çevre ve cinsel yönelim

 

çevre ve cinsel yönelim

Çevre ve cinsel yönelim (İngilizce: environment and sexual orientation) insanların cinsel yöneliminin gelişimindeki olası çevresel faktörleri konu alır. Bazı araştırmacılar çevresel faktörleri hormonal faktörlerden ayırırken diğerleri doğum öncesi hormonlar gibi biyolojik faktörleri çevresel faktörlerin bir parçası olarak görür.

Araştırmalar cinsel yönelimin genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olabileceğini göstermektedir. Amerikan Psikiyatri Birliği bildirisinde “Birçok araştırma genetik, hormonal, gelişimsel, sosyal ve kültürel faktörlerin cinsel yönelim üstündeki etkisini incelemesine rağmen, bilim adamların cinsel yönelimin özel bir faktör ya da faktörler tarafından belirlendiği sonucuna ulaşmasına izin veren bir bulgu yoktur.” demiştir.

Doğum sonrası sosyal çevrenin cinsel yönelim üzerindeki etkisine ilişkin hipotezler, özellikle erkekler için zayıftır. Ebeveynlik veya erken çocukluk deneyimlerinin cinsel yönelimi etkilediğini gösteren önemli bir kanıt yoktur ancak araştırmalar çocuklukta cinsiyet uyumsuzluğu ve eşcinsellik arasında bağlantı kurmuştur.

{tocify} $title={İçindekiler}

Cinsel yönelim kimliği ile karşılaştırıldığında cinsel yönelim

Genellikle cinsel yönelim ve cinsel yönelim kimliği ayırt edilmez, bu da cinsel kimliği doğru bir şekilde değerlendirmeyi etkiler ve cinsel yönelim değişebilse de değişemese de, cinsel yönelim kimliği bir bireyin hayatı boyunca değişebilir ve biyolojik cinsiyet, cinsel davranış veya gerçek cinsel yönelim ile uyumlu olabilir veya olmayabilir. Cinsel yönelim sabittir ve insanların büyük çoğunluğu için değişme ihtimali yoktur ama bazı araştırmalar gösteriyor ki bazı insanlar cinsel yönelimlerinde değişiklik yaşayabilir ve erkeklere göre kadınlarda bunun olması daha muhtemeldir. Amerikan Psikiyatri Birliği, cinsel yönelim (doğuştan gelen çekim) ve cinsel yönelim kimliği (bir kişinin hayatının herhangi bir noktasında değişebilen) arasında ayrım yapar. Bilim insanları ve psikologlar genellikle cinsel yönelimin bir seçim olduğuna inanmazlar.

Amerikan Psikiyatri Birliği, "cinsel yönelim istenildiği zaman değişebilecek bir seçim değildir ve bu cinsel yönelim büyük ihtimalle çevresel, bilişsel ve biyolojik faktörlerin girişik ilişkisinin sonucudur (…) erken yaşta belirlenir (…) (ve kanıtlar gösteriyor ki) biyolojik (genetik veya doğuştan gelen hormonsal) faktörler kişinin cinselliğinde önemli bir rol oynadığını" bildirir. "Cinsel yönelim kimliği, cinsel yönelim değil, psikoterapi, destek grupları ve hayat hadiseleri aracılığıyla değişim gösterdiğini" söylüyorlar. Amerikan Psikiyatri Birliği, bireylerin "yaşamlarında heteroseksüel, gey, lezbiyen veya biseksüel olduklarının farkına varabileceklerini" ve " eşcinselliğin kendi başına bir zihinsel bozukluk olduğu varsayımı üzerine ya da hastanın eşcinsel yönelimini değiştirmesi gerektiğine dair eski varsayımlara dayanarak yapılan " "düzeltici" veya "dönüşüm" terapisi gibi herhangi bir psikiyatrik tedaviye karşı olduklarını" söyler. Bununla birlikte, eşcinsel olumlayıcı psikoterapiyi (gay affirmative psychotherapy) teşvik eder.

Çocukluk dönemindeki cinsiyet uyumsuzluğu

Çocukluk dönemindeki cinsiyet uyumsuzluğu eşcinselliğin en büyük habercisidir. Darly Bem bununla ilgili bazı çocukların diğer cinse özgü aktiviteleri tercih etmesini öne sürmüştür. Toplumsal olarak belirlenmiş cinsiyet rollerine uyum gösteren aktivitelerin tercihi cinsiyet uyumu gösteren çocuğu karşı cinsten kendini daha farklı hissettirmektedir. Ama cinsiyet rollerine uyumsuzluk gösteren aktivitelerin tercihi cinsiyet uyumsuzluğu gösteren çocuğu kendi cinsinden daha farklı hissettirmektedir. Her iki durumda da çocuğun kendini farklı hissettiği cinsiyetle yakınlaşması onda bir fiziksel uyarılmaya neden olacak ve bu fiziksel uyarılma sonra cinsel uyarılmaya dönüşecektir. Araştırmacılar bu uyumsuzluğun genler, doğum öncesi maruz kalınan hormonlar, çocuğun kişiliği, ailenin çocukla ilgilenme şekli ya da diğer çevresel faktörler nedeniyle oluşabileceğini öne sürmektedir. Peter Bearman bir kız ikize sahip olan erkeklerin kendinden büyük bir erkek kardeşe sahip olmadıkça hemcinsine ilgi duyma ihtimalinin 2 kat daha yüksek olduğunu rapor etmiştir. Bulgularının çocukluk ve ergenlik öncesi dönemde daha az cinsiyetleşmiş sosyalizasyonun sonraki hemcinse yapılan romantik tercihleri şekillendirdiğini desteklediğini söylemiştir. Ayrıca, karşı cins ikizlerin ailelerinin onlara daha çok her iki cinse uygun türden muamele yaptığını ama büyük bir erkek kardeşin genç erkek kardeşe onu takip etmesi için daha cinsiyetleşmiş bir mekanizma kurduğunu öne sürmüştür. Hemcinse ilgi duyduğunu rapor eden ergenlerin oranı eşcinsel deneyim yaşadıklarını rapor edenlerden önemli ölçüde daha yüksektir. İlgiye ek olarak fırsatın da var olması gerekir. Çünkü fırsat sosyal olarak yapılandırılmıştır. Sosyal etkilerin davranışa olan etkisi ilgiye göre daha güçlü olmalıdır. Olası sosyalizasyon deneyimleri arzuyu şekillendirebilir ama yetişkinlikteki cinsel yönelimi şekillendirmez. İlgiden davranışa giden yolda genetik etkilerin rol oynaması muhtemeldir.

Ailesel etkiler

Araştırmacılar gay erkeklerin gay olmayan erkeklere göre daha az sevecen daha çok reddedici babalara sahip olduklarını ve anneleriyle daha yakın bir ilişki kurduklarını bulmuştur. Bazı araştırmacılar bunun çocuklukta yaşanan ailesel deneyimlerin eşcinsellik için önemli bir belirleyici olduğunu ya da ailenin cinsiyet uyumsuzluğu gösteren çocuğa davranış şeklinin farklılığını gösterdiğini düşünmüştür. Michael Ruse iki olasılığında farklı durumlarda doğru olabileceğini öne sürmüştür. 2000’de Amerika’da yapılan bir ikiz çalışması ailesel faktörlerin (bu faktörler kısmen genetik olabilir) cinsel yönelime etki ettiğini bulmuştur.

Araştırmacılar aynı zamanda eşcinsel erkeklerin eşcinsel kadınlara göre eşcinsel kadınlarında heteroseksüel erkeklere göre önemli ölçüde daha fazla kardeşe sahip olduklarını bulmuştur. 2006’da Danimarka’da yapılan bir araştırma heteroseksüel evlilik yapanlarla eşcinsel evlilik yapan kişileri incelemiştir. Genç anne ve babaya sahip olmak, anne ve babanın arasındaki yaş farkının az olması, aileyle olan ilişkinin dengeli olması, fazla kardeşe sahip olmak, doğum sırası (kaçıncı kardeş olduğu) sayısının yüksek olması kişinin heteroseksüel evlilik yapma ihtimalini önemli ölçüde arttırmaktadır. Anne ve babası boşanan çocukların heteroseksüel evlilik yapma ihtimali daha düşüktür. Yaşlı bir anneye sahip olmak, anne ve babanın boşanmış olması, babanın yokluğu ve en genç çocuk olma erkeklerin eşcinsel evlilik yapma ihtimalini arttırmaktadır. Ergenlik dönemindeyken annenin ölümü, tek çocuk, en genç çocuk ya da tek kız çocuk olmak kadınların eşcinsel evlilik yapma ihtimalini arttırmaktadır.

Doğum sırası efekti

    Ana Makale: Doğum sırası ve erkeklerin cinsel yönelimi

Birkaç araştırmaya göre her büyük erkek kardeş erkeğin eşcinsel yönelim geliştirme ihtimalini bir öncekinin yüzde %28-48’i kadar arttırmaktadır. Çoğu araştırmacı bunu doğum öncesi hormonlar gibi doğum öncesi çevresel faktörlere bağlamıştır. McConaghy (2006) doğum sırası efektiyle eşcinsel hisler arasında bir ilişki bulamamış, efektin biyolojik nedenli değil sosyal süreçle ilgisi olduğu sonucuna gitmiştir.

Şehirleşme

Amerika’da Cinselliğin Sosyal Organizasyonu eşcinsellikle şehirleşme arasında pozitif bir korelasyon bulmuştur. Korelasyonun erkeklerde kadınlara göre daha güçlü olduğu gözlenmiştir. Büyük şehirlerin eşcinsel ilginin gelişiminde ve ifade edilmesinde uyumlu bir çevre sunabildiği öne sürülmüştür.

Danimarka’da şehirde doğan insanlar kırsal kesimde doğan insanlara göre önemli ölçüde daha az heteroseksüel daha çok eşcinsel evlilik yapmaktadır.

Kültürel etkiler

Antropologlar en iyi avcıları diğer erkelerden ayırmayan ya da onları ödüllendirmeyen diğerlerine nazaran daha az rekabetçi olan ilkçağdaki kültürlerde hemen hemen hiç eşcinselliğe rastlanmadığını gözlemlemiştir. Miron Baron “Asurlular, Eski Yunan ve Romalılar eşcinselliğe karşı daha çok toleranslıydı. Eşcinsel davranışlar açık olarak uygulanıyordu ve yaygınlığı yüksekti. Cinsel modeller toplumun beklentilerinin bir ürünüdür. Değişen kültürel normlara karşılık olarak yalnızca genetik özelliğin yaygınlığında değişme tahmin etmek zor olurdu.” demiştir. Bu hipotez daha önceden Richard Burton tarafından ortaya atılmıştır.

Amerika’da kadınların diğer kadınlara olan ilgisinde bir artış yaşanmıştır. Susan Bordo bir tabu ortadan kalktığında ya da tabunun etkisi azaldığında bunun kişilere cinsel yönelimlerini keşfetme ve ifade etme şansı verdiğini iddia etmiştir.

Ayrıca bakınız


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski