca masalsı yaratıklar olarak adlandırılması söz konusudur (Griffin, Zümrüdüanka kuşu vb).

"Dinosaur" terimini ilk kez kullanan Richard Owen
"Dinosaur" terimini ilk kez kullanan Richard Owen

Yeni Çağ dolaylarında artık modern bilimin ayağa kalkmaya başladığı zamanlarda eksik keşifler yapılmıştır. 1676'da Oxford Üniversitesi'nde görevli bir rahip olan Robert Plot, bir dinozora ait olduğu bugün bilinen bir uyluk kemiğini Roma döneminden kalma savaş filine ait bir kalıntı sanmıştır. Örnekler çoğaltılabilir; ancak dinozorların ve doğa bilimlerinin doruk noktası 19. asrın başlarıdır. İlk olarak dinozorların ciddi bilimsel araştırmaların konusu olması İngiliz doğa bilimci Richard Owen'in katkısıyla oldu, çünkü dinozor terimini ortaya koyan kendisiydi. Bilimsel anlamda incelenen ilk dinozor fosili ise Megalosaurus'tur, bu orta Jura dönemi etçili, William Buckland tarafından bulunmuştur. Bilimsel anlamda son 200 yılda bir avuç eksik numuneyle başlayan dinozorları tanımlama süreci bugün en az 800 cins ve neredeyse 1000 türle çok büyük bir sayıda temsil edilmeye başladı. Bu geniş canlılar grubunun da hâlâ daha yeni bulgularla değişebilecek bir evrim süreci vardır.

Avrupa'da bu gelişmeler ve keşifler yapıldıktan sonra paleontoloji bilimi Amerika kıtasındaki çalışmalarla daha da genişlemiştir. Bilhassa Avrupa'da eğitim almış, ama saha çalışmalarını Kuzey Amerika'da yapan iki önemli bilimsel kişilik Othniel Charles Marsh ve Edward Drinker Cope sahneye çıkmıştır. Bu önemli keşifler git gide ekol hâline gelmiş ve ikili etrafında rekabete dayalı bir bilimsel hareket başlamıştır. Hem Cope hem de Marsh arazi gezilerine çıkarak fosil ararlarken; bir süre sonra arazi çalışmaları için işçi ekipleri kurup başlarına asistanlarını geçirmişlerdir. İlerleyen zamanlarda, bulunan ve ulaştırılan fosilleri ofislerinde inceleme ve tasnif etme işlerini yürütmüşlerdir. Bu ikilinin rekabeti ise fikir ayrılıkları ve fosil alanları ile ilgili çatışmalar nedeniyle kavgaya dönüşmüş olup 1890 yılının ocak ayında bu kavga gazete manşetlerine düşmüş ve kamuoyunun taraf olduğu bir hadiseye dönüşmüştür. Bu bilimsel tartışma ise bilim tarihine "Kemik Savaşları" (İngilizce: Bone Wars) olarak geçmiştir.

Paleobiyoloji

Boyut

Dinozorlar pek çok özellikleri noktasında yüksek çeşitlilik yakalamışlardır. Boyut bu özelliklerin başında gelmektedir. Memeliler ile karşılaştırmak gerekirse ortalama memeli boyutu köpek boyutundayken; ortalama dinozor boyutu ayı boyutuna denk geliyordu. Tüm dinozorlar, boyut konusunda inanılmaz bir evrimsel öykü sunarlar zira ufak boyutlu etçil protodinozorlardan evrimleşmişlerdir. Günümüzde tamamıyla karada yaşayan en büyük sürüngenler dev kaplumbağalar ve monitör kertenkelelerdir ve 1 tona yaklaşamazlar, ancak büyük etçil dinozorlar 6-10 tona kadar ulaşabilen örneklere sahiplerdi. Geç Jura'nın Avrupa'sından bilinen Compsognathus 1.25 m uzunluğundayken, Tyrannosaurus rex 12 metre uzunluğunda ve 6 ton kadar gelmekteydi. Sauropodlar için boyut konuşulacaksa devleşme söz konusu olmalıdır, örnek olarak 75 tona kadar ulaşabilen Argentinosaurus ve 35 tonluk Supersaurus verilebilir.

Belli dinozorların boyut karşılaştırması
Belli dinozorların boyut karşılaştırması

Ortak özellikleri

Paleontologlar, kafatası, üst kollar, kalçalar, uyluklar, incikler ve ayak bileklerindeki kemiklerdeki ayrıntılarla bir dinozoru diğer fosil hayvan türlerinden ayırt edebilirler. Dinozorların ayılar gibi düztabanlı değil, uzuvları dik ve parmak uçlarında yürüdüklerini biliyoruz. İncelenecek canlı örnekler olmadan vücutlarının nasıl çalıştığını bilmek çok zordur, ancak bu tür aktif hayvanlar neredeyse kesinlikle sıcak kanlıydı. Küçük türler muhtemelen kuşların ve memelilerin yaptığı gibi iç ısı üretti. Büyük olanlar geceleri serinleyemeyecek kadar büyüktü. Her iki tür de sıradan sürüngenler gibi soğukta tembelleşmedi, bu nedenle dinozorlar her zaman yiyecek aramaya veya bir eş bulmaya hazırdı.

Metabolizma

Omurgalılar dünyasında temel olarak iki tip enerji üretim sistemi metabolizmayı ve canlı yaşamını yönetir. Bunlardan biri yüksek metabolizma hızına sahip memeli ve kuşlardaki enerji sistemiyken; diğeri düşük metabolizma hızına sahip sürüngen, amfibi ve balıklarda görülen enerji üretim sistemidir. Dinozorların genellikle dik bacaklara sahip olması onların da memeli ve kuşlar gibi etkin canlılar olduğu fikrini desteklemektedir. Bu noktada pelvisin (kalça kemiği) boyutu ve ciddi bir belirteçtir, sürüngenlerde yavaş hareket olanak sağlayan ufak bacak kasları (uyluk kasları) yine görece küçük bir pelvise bağlanır ve bu durum kuş ve memelilerde tam ters durumdadır onların büyük pelvisleri vardır. Özellikle prosauropodlar, erken teropodlar gibi bazı ilkin dinozor grupları, küçük pelvislere sahiptir ve kimi çalışmalarda onların da düşük metabolizma hızına sahip olduğu düşünülmüştür, ancak özellikle avian dinozorlarda, gelişmiş teropod ve sauropodlarda, modern kuşlardaki gibi hava keselerinin bulunması, bazı kuş kalçalı dinozorlarda diyafram benzeri bir yapının korunması da dinozorların yüksek metabolizma hızına veya en azından sürüngenler ile kuş-memeli metabolizması arasında bir metabolizmaya sahip olduğunu gösterir. Ayrıca fosilleşmiş kemik kalıntıları da canlının yaşadığı süreçteki ısı değişimini gösterecek izotoplar barındırır, yapılan incelemelere göre dinozorlar genelde aynı ortamda yaşadıkları timsahgillerden daha duraylı (sabit) vücut sıcaklıklarına sahip olmuştur.

Chasmosaurus odunsu bitkiyle beslenirken
Chasmosaurus odunsu bitkiyle beslenirken

Dinozorların vücut sıcaklıklarını dengelemek için sahip oldukları çeşitli adaptasyonları vardır. Büyük sauropod Camarasaurus ağır yapısı nedeniyle kolayca ısı kaybetmez ve aşırı ısınan kafatasını burun boşluklarında ve ağzında yer alan ısı transfer alanlarındaki kan damarlarıyla fazla ısıyı atarak soğutur. Yine Euplocephalus'ta döngüsel burun boşlukları vardır ve geniş kan damarları burada fazla ısıyı uzaklaştırır. Orta boy bir teropod olan Majungasaurus çenesiyle bağlantılı bir sinüs sistemine sahiptir, hayvan ağzını açtığında bu sinüslere hava dolar, sonra sinüsleri çevreleyen kan damarları havayı ısıtıp serinlemekte ve beyne gitmektedir. Hayvan ağzını kapatınca da ısınan hava burun ve ağızdan dışarı atılır.

Son zamanlardaki çalışmalarda Tyrannosaurus rex'in kafatasındaki deliklerin farklı işlevleri olabileceği bulundu. İlk olarak hayvanın kafasının soğumasına yardım ettiği düşünüldü, diğer olasılıklar da kafatasının ağırlığını azaltan veya daha iyi bir işitme duyusuna sahip olmasına yardım eden bir adaptasyon sayılmasıdır.

Üreme ve davranış

Dinozorlar da tıpkı kuşlar ve sürüngenler gibi yumurtlayarak üremiştir ve bu durum fosilleşmiş yumurta ve hatta embriyo kalıntılarıyla belgelenmiştir. Troodon, Maiasaura, Oviraptor ve Hypacrosaurus cinslerine ait yumurtalar bulunmuştur ve en tam yumurta grubu da Troodon'a ait olanlardır. Yuva yapımı ve dinozorların kuluçkaya yatmasıyla ilgili ciddi kalıntılar ortaya çıkmıştır, en ünlü örnek yuvası üstüne kapanan Oviraptor fosilidir. Ayrıca Troodon yumurtalarının bulunduğu yuvanın kenarlarında topraktan 12 cm'lik bir bariyer bulunmuştur.

Oviraptor yumurtaları
Oviraptor yumurtaları

Yavru bakımı konusunda kuş kalçalı dinozorlardan gelen fosil kanıtları bulunmuştur, özellikle Maiasaura adlı ördek gagalı dinozorun yavrularına tıpkı modern kuşlarda görüldüğü gibi baktığı anlaşılmıştır.

Dinozorların bazı türlerinin sürüler halinde yaşamış olabileceği ileri sürülmektedir, özellikle toplu fosil alanları bu konuda en önemli kanıtları oluşturmaktadır. Hadrosauridler ve ceratopsidler yuva alanlarında veya normal yaşamlarında toplulukla hareket ediyorlardı. Hem genç hem de yetişkin dinozorların fosillerinin bir arada bulunması veya toplu dinozor mezarlarının ortaya çıkmasıyla dinozorların toplu yaşamları konusunda daha net açıklamalar getirilebilmiştir.

Dinozorların özel vücut yapıları da türler arası ve tür içi iletişimde önemli yer tutmaktadır. Özellikle boynuzlar, dikenler veya kemiksi yapılar bu yapılara örnektir. Boynuzların eşleri cezbetmek veya avcılardan korunma amaçlı kullanıldığı düşünülüyor, tıpkı stegosauridlerdeki dikenlerin kullanıldığı gibi. Ayrıca yavru-yetişkin iletişiminde de fizyolojik farklar rol oynamaktadır, yavru hadrosauridlerin yetişkinlerden daha farklı bir iskelet yapısı vardır.

Sınıflandırma

Dinozorlar hakkındaki ilk bilimsel açıklama çabaları Richard Owen'dan gelmiştir ki, bu canlılara genel dinozor adını veren de oydu. Richard Owen başlangıçta Iguanodon, Megalosaurus ve Hylaeosaurus olarak adlandırdığı 3 cins üzerinden bir sınıflandırma sistemi kurmaya çalıştı, hatta 1851 yılındaki ünlü sergi için Crystal Palace Parkı'nda Owen'ın isteğiyle heykeltıraş Waterhouse Hawkins ölçekli olarak heykeller yaptı, o dönem dinozorların dev kertenkeleler olduğu düşüncesi hâkim olduğu için sergilenmek üzere, yaşayan sürüngen türlerinin heykelleri de yapılmıştı. Dönemin bilim dünyası, yeni fosillerin ışığında Mezozoik sürüngen çeşitliliğinin günümüzden çok olduğu kanaatine varmıştı. Yeni sınıflandırma önerileri peşi sıra geldi. Önce T. H. Huxley 1868'de yeni bir takım önerdi. Ona göre Ornithoscelida adlı bir takım tasarlanmalıydı, zira bu canlıların kuşlara benzeyen çok yönü vardı. Bu takımı ikiye ayırdı ve ilkini dinosauria yapıp Iguanodontia ve Megalosauria grubunu ve Scelidosaurus cinsini bu alt takıma koydu ve kuş benzeri küçük etçil Compsognathus da diğer alt takıma alındı.

Bir süre sonra tabii ki yeni fikirler üretildi; ancak en yetkini 1887'de İngiliz biyolog H.G. Seeley'nin hipoteziydi. Seeley, fosili bulunan dinozorların kemik yapılarını incelediğinde ayırıcı iki tip kalça kemiği şekli görmüştür. Bunlardan bir kısmı kuş kalçasına benzer bir yapıdayken; diğerleri kertenkele kalçasına benzer yapıdadır. Ayrımı takım seviyesinde terimleştirmiştir: (Ornithischia) kuş kalçalılar ve (Saurischia) kertenkele kalçalılar. Bu takımları da alt takımlara bölmüştür. Ornithischia dört alttakım içeriyordu: Ornithopoda (Iguanodon ve benzerleri), Stegosauria (plakalı türler), Ankylosauria (Hylaeosaurus ve diğer zırhlı türler) ve Ceratopsia (Kuzey Amerika'da yeni keşfedilen boynuzlu türler). Ayrıca kuş kalçalı dinozorların kalça özellikleri ve beslenme gibi ortak biyolojik karakterleri Geç Kretase zamanına dek korunmuştur.

Seeley'nin ikinci takımı Saurischia ise tüm teropod (etçiller) cinslerini içerdiği gibi büyük otçulları (Cetiosaurus, Brontosaurus) da içeriyordu. Bu devrimsel sınıflama dinosauria grubu üzerinde birtakım şüpheler doğurdu zira iki takıma bölünen bu canlıların ortak şemsiyesi dinosauria grubu olabilir miydi, yoksa tamamen farkı canlılar mıydı. Bu belirsizlik bir asır daha sürse de artık Dinosauria'nın ortak özellikler paylaşan bu canlıların doğal bir şemsiyesi olduğunu biliyoruz. Bundan bir sene sonra Belçika'nın Benissart kasabasında bir kömür madeninin işletmesi yapılırken; kazara bir düzine eklemli ve tam Iguanodon fosili bulundu. Bu muazzam bir keşifti ve Belçika Kraliyet Doğa Bilimleri Enstitüsü uzun bir süre bu çalışmaları sürdürdü ve 1883'te bu Iguanodon sürüsü sergilendi. Bu hayvanların sürü hâlinde dolaştığı ve bazılarının bipedal (iki ayak üstünde) hareket ettiği anlaşılabildi. Dinozorların sınıflandırılması konusunda önemli bir nokta da dinozorların kökeni meselesidir. Dinozorların ataları için en temel açıklama erken Triyas döneminde yaşayan arkozor cinsini işaret eder: Euparkeria. Geç Triyas'ın erken dönemine (237-201 milyon yıl önce) tarihlenen bazı arkozor cinsleri de dinozorların atası olarak kabul edilmektedir: Lagosuchus, Lagerpeton. Hatta Herrerasaurus ve Eoraptor gibi, bazı bilim insanlarının dinozor kabul ettiği, kimilerininse dinozor benzeri saydığı cinsler bulunmaktadır.

  • Kertenkele kalçalı dinozorlar (Saurischia)
    • Herrerasauridae
      • Herrerasaurus
      • Staurikosaurus
    • Theropoda
      • Coelophysoidea
        • Coelophysis
        • Liliensternus
        • Dilophosaurus
      • Neotheropoda
        • Ceratosauria
          • Coelophysis
          • Liliensternus
          • Dilophosaurus
        • Tetanurae
          • Megalosauroidea
            • Spinosaurus
            • Suchomimus
            • Torvosaurus
          • Avetheropoda
            • Allosaurus Tyrannosaurus Velociraptor (kuşlar dâhil)
    • Sauropodomorpha
      • Prosauropoda
        • Anchisaurus
        • Plateosaurus
        • Massospondylus
      • Sauropoda
        • Bazal Sauropodalar
          • Mamenchisaurus
          • Shunosaurus
          • Omeiosaurus
        • Neosauropoda
          • Diplodocoidea
            • Diplodocus
            • Apatosaurus
            • Amargasaurus
          • Macronaria
            • Brachiosaurus
            • Camarasaurus
            • Ampelosaurus
  • Kuş kalçalı dinozorlar (Ornithischia)
    • Heterodontosauridae
      • Heterodontosaurus
      • Abrictosaurus
    • Genasauria
      • Thyreophora
        • Bazal Thyreophoralar
          • Scelidosaurus
          • Scutellosaurus
        • Eurypoda
          • Stegosauria
            • Stegosaurus
            • Kentrosaurus
            • Huayangosaurus
          • Ankylosauria
            • Euoplocephalus
            • Edmontonia
            • Ankylosaurus
      • Cerapoda
        • Marginocephalia
          • Pachycephalosauria
            • Prenocephale
            • Pachycephalosaurus
            • Stegoceras
          • Ceratopsia
            • Triceratops
            • Protoceratops
            • Torosaurus
        • Ornithopoda
          • Bazal Ornithopodlar
            • Hypsilophodon
            • Agilisaurus
            • Leaellynasaura
          • Iguanodontia
            • Iguanodon
            • Edmontosaurus
            • Parasaurolophus

Paleoekoloji

Dinozorlar ve bitkiler

Dinozorların araştırılması sürecinde bitkisel dünyaya ilişkin incelemeler ve hipotezler yapmak zorunludur, zira bitkiler Mezozoik Çağ'da çoktan kara yaşamına egemen olmuş ve büyük bir çeşitlilik arz etmeye başlamışlardı. Bitkilerin iki anlamda dinozorlar üzerinde büyük etkisi olmuştur. Bunlardan ilki besin olarak onların ekosisteminde temel üretici rolü üstlenmişler, ikinci olarak da evrimsel olarak onların karşılıklı ilişkide olduğu grubu oluşturmuşlardır. Dinozorlar Çağı'nda üç büyük damarlı bitki grubu mevcuttu. Bunlar: tohumsuz bitkiler, açık tohumlular ve Kretase içinde evrimleşen kapalı tohumlu bitkiler. Eğrelti otu, kurt ayağı gibi bitkiler tohumsuz ürerler; hızlı büyüme ve hızlı üreme özellikleriyle nemli bölgelerde otçul dinozorların otlama potansiyellerini dengelemiştir. Daha sonra ilk tohumlu bitkilerin üyeleri olan açık tohumlu bitkiler evrimleşmiş ve birtakım modifikasyonları kazanır hâle gelmişlerdir, zira otsu ve tohumsuz bitkilere nazaran yavaş büyüyen ve üreyen açık tohumlularsa otçul baskısına daha açıktılar. Bu duruma karşı güçlü evrimsel cevaplar verilmiştir, örnek olarak güçlü hücre duvarları, reçine üretimi, dikensi doku ve kalın ağaç gövdesi yapısı otçulların onları daha az tercih etmesini sağlamıştı. Tohum avantajı uzak yerlere taşınma metoduyla dağılımı sağlayıp bitkilerin çevreye olan hâkimiyetini sağlamıştır. Kretase içinde kapalı tohumlu bitkiler de ortaya çıkmıştır, bir koruyucu doku yani meyve içinde kalan tohum daha iyi korunuyordu ve bu bitkiler açık tohumlu bitkilerden daha hızlı büyüyor ve ürüyorlardı. Bu nedenledir ki, günümüzde de bitkisel yaşamın en büyük üyeleri kapalı tohumlu bitkilerdir.

Habitat

Dinozorlar Mezozoyik'te farklı kıtalarda çeşitli habitatlarda varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kurak ortamlardan çöllere, taşkın ovalarından lagünlere ve orman ekosistemlerine dek farklı yaşam alanlarına dağılmışlardır. Geç Jura'da yaşayan Archaeopteryx'in fosilleri lagün ortamında bulunmuştur ki o dönem Avrupa'nın takım adalar halinde olduğu bilinir.

Geç Kretase'de bugünkü Sahra çölü bir ırmak ekosistemiydi ve Spinosaurus ve Carcharodontosaurus menderes yapan ırmakların, taşkın ovalarının yer aldığı bu ortamda yaşamaktaydı.

Yine geç Kretase yaşlı ünlü Kuzey Amerika fosil faunasına sahip Hell Creek formasyonu da sulak kıyı ovaları ve menderes çizen ırmakların taşkın ovaları çökellerini barındırır. T-rex, Triceratops ve Edmontosaurus gibi dinozorlar bu nemli arkaik çevrede yaşadı.

Evrimsel süreçler

Dinozorlar, Mezozoyik boyunca arkaik yeryüzünde her kıtaya yayıldılar. Bu yayılış tüm türlerin yerküre boyunca sınırsız hareket ettiği bir dağılış değil, her türün kendine özgü bir dağılım şekline sahip olmasıyla tanımlanır. Bu yayılış büyük oranda kıtaların fiziksel konumları, iklim ve sıcaklık kuşaklarıyla ilgilidir. Dinozorların çevreye muazzam ölçüde iyi adapte olması ve ekolojik anlamda tüm nişleri doldurması, kayda değer bir başarıdır. Bitkiler bile bu karşıtlık üzerinden kendi evrimsel rotalarını çizmişlerdir; örneğin Araucaria cinsi ağaçlar uzun boyunlu sauropodlardan korunmak adına alt dallarından kurtulmuşlardır. Yine Stegosaurus cinsi geç Jura dinozoru temel diyeti olan cycad türevi bitkilerin yok olmasıyla ortadan kaybolmuştur. Dinozorların en etkileyici evrimsel hikâyesi ise aslında nesillerinin tamamen tükenmemesidir, bugün artık pek çok bilimsel çalışmada kuşlar dinozorların yaşayan torunları olarak kabul edilmektedir. Uzun bir süre ilk kuş olarak adlandırılan Archaeopteryx lithographica'nın bulunmasıyla fosildeki korunmuş olan tüyler yıllar sonra ciddi bir tartışmaya yol açtı ve yıllar yılı soğukkanlı, pullu ve hantal sürüngenler olarak düşünülen dinozorların kuşlarla yakın akraba olabilecekleri üzerine araştırmalar yapıldı. Yakın zamanlarda Çin'de pek çok tüylü dinozor bulunması, kuşların kanatlarındaki tüy formasyonuna benzer olarak dinozorların kol kemiklerinde tüy kökü çıkıntıları bulunması önemli kanıtlardan biridir. Kuşlarla yakın akraba oldukları genetik olarak belli olan dinozorların ön kollarındaki parmak yapılarının kuşlara benzemesi ve birçok dinozorun kuşlar gibi sıcakkanlı olduklarının yaşadıkları bölge ve fosiller yardımıyla saptanması sonucu böylesi bir akrabalık bilimsel anlamda netleşmiştir.

Ayrıca bilim insanlarının dinozorların nasıl göründüğüne ilişkin algısı bilimsel çalışmalar ışığında ciddi oranda değişmiştir. Hantal, kertenkele benzeri pullu canlılar olarak gösterilirken; bugün artık fosil kanıtlar sayesinde pek çok teropodun kuş akrabalarınınkine benzer tüy türevi yapılara sahip olduğunu biliyoruz. Özellikle bilim insanlarının bu konudaki anatomik görüşü de evrim geçirmiştir. En bilinen dinozor unvanını hâlâ sürdüren karizmatik teropod türü Tyrannosaurus rex ortalama olarak 12 metre uzunluğunda, 5 metre yüksekliğinde ve kabaca 9 ton ağırlığında bir canlıydı, bu tahminler yaklaşık bir asır önceki keşfinden bu yana çok değişmedi; ancak bu canlının rekonstrüksiyonu oldukça değişmiştir. Tyrannosaurus hatta neredeyse tüm teropodlar için eski görüşler, kuyruğunu sürüyen, neredeyse insan gibi dik duran ve hantal bir varlık düşünürken; modern görüş hızlı, tüylü bir vücut ve eğik bir duruş betimlemiştir.

Büyük grupların yok oluşu

Büyük dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin birçok iddia ortaya atılmıştır. Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu konuda en yeni teori gök taşı (asteroid) çarpması sonucu bir felaket zinciri hâlinde yok oluşun tetiklendiği varsayımıdır. Yaklaşık 66 milyon yıl önceye tarihlenen yani stratigrafik olarak K-T (Kretase-Tersiyer) yok oluş dizisi diye adlandırılabilecek bir tabaka sırası bu yok oluşu temsil ediyor.

T. rex eski duruş
T. rex eski duruş (Charles Knight, 1919)

Tüylü Tyrannosaurus rex ve yeni duruş
Tüylü Tyrannosaurus rex ve yeni duruş

Ünlü jeolog Walter Alvarez İtalya'nın Gubbio şehrinde bu yok oluş anını aydınlatacak önemli bir jeolojik iz keşfetti; bu Kretase döneminin sonunu temsil eden kil tabakasındaki anomaliydi. Bu anomali K-T sınırındaydı ve fosilsizdi. Bu jeolojik sınır Kretase ve Paleojen yaşlı birimlerin oluşturduğu tezatları gösteriyordu zira fosilce zengin Kretase kireçtaşları, ince bir kil tabakası ardından fosilsiz Paleojen kayaçlarına yerini bırakıyordu. Bu noktada kil tabakası jeolojik tarihte nasıl bir olayı betimliyordu sorusu gündeme gelmiştir ve bu sorunsalın yanıtına Walter'ın babası olan ünlü fizikçi Luis Alvarez 1970'lerde Gubbio şehrinde bu jeolojik sınırda nadir bir element olan iridyumu bularak yaklaşmıştır. Dünya'nın kabuğunda milyonda 0,3 olarak bulunan bu element (sondaj karotları veyahut yüzlek veren kayalardan örnekler toplanarak), K-T yok oluş sınırında milyonda 6,3'lük bir oranda bulundu yani 20 kat daha fazla bir miktar vardı. Dolayısıyla bugün Güneş sistemi bünyesindeki pek çok asteroidin de ortalama bir iridyum seviyesine sahip olduğu görüldüğünden yaklaşık 66 milyon yıl önce Dünya'nın yüzeyine çarpan dev bir asteroidin toplu yok oluşun bir dizi sebebini ortaya çıkarabileceği mantıklı bir görüş hâline gelmiştir. Çapı 10 km, ağırlığı ise 1 katrilyon ton olarak hesaplanan bu dev asteroidin çarptığı yerin Meksika'daki Yucatan yarımadası Chicxulub krateri olduğu tahmin ediliyor. Çarpışma anında hızının saatte 100 bin km olabileceği düşünülürken, 11.0 Mw büyüklüğünün üstünde bir depremi tetiklemiştir (beraberinde dev tsunamiler) ve sonuç olarak böylesine bir çarpışma alanı (astrobleme) yüzlerce km çapında bir alanı kaplayabilir.

Daha da ilginci son araştırmalarda Ukrayna Boltiş kraterinin Chicxulub krateri ile hemen hemen aynı yaşta olduğu Ukrayna'daki kraterin sadece 2000-5000 yıl daha yaşlı olduğu görülmüştür. Bu durum da paleontologlara K-T yok oluşunun çoklu bir dünya dışı etkinin sonucu olduğunu düşündürmektedir. Kafa karıştıran bir nokta da dünyaya nazaran oldukça küçük bir asteroidin taşıdığı iridyum nasıl olur da K-T stratigrafik sınırı boyunca tüm yerküreye görece istikrarlı dağılabilmiştir; ama bu soruya rağmen asteroid hipotezi yaygın kabul görür. Bu noktada asteroid çarpması, dinozorları yeryüzünden anında sildi açıklaması doğru değildir, bu teorinin devamına kulak vermek gerekir. Çarpışma sonucu büyük miktarda kıtasal ve meteorik parça atmosfere saçıldı ve sonuçta devasa bir toz-partikül bulutu dünyayı sararak güneş ışığının yeryüzüne ulaşmasını engelledi. Bu ise zincirleme birtakım felaketlere neden oldu, zira önce fotosentetik canlıların soyları tükendi (büyük oranda bitkilerin) ve bu da herbivor (otçul) dinozorların kademe kademe yok oluşuna gitti ve nihayet carnivor (etçil) dinozorlar bu yok oluş silsilesinden etkilendi.

Yukarıdaki söylendiği gibi günümüzde kuş olmayan dinozorları yok eden olayın gerçekleşme şekli hala tartışma konusudur. Kuş olmayan dinozorların yok oluşuna ilişkin en önemli tartışma konularından birisi de bu yok oluşun ani (katastrofik) mi, yoksa aşamalı olarak mı gerçekleştiğidir. Çin'de dinozor yumurtaları üzerinde yapılan bazı çalışmalara göre Kretase-Tersiyer yok oluşu öncesi iki milyon yıllık bir zaman diliminde yaklaşık 1000 kadar yumurta kabuğu ve tam yumurta fosilinin sadece üç farklı yumurta kabuğu çeşidinden geldiği belirlenmiştir. Bu üç çeşit yumurta kabuğundan ikisi dişsiz oviraptorlardan gelirken, diğeri otçul hadrosaurlarınkidir. Bu veriler ışığında yok oluş öncesinde zaten dinozorların çeşitlilik düşüşüne uğradığı ve yok oluşun aşamalı olduğu ileri sürülebilir.

Genelde fosil çalışmaları gösteriyor ki, toplu yok oluşlar ufak türleri es geçmektedir. Bilhassa özel nişleri dolduran ve belli bir oranın üstünde vücut büyüklüğü bulunan canlılar yok oluşları atlatamamıştır. K-T yok oluşu da kuşlar, sürüngenler ve memelilerin atlattığı; ama kuş olmayan dinozorların atlatamadığı bir dönemeç olarak görülebilir. Son olarak belirtmek gerekir ki, Kretase periyodunun sonuna doğru Dekkan yaylasındaki volkanik kapanların da püskürdüğü ve onların da bu yok oluşta bir paylarının olduğu düşünülebilir.

Yakın zamanda yapılan bir çalışmada kuş olmayan tüm dinozorları ve diğer bazı canlıları yok eden Geç Kretase sonu toplu yok oluş olayının Kuzey yarımküre'nin ilkbahar aylarında yaşandığı belirlenmiştir. Bu çalışmada yok oluşun mevsimi Acipenseriform grubu balıkların kalıntılarındaki duraylı izotoplardan yola çıkılarak mevsimsel bir döngü üzerinden bulunmuştur.

dinozor ne demek TDK sözlük anlamı ve açıklaması nedir?

Fransızca dinosaure

1. isim, hayvan bilimi Dinozorlar takımından, boyu 20 metre kadar olabilen, ilk çağlarda yaşamış, günümüze fosilleri kalmış bir sürüngen.

2. isim, mecaz Gelişmelere ayak uyduramamış, çağın gerisinde kalmış veya mevcut durumu korumak isteyen kimse.

Biyoloji Terimleri Sözlüğü - 1998

İngilizce: dinosaure, Fransızca: dinosaure, Almanca: Dinosaure, Latin: Dinosaurus

İkinci Jeoloji Devrinde yaşamış dev sürüngenlere verilen genel ad.

Kelime Kökeni

Fransızca dinosaurien veya İngilizce dinosaur "tarihöncesinde yaşamış büyük sürüngen" sözcüğünden alıntıdır. (İlk kullanımı: 1841 Sir Richard Owen, İng. doğabilimci.) Bu sözcük Eski Yunanca deinós δεινός  "korkunç, müthiş" ve Eski Yunanca saûros σαῦρος  "kertenkele" sözcüklerinin bileşiğidir.

Tarihte En Eski Kaynak

dinozoryen [ Tıngır & Sinapian, Istılahat Lugati (1892) ]

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski