nöroloji ve cinsel yönelim

 

nöroloji ve cinsel yönelim

Cinsel yönelim, bir bireyin, cinsellikle ilgili davranışlarını, düşüncelerini ve/veya duygularını kapsayan kişisel veya toplumsal kimliğini ifade eder. İnsanların cinsel yöneliminin gelişiminin nasıl olduğu ve mekanizmaları belirsizliğini sürdürmektedir. Bu konuda ortaya atılan birçok teori kurgusal ve tartışmalıdır. Ama nöroloji bilimindeki gelişmeler sonucu cinsel yönelimle bağlantılı karakteristikler açıklanabilmektedir. Araştırmalar insanların cinsel yönelimiyle ilgili yapısal sinirler bağlantılar, fonksiyonel ve/veya bilişsel ilişkiler keşfetmiş ve gelişimsel teoriler ortaya atmıştır.

{tocify} $title={İçindekiler}

Gelişimsel nöroloji

Cinsel yönelimin gelişimiyle ilgili birçok teori fetüsteki nöral gelişimle ilgilidir. Ortaya atılan faktörler doğum öncesi hormonal etkiyi, annesel bağışıklığı ve gelişimsel dengesizliği açıklamaktadır. Diğer ortaya atılan faktörler cinsel yönelim üstündeki genetik kontrolü içermektedir. Çevresel faktörlerin atipik cinsel yönelimin oluşumundan sorumlu olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur.

Doğum öncesi androjen modeli

Omurgalılardaki beyindeki seksüel dimorfizmlere ve davranışlara neden olarak son on yıldaki hayvan örneklerinde gösterilen steroid yapıda olan androjenlerin etkisi gösterilir. Doğum öncesi androjen modeli fetüsün bu hormonlara maruz kalmasındaki nörogelişimsel etkileri açıklar. 1985’te Geschwind ve Galaburda eşcinsel erkeklerin erken gelişimlerinde yüksek androjen seviyelerine maruz kaldığını, buna bağlı olarak daha az sağ yanlı olmaya eğilimli olduklarını ve yine bu yüzden popülasyona göre aşırı maskülenleşmiş özelliklere sahip olduklarını iddia etmiştir.

Cinsel yönelimin gelişiminde testosteron ve doğum öncesi hormonların rol oynadığını gösteren başka araştırmalar Cloacal Extrophy’ye (kadın ve erkek cinsel organların bölünmesine neden olan bir doğum kusuru) sahip erkek deneklerin gözlenmesini içermektedir. Bu araştırmalar doğum öncesi testosteron dalgalanmalarının cinsel kimlik gelişiminde çok önemli olduğunu destekler. Buna ek olarak hamilelikte beyaz billur tozuna (diethylstilbestrol) maruz kalan annelerin kız bebeklerinin normalden yüksek oranda biseksüel ya da eşcinsel yönelime sahip olduğu gözlenmiştir.

2D;4D parmak oranı

Doğum öncesi maruz kalınan hormonların işaretlerinden biri işaret parmağı uzunluğunun yüzük parmağı uzunluğuna oranıdır. (Erkekler kızlara göre daha düşük 2D;4D oranına sahiptir.) Aşırı derecede androjen hormonuna maruz kalan hastaların (örneğin Congenital Adrenal Hyperplasia’ya sahip kişiler) düşük 2D;4D oranına sahip olması doğum öncesi androjenin 2D;4D oranıyla bağlantılı olduğunu desteklemektedir. Androjen duyarsızlığı sendromuna sahip genetik yapısı XY kişiler tahmin edildiği gibi feminenleşmiş 2D;4D oranına sahiptir. Bu aynı zamanda 2D;4D oranındaki cinsiyet farklılığın Y kromozomunun kendisiyle ilgili olmadığını göstermektedir. Amniyotik sıvıdaki testoronun östrojene oranıyla 2D;4D oranı arasında negatif bir korelasyon vardır.

Bağımsız araştırmalar eşcinsel kadınların daha maskülenleşmiş (daha düşük) 2D;4D oranlarına sahip olduğunu bulmuştur. Eşcinsel erkeklerse hem maskülenleşmiş hem de feminenleşmiş oranlar göstermektedir. Bu bulgular doğum öncesi androjen modelinin insan eşcinselliğinin gelişimiyle bağlantılı olduğunu desteklemektedir.

İşitme sistemi

Merkezi sinir sisteminin işitme hassasiyeti ile ilgili yapılan çalışmalarda eşcinsel ve biseksüel kadınların heteroseksüel kadınlara göre daha maskülenleşmiş uyarılar verdiği bulunmuştur.

Doğum sırası efekti

Araştırmalar eşcinsel erkeklerin daha yüksek oranda büyük erkek kardeşlere sahip olduğunu göstermektedir. Doğum sırası efekti teorisine göre anne her erkek bebek doğurdukça yeni erkek bebeğe karşı bağışıklık kazanmaktadır. Bu da sonraki erkek çocuklarında eşcinsel yönelim görülme ihtimalini arttırmaktadır. Bu mekanizma annenin erkek fetüslerdeki erkeğe özgü antijenlere karşı antierkek antikorlarını üretmesiyle ilgilidir. Bu antikorların fetüsteki erkek beyninin tamamen maskülenleşmesini engellediği ve buna bağlı olarak da maskülenleşmiş cinsel tercihi de engellediği düşünülmektedir. Erkek bebeğin eşcinsel olma ihtimali bir önceki erkek bebeğinkinin yaklaşık %33’ü kadar artmaktadır. Ayrıca araştırmalar doğum sırası efektinin sol yanlı eşcinsel erkekler için geçerli olmadığını göstermektedir. Bu etkinin sadece biyolojik kardeşlerde görülüp üvey veya evlatlık kardeşlerde görülmemesi doğum sırası efekti teorisini desteklemektedir. Eşcinsel kadınlarda doğum sırası efekti görülmemiştir.

Gelişimsel dengesizlik

Sol yanlı olma ihtimali eşcinsel kişilerde artmaktadır. Önceki çalışmaların meta-analizinde eşcinsel erkeklerin sol yanlı olma ihtimalinin heteroseksüel erkeklerinkinin %34’ü kadar daha fazla olduğu, eşcinsel kadınların sol yanlı olma ihtimalininse heteroseksüel kadınlarınkinin neredeyse iki katı (%91) olduğu bulunmuştur. Bu bulgulara dayanarak sağ yanlı olmama durumunun (sol yanlı ya da her iki elinide kullanabilme durumu) gelişimsel dengesizlik ve eşcinsellikle bağlantılı olduğu öne sürülmüştür. Gelişimsel dengesizlik gelişme boyunca çevresel faktörlere, genetik yatkınlığa ve düzensizliklere açık olmakla ilgilidir.

Birkaç araştırma (Mutanski ve meslektaşları, 2002; Lippa, 2003) el yanlılık ve cinsel yönelim arasında ilişki bulsada sonuçlar hala tartışmalıdır.

Yapısal farklılıklar

Son 20 yılda yapılan otopsi ve beyin görüntüleme çalışmalarında heteroseksüel ve eşcinsel kişilerin global yapılarında ve beynin cinsellikle ilgili bölümlerinde farklılıklar bulunmuştur.

Hipotalamus

Hipotalamus üreme davranışlarındaki cinsiyet farklılıklarında rol oynamasıyla bilinir. Kadınların adet döngülerinin gelişmesini sağlar. Ön hipotalamus bölgesi erkek-tipik cinsel davranışı düzenler. Hipotalamusun aynı zamanda cinsel kimlik ve cinsel yönelimle bağlantılı olduğu gözlenmiştir.

Simon LeVay hipotalamus bölgesindeki INAH3’ün cinsiyete göre değil cinsel yönelime göre dimorfik olduğunu bulmuştur. Bu sonuçlar heteroseksüel ve eşcinsel hastaların hipotalamus çekirdeğinin otopsi incelemesi sonucu bulunmuştur.

Bulgular cinsel yönelimin hipotalamus bölgesindeki androjenleri östrojene çeviren önemli bir enzim olan aromatazın aktivitesiyle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Memelilerin preoptic bölgesindeki aromatazın aktivitesi perinatal ve neonatal dönemde yüksek seviyededir. Bu aktivite cinsel farklılıkla bağlantılıdır ve cinsel yönelimin gelişiminde rol oynayan yapısal ve fonksiyonel farklılıkların temeli olabilir.

Ön hipotalamustaki suprakiazmatik çekirdeğin (SCN) cinsel yönelimle bağlantılı olduğu bulunmuştur. Eşcinsel erkeklerdeki suprakiazmatik çekirdeğin arka çekirdeği heteroseksüel erkeklere göre iki kat daha büyük olduğu bulunmuştur. Bu eşcinsel erkeklerin heteroseksüel erkeklere göre daha erken kalkıp daha erken yatağa dönmesinin açıklaması olabilir çünkü SCN insanların günlük ritimlerini düzenlemesiyle de bilinmektedir. Buna benzer olarak fareler üstünde yapılan bir çalışmada aromataz inhibitörüne maruz kalan erkek farelerin çiftleşmede kendilerine partner olarak geç karanlık evrede dişileri erken karanlık evrede ise diğer erkek fareleri tercih ettiği gözlenmiştir. Bu bulgular SCN’in diğer türlerin cinsel yöneliminde de rol oynadığını göstermektedir.

Beyinsel asimetri

Beynin yarımkürelerinin büyüklüğü seksüel olarak dimorfik özelliğe sahiptir. Erkeklerin yarımküreleri genel olarak asimetri gösterirken, kadınlarınki simetri gösterir. Bir MRI çalışmasında eşcinsel erkeklerin yarımkürelerinin heteroseksüel kadınlar gibi simetri gösterdiği, eşcinsel kadınlarınkininse heteroseksüel erkekler gibi asimetri gösterdiği bulunmuştur. Bu bulgular cinsiyete göre atipik özellikler gösteren beyin yapısındaki nörolojik farklılıkların cinsel yönelimle bağlantılı olduğunu göstermektedir.

Önkomissur

Allen ve Gorski önkomissurun eşcinsel erkek ve heteroseksüel kadınlarda heteroseksüel erkeklere göre daha büyük olduğunu bulmuştur. Bu bulgular eşcinsel erkeklerin yarımküreleri arasındaki fonksiyonel bağlantıların daha yüksek olduğunu desteklemektedir ve eşcinsel erkek ve heteroseksüel kadınların heteroseksüel erkeklere göre neden sözlü testlerde daha yüksek fonksiyonel simetri gösterdiklerini açıklamaktadır.

Fonksiyonel farklılıklar

Son yapılan araştırmalarda cinsel yönelimin fonksiyonel ve bilişsel temeli keşfedilmeye başlanmıştır. Özel uyarıcıya karşılık verilen nöral sürecin ve bilişsel görevin cinsel yönelimle bağlantılı olduğu bulunmuştur.

Feromonlara karşı verilen uyarılar

Erkek terindeki testosterondan elde edilen androstadienin (AND) ve hamile kadınların idrarında bulunan östrojene benzeyen estratetraenolinin (EST) insanlardaki feromon olduğu düşünülmektedir. AND ve EST’in kişinin cinsel yönelimine bağlı olarak ön hipotalamustaki nöral devreleri aktivite ettiği gözlenmiştir. Ön hipotalamus üreme fonksiyonların sürecinde rol oynamaktadır ve son kanıtlar ön hipotalamsun cinsel davranış ve cinsel tercihte rol oynayan hormonal ve duyumsal ipuçlarını birleştirmede yardım ettiğini öne sürmektedir.

Son fonksiyonel nörolojik görüntüleme deneylerinde AND’ın heteroseksüel erkeklerin beyninin olfactory bölgesini (koklama duyusuna ait bölge), eşcinsel erkek ve heteroseksüel kadınlarınsa hipotalamus bölgesini aktivite ettiği bulunmuştur. EST’inse eşcinsel erkek ve heteroseksüel kadınların olfactory bölgesini, heteroseksüel erkeklerinse hipotalamus bölgesini aktivite ettiği bulunmuştur. Eşcinsel kadınların beyinlerinin verdiği tepkilerinse heteroseksüel kadınlardan farklı olup heteroseksüel erkeklerinkine bir parça benzediği ama bu benzerliğin heteroseksüel kadınlar ve eşcinsel erkekler arasındaki benzerlik kadar güçlü olmadığı gözlenmiştir.

Fonksiyonel beyinsel asimetri

Cinsel yönelimle ilgili nöral süreçte ve bilişsel görevlerde farklılıklar bulunmuştur. 1997’de Sanders ve Ross-Field doğum öncesi hormonların cinsel yönelimle bağlantılı fonksiyonel beyinsel asimetrilere yol açtığını öne sürmüştür.

Bilişsel görevler seksüel olarak dimorfik olarak bilinir. Kadınların sözlü yeteneklerinin erkeklere göre daha gelişmiş olması indirgenmiş lateralizationla (bir fonksiyonun beynin sağ veya sol yarımküresinde yerleşik olması prensibi), erkeklerin uzaysal görevlerde kadınlara göre daha başarılı olması da belirgenleşmiş lateralizationla bağlantılıdır. Son çalışmalar cinsel yönelimin bu yeteneklere etki ettiğini göstermektedir.

Fonksiyonel beyinsel asimetriyi ölçen Vincent Mekanik Diyagramlar testinde hem eşcinsel erkekler hem heteroseksüel kadınlar heteroseksüel erkeklerden daha düşük skorlar elde etmiştir. Sözel performansı ölçen Wechsler Yetişkin Zeka Ölçeği’nde ise eşcinsel erkekler heteroseksüel erkeklere göre daha yüksek skorlar elde etmiştir. Cinsiyete göre farklı sonuçlar elde edilmesi beklenen birkaç testte de eşcinsel erkeklerle heteroseksüel kadınların sonuçları istatistiksel olarak birbirinden farklılık göstermezken, heteroseksüel erkeklerin sonuçları farklılık göstermiştir.

Başka çalışmalar

Erkek meyve sinekleri üstünde yapılan bir araştırmada erkek meyve sineklerinin beyinlerinin cinsellikle ilgili bölgelerindeki bir gen değiştirelerek eşcinsel davranış göstermesi sağlanmıştır. Genin değişmesiyle beyinleri feminen bir yapıya dönüşen erkek meyve sinekleri diğer sineklerin erkek mi dişi mi olduğunu anlamaya yarayan “feromon” adlı kimyasal kokuları ayırt edememekte, bu yüzden hem dişi hem de diğer erkek meyve sineklere kur yapmaktadır.

2004’teki bir araştırma eşcinsel erkeklerin hipotalamusundaki glikoz metabolizmasının heteroseksüel erkeklere göre önemli ölçüde daha az olduğunu bulmuştur. Prefrontal korteks ve singulat korteks dahil olmak üzere beynin diğer bölgelerinde de ölçülen aktivasyonda da farklılıklar bulunmuştur.

Ayrıca bakınız


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski