psikoloji felsefesi

 

psikoloji felsefesi

Psikoloji felsefesi, modern psikolojinin teorik temellerinde yatan birçok konuyu ifade eder.

Giriş

Psikoloji felsefesi ile ilgili olarak, klinik psikiyatri ve psikopatoloji hakkında felsefi ve epistemolojik araştırmalar vardır. Psikiyatri felsefesi temel olarak değerlerin psikiyatrideki rolü ile ilgilenir: felsefi değer teorisi ve fenomenolojiden türetilen değerlere dayalı uygulama, zihinsel sağlık bakımının oldukça karmaşık ortamında klinik karar verme sürecini iyileştirmeyi ve insanlaştırmayı amaçlar.

İnsan davranışlarının sebeplerini açıklayarak insanı açıklama amacı taşıyan psikoloji bilimi deneysel bir bilim olarak şekillenmeden çok önce felsefenin içinde yer almıştır. Felsefi bir bakışla insanı değerlendirmeye çalışan felsefi psikoloji ile deneysel bir bilim olarak şekillendirilen bilimsel psikolojinin sahip olduğu özellikler birbirlerinden farklıdır. Psikoloji felsefesi tarafından incelenen konulardan bazıları, psikolojik araştırma metodolojisiyle ilgili epistemolojik kaygılardır, bunlardan bazıları:

  • Psikoloji için en uygun metodoloji mentalizm, davranışçılık veya uzlaşma mıdır?
  • Özbildirim ölçekleri güvenilir bir veri toplama yöntemi midir?
  • Boş hipotez testlerinden hangi sonuçlar çıkarılabilir?
  • İlk ağızdan duyulan deneyimler (duygular, arzular, inançlar vb.) objektif olarak ölçülebilir mi?
  • Psikoloji ve bilişsel sinirbilimde kullanılan bilimsel karar verme mekanizmaları ve laboratuvar rutinleri nelerdir?

Psikoloji felsefesindeki diğer konular, zihnin, beynin ve bilişin doğası hakkında felsefi sorulardır, daha yaygın olarak bilişsel bilimin veya zihin felsefesinin bir parçası olarak düşünülür, örneğin:

  • Bilişsel modül nedir?
  • İnsanlar rasyonel yaratıklar mı?
  • Doğuştanlık varsayımı nedir?

Psikoloji felsefesi aynı zamanda bilişsel sinirbilim, evrimsel psikoloji ve yapay zeka alanlarında yürütülen çağdaş çalışmaları da yakından izler, örneğin psikolojik fenomenlerin sırasıyla sinirbilim, evrim teorisi ve hesaplamalı modelleme yöntemleri kullanılarak açıklanıp açıklanamayacağını sorgular.

Psikolojinin felsefi tarihi

Wundt bir felsefeci olarak psikoloji kürsüsü kurduğunda, psikoloji bir disiplin olarak kurulmuş kabul edilmesine rağmen hem Avrupa hem de Amerika’da, (James McKeen Cattel ilk psikoloji profesörü olarak atanıncaya kadar) psikoloji çalışmaları bir süre daha felsefe bölümleri içinde yer almıştır. Wundt’un psikoloji çalışmalarını yayınlamak için 1881 yılında kurduğu Felsefe Çalışmaları dergisi ilk psikoloji dergisidir. Felsefeden bağımsız olarak yayınlanan ilk dergi ise Amerikan Psikoloji Dergisi olmuştur.

Felsefede İngiliz ampiristlerin insanın bilgiyi öğrenme sonucu elde ettiğine yönelik açıklamaları, deneyimin önemi ve duyu organlarının rolü üzerinde daha fazla durulmasına neden olmuştur. Bu düşünceye göre bilginin elde edilme sürecinde duyumlarla gelen dışsal deneyimler ve John Locke’un deyimiyle düşüncelerle gelen içsel deneyimler bütün bilgilerin kaynağını oluşturur ve bunların dışında bilginin oluşması söz konusu değildir. Bu yaklaşım, Descartes’ın insanın bazı bilgilerinin doğuştan geldiği fikrine karşı şiddetli bir çıkıştır. Immanuel Kant ise, zihinde doğuştan örgütleyici bazı yapılar olduğunu kabul etmektedir.

Wilhelm Wundt. Gravür Sanatçısı: Synnberg Photo-gravure Co., 1 Wellcome L0023076
Wilhelm Wundt. Gravür Sanatçısı: Synnberg Photo-gravure Co., 1 Wellcome L0023076

Psikoloji felsefe ilişkisi

İnsanın sahip olduğu psikolojik özellikler teknolojiden gündelik yaşama kadar hemen her alanda değerlendirilmektedir. Buna bağlı olarak bir bilim olarak psikolojinin insan hayatındaki yeri ve değeri de gittikçe artmaktadır. Elde edilen bilimsel gelişmeler bilimlerin birbirleri ile ilişkilendirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda biyoloji ile psikolojinin ya da nöroloji ile psikolojinin ve yapay zekâ çalışmaları ile psikolojinin ortak alanlarının olması kaçınılmaz bir sonuç olarak gözükmektedir. İşte bu nokta felsefe ile bilim ilişkisinin de ana noktasıdır. Bilimlerin kavramlarının, problemlerinin ve yöntemlerinin felsefi bir gözle değerlendirilmesi görevini üstlenen bilim felsefesi ile bilimler sınırlarını, kavramlarını ve problemlerini daha açık bir biçimde belirlemektedir. Psikoloji felsefesi de bu amaçla psikolojinin bir bilim olarak sahip olduğu özelliklere yönelik yapılan felsefi değerlendirmeler bütünüdür. Yani psikoloji bilimine bir üst bakış ile oluşturulan alandır. Bu değerlendirmeler ile hem psikolojinin bilimsel özellikleri belirginleştirilmekte hem de yeni çalışmalar hususunda psikolojiye yeni hedefler gösterilmektedir.

Eleştirel psikoloji

Eleştirel psikoloji adına vurgulanması gereken daha önemli bir nokta, psikoloji tarihinin psikoloji felsefesi ile ilişkisidir. Burada söz konusu olan yalnız psikolojinin metodolojik tercihleri değil, aynı zamanda “genel dünya görüşündeki” değişimlerdir de. Psikoloji batı ülkelerinde daha İkinci Dünya Savaşı öncesinde, salt akademik bir araştırma alanı olmaktan çıkarak toplumsal yaşamda da yaygın olarak karşılık bulmaya başladı. Ancak bu süreç özellikle savaş sonrası dönemde büyük bir ivme kazandı. Psikolojinin bu gelişimini Lucien Goldmann’ın (1998) bu döneme ilişkin bakış açısı ile karşılaştırmak mümkündür. Goldmann’a göre İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kapitalizmi bir “bunalım kapitalizmi” olmaktan çıkarak bir “düzenleme kapitalizmi” haline evrilmiştir. Bu dönüşüm sırasında daha önceleri felsefenin tuttuğu ideolojik yeri toplumsal bilimler tutmaya başlamıştır ve bu toplumsal bilimler “düzenleme kapitalizminin” kurucu bir ögesi durumuna dönüşmüştür. Nitekim psikolojinin tarihine bakıldığında yalnız pratik uygulamaları 4 bakımından değil, genel paradigmaları bakımından da ideolojik etkileşimlerinin kuvvetli olduğu görünmektedir. Vurgulanması gereken nokta çok temel felsefi tutumda psikolojinin kendi iç bilimsel“ dinamiklerinden daha çok, dış toplumsal ve tarihsel dinamiklere bağlı kaldığıdır. Psikoloji tarihi çalışması bu etkileşimi gözler önüne sermesi itibarı ile, yalnız psikolojinin ideolojik karakterini deşifre etmenin ötesinde, psikolojinin modern kapitalist toplum içindeki kurucu rolünün görülmesini de destekleyecektir.

Avusturyalı-İngiliz filozof Ludwig Wittgenstein
Avusturyalı-İngiliz filozof Ludwig Wittgenstein

Psikoloji felsefesi bağlamında deneyim ve ifade ilişkisi

Wittgenstein'ın psikoloji felsefesi alanındaki çalışmaları; psikolojik kavramların, zihni ve ifadesel davranışları oluşturan dil oyunları bağlamında anlaşılması ve aktarılması gerektiğini öner sürer. Wittgenstein sadece gerçeklik tasarımı, deneyim ve dil unsurları arasındaki ilişkiye değil aynı zamanda iç ve dış deneyimler arasındaki karşılıklı etkileşime de işaret eder.

Davranışların iç benlikle olan ilgisinde yaşam biçimleri ve dil oyunu pratiğinin kültürel taraflarını ortaya koymak, davranışsal dilin nasıl edinildiği ile ilgilenen psikoloji felsefesiyle paralel olarak düşünülebilir. Farklı bakış açılarının kazanılmasında ve düşüncenin gerçekliği kavramasında önemli bir yer tutan yaşam tarzları, Merleau Ponty’nin beden-özne felsefesine benzetilmektedir. Yaşam biçimlerine benzer olarak Ponty’nin beden felsefesi, iç yaşantılarla bedensel aktiviteler arasındaki ilişkide, anlamı ilkin bilinçte değil, bedensel algıda görmüş, açıkça bedensel aktiviteyi dış dünya algısının temeline yerleştirmiştir. Ponty’nin ego-body algısı olarak ele aldığı bu algı biçimi, bedenin duyusal araçlarını zihinsel niyetlerin izini sürmenin birincil kaynağı haline gelmiştir. Bu şekilde bedensel aktivite gibi yaşam biçimleri de bedensel pratik alanı sunarak sözü edilen kültür ortamının aslında insani bir eylem alanı olduğu anlaşılır.

Psikolojik sermaye

Psikolojik sermaye, psikoloji disiplininden evrimleşerek oluşmuştur. Pozitif psikolojik hareket de, psikolojik işlev bozukluğuna odaklanmak yerine psikolojideki pozitif niteliklere dikkat çekmektedir. Pozitif psikoloji hareketi örgütsel davranış alanında önemli bir yer almaya başlamıştır. Pozitif psikoloji felsefesi kullanılarak literatürde iki akım yaratılmıştır. Bu hareketler pozitif örgütsel bilim ve pozitif örgütsel davranıştır.

Psikolojik, sosyal etkilenme ve empatik süreç

Willard Van Orman Quine, analitik felsefede dil ve aklın gelişimi üzerine bir tezle empati üzerine tartışmaya olan ilgiyi tazeledi. Quine’e göre, psikolojinin insan davranışını yaygın olarak açıkladığı sözde kasıtlı durumların atfedilmesi empatiye dayanmaktadır ve insanları inançlara, arzulara ve algılara atfetmeye yönlendirir.

Benedictus de Spinoza portresi RP-P-OB-103.332
Benedictus de Spinoza portresi RP-P-OB-103.332

İyi ve kötünün conatusun belirlenimindeki rolü

Spinoza felsefesinin temel kavramlarından biri olan conatusun, tüm varlıkların özünde bulunan bir varlığını sürdürme çabası olduğunu açıkladıktan sonra, insanın da doğadaki her varlık gibi conatusu gereğince hareket ederken neleri temele aldığı, yani varolma çabasının bir şeye yönelirken belli başlı kriterleri olup olmadığının da sorgulanması gerekmektedir.

“Spinoza, dış etkenlerin neden olduğu olgusal etkilerin deneyimlerine, tanımı gereği zararlı ya da acı verici olmayan, nötr bir anlamdaki bedensel duygulanımlar (affectiones) adını verir. Bütün diğer şeyler (kayalar, bitkiler, hayvanlar) benzer bir biçimde etkilenir. Bu etkiler, conatus’un uğruna çabaladığı, kendi varoluşunda sürme arayışı açısından sonuçlar doğurur. Bu sonuç olumlu, nötr ya da olumsuz olabilir, yani bu sürme arayışı güçlenir, aynı kalır ya da engellenir.” 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski