İslam'da kadın

İslam toplumlarında kadının durumunu, İslam dininin kurallarının yanı sıra sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu sebeple İslam dünyasında kadının her yerde ve her dönemde aynı konumda olduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca şeriat hukukuna göre aynı toplum içindeki esire veya cariye kadınlar ile hür kadınların hak-sorumlulukları ve giyim kuralları birbirinden farklı şekilde düzenlenmiştir.

Söz konusu sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirasının getirdiği anlayış farklarının bir sonucu olarak; örneğin kimi İslam toplumlarında kadınlar iş ve ticaret hayatında aktif olarak yer alırken, kimi geçmiş ve günümüz İslam toplumlarında ise kadınların çarşıya ve pazara kendi başlarına çıkması uygun görülmez; kadınlar ile ancak bir perde veya geleneksel mimaride görülen kafes arkasından konuşulur ve kadından kaba bir ses tonu ile konuşması beklenir. Günümüzde kadın eğitimine ve onun sosyal hayata katılımına şiddetle karşı çıkan köktendinci terör örgütleri İslam dünyasında varlığını sürdürmekte, eğitim kurumlarına ve özellikle kız öğrencilere karşı saldırılar düzenlemektedirler. (Bakınız: Taliban, Boko Haram, Malala Yusufzay)

Osman Hamdi Bey - Kur'an Okuyan Kız tablosu
Ünlü Osmanlı ressamı Osman Hamdi Bey'in "Kur'an Okuyan Kız" tablosu (1880)

İslam'da kadın hakları konusunda Müslümanlar arasında birbirinin tam aksi iki farklı eğilim görülür. Bunlardan biri, İslam'ın kadını en yüksek mertebeye oturttuğu, kadınlara bütün haklarını verdiği şeklinde iken; diğeri ise Kur'an'ı ataerkil Arap toplumunun önyargılarını yansıtan, kadınları ikinci sınıf bir konuma hapseden bir metin olarak algılayanların tutumudur.

{tocify} $title={İçindekiler}

Dinî kaynaklarda kadın

Kadınlarla ilgili bazı Kur'an ayetleri ve hadisler şöyledir:

Allah'ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Saliha kadınlar Allah'a itaatkârdır; Allah'ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. (Kur'an, Nisa Suresi, 34)

Malala Yusufzay
Pakistanlı aktivist Malala Yusufzay, kadınların eğitimi konusundaki gayretli çalışmaları nedeniyle 2014 yılında, henüz 17 yaşındayken Nobel Barış Ödülü'nün sahibi olmuş ve Nobel Ödülü'nü kazanan en genç kişi olmuştur.

Nisa Suresi'nin 34. ayetinde geçen dövmek ifadesi, özellikle çağımızda, kadın hakları ve insanlık değeri yönlerinden önemli bir tartışma konusu olmuştur. İslam kaynaklarında, eski tefsirciler arasında bunun câiz olmadığını ileri sürenlerin bulunduğu görülmektedir. İslam yorumlarına göre, dövme tedbiri ve hükmünün bu ayet dışındaki en önemli dayanağı hadislerdir. Bu hadislerin daha sahih ve sağlam olanlarında Muhammed, kadınların dövülmesini menetmekte, eşlerini dövenlere "hayırsız" demektedir. Bu ayetin ise esasen Araplarda âdet haline gelmiş olan kadın dövme eylemine Muhammed'in olumsuz bakışını ve bunu ortadan kaldırma iradesini anlattığı söylenmektedir. Bazı tefsircilere göre ise buradaki vurma eylemi tamamen sembolik ve metaforiktir.

Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa artık ona hakkaniyetle uymalı ve diyeti ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici bir azap vardır. (Kur'an, Bakara Suresi, 178)

Eğer yetimlerin hakkına riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız ise tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır. (Kur'an, Nisa Suresi, 3)

Kadınlar hakkında hayır tavsiye ediniz. Çünkü kadın, eğri “kaburga kemiği”nden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı, en üst tarafıdır. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın, hali üzerinde bırakırsan öyle kalır.” (Hadis - Buhârî, Müslim, Tirmizî)

Ödüllendirilme ve ödül hakkında ise şöyle ayetler bulunmaktadır:

Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz. (Nahl Suresi, 97)

Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç (yaşıt) kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. (Nebe' Suresi, 31-34)

Kendileri ve eşleri, gölgeler altında, koltuklara kurulup yaslanırlar. (Yasin Suresi, 56)

Yanlarında, bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır. (Saffat Suresi, 48)

Endonezya'nın Lombok kentinde canlı müzik eşliğinde bir gelin alayı
Endonezya'nın Lombok kentinde canlı müzik eşliğinde bir gelin alayı. Endonezya Ulusal İstatistik Bürosu'na göre, kadınlar için ortalama evlenme yaşı 2010 yılında 22,3'tü; burada 1970 ortalaması olan 19'a göre artış görülüyor.

Muhammed, Miraç esnasında cehennemde çengellere asılmış alaycı kadınları görüyor
15. yüzyıla ait bir minyatürde Peygamber Muhammed, Miraç esnasında cehennemde çengellere asılmış alaycı kadınları görüyor. Miraç hadislerine göre cehennemliklerin çoğu kadındır.

Toplumsal konumu

İslam'da Kur'an ve Peygamber aracılığı ile verilmiş bilgi ve öğütler, İslam ülkelerinin her birinde farklı şekillerde anlaşılıp uygulanmıştır ve farklı İslam toplumlarındaki kadınların konumunu yalnız din kuralları değil, aynı zamanda sosyal ve siyasî çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu yüzden de farklı İslam toplumlarında ve farklı tarihsel dönemlerde kadının konumu değişiklik gösterir.

Camide kadınlara özel bir mescit
Camide kadınlara özel bir mescit

İslam dininden bağımsız olarak dünya geneline bakıldığında, kadınlar pek çok alanda dezavantajlı bir cins iken; bazı Müslüman toplumlarda kadınların sosyal hayata katılımına dair kısıtlamaların daha fazla olduğu görülmüştür. Şeriat kurallarının uygulandığı bazı İslam ülkelerinde hicap ve tesettür kuralları çerçevesinde kadınların bir erkek yakınları olmadan sosyal yaşama katılmaları, yalnız başlarına seyahat etmeleri engellenir; günlük yaşamdaki birçok faaliyet için erkeklerden izin almaları beklenir. İtaatsiz kadını eşinin veya babasının dövmesinin dinen caiz olduğu düşüncesinden ötürü bazı İslam toplumlarında devletin aile içi şiddete müdahale etmediği görülür.

Kur'an ve hadislerdeki örtünme ile ilgili ifadeleri, bazı anlayışlar kadının yüzü ve elleri dışında, bazıları ise yüzü ve elleri dahil tüm vücudunu kapsayan bir emir olarak anlamışlar ve kabul etmişlerdir ve bu anlayış doğrultusunda da kadınların örtünmesi kimi ülkelerde yasayla zorunlu kılınmıştır.

Cariye
Cariye (Boston Halk Kütüphanesi)

Savaşlarda esir olarak alınan kadınların durumu, insan hakları açısından kritik bir meseledir. Geleneksel Kur'an yorumlarına göre bu kadınlar, alınıp satılan cariyeler ile eşit ve ganimet olarak mülk edinilmiş kadınlardır. Bu kadınların başkaları ile nikahlı olup olmadıkları göz önüne alınmaz ve diğer edinilen kadınlar gibi hak sahipleri (savaşçılar veya bunları satın alanlar) tarafından bedenleri üzerinde rızaları alınmadan cinsel ilişkilerde bulunulabilir. Kur'an'da kişinin, eşleriyle veya malı mülkü yettiği kadar himayesi altında bulunan cariyelerle nikâh dışında yaptığı cinsî ilişkilerden ötürü günaha girmediği ifade edilir:

Müminler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. (Kur'an, Mü'minun Suresi, 1-7)

Hukuki statü

    Ana madde: Şeriat

Şahitlikler

Had cezaları (silahlı gasp, yol kesme ve eşkıyalık gibi suçları işleyenlerin öldürülmesi, asılması, sürgün edilmesi; sopa vurma cezası vb.) gerektiren suçların ispat edilmesinde, vasiyet ve boşanma davalarında kadınların şahitlikleri geçersizdir. Diğer konularda en az bir tane erkek bulunması koşuluyla 1 erkek + 2 kadın şeklinde kadınların şahitliği kabul edilmiştir.

Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip, bunu adaletle yazsın. Kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; Rabbi olan Allah'tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik, yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun, vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur... (Kur'an, Bakara Suresi, 282)

Kur'an'ın 4. suresi olan Nisa Suresi'nin adında geçen nisa sözcüğü "kadınlar" anlamına gelir
Kur'an'ın 4. suresi olan Nisa Suresi'nin adında geçen nisa sözcüğü "kadınlar" anlamına gelir. Sure, özellikle kadın haklarından, onların hukuki ve sosyal yerinden bahsettiği için bu adı almıştır.

Bir erkeğin yerine ancak iki kadının şahitliğinin denk tutulması; alışveriş, borç ve katlı faiz (riba) hakkındaki öğütleri içeren ayetler arasında geçmektedir. İlgili ayete göre, birbirlerinden vadeli olarak borç alanlar ve verenler bu borcu mutlaka yazdırmalıdırlar. Yazma sırasında iki erkek şahit bulundurulur. Ayete göre erkek şahit bulunmazsa, üzerinde anlaşmaya varılacak herhangi bir erkek ile kadın da olabilmektedir. Ancak bu ifade genelleştirilerek, İslam hukukçuları bütün alanlarda bir erkeğin şahitliğine iki kadının şahitliğini denk tutmuşlardır.

Suç ve ceza

Kısas ilkesi, eski toplumlarda suç işleyen kişinin veya ait olduğu kabilenin işlenen suça eş değer bir şekilde cezalandırılması anlamına gelmekteydi. Yani göze göz, dişe diş, kulağa kulak ve cana karşılık can. Eski toplumlarda bireysel sorumluluk ilkesi bulunmadığı için, suçlu yerine bir başkası, örneğin en yakın akrabası cezalandırılabilirdi. Çoğu zaman, fiilin bilerek bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilir, her can için bir can veya kan bedeli alınırdı.

Kısas ilkesi, İslam öncesi Arap toplumunda kabileler arasında süregiden savaşların çözümü için kullanılırdı. Kan döküldüğünde kısas, aşiret misillemesi şeklinde gerçekleşir; katil bulunamazsa yakın bir akraba öldürülebilir veya daha az onurlu bir ikame olarak kan bedeli (diyet) alınırdı. Ayrıca kısas, toplumsal denklik şartı üzerinden yürütülür; öldürülen kişinin erkek-kadın, hür-köle, seçkin ya da sıradan olması göz önüne alınarak, katilin aşiretinden öldürülene denk birisi infaz edilirdi. Örneğin köleye karşılık ancak bir köle, kadına karşılık bir kadın öldürülebilirdi. Kısasta sosyal denklik şartı, alt sınıfta bulunan bir kişinin üst sınıftan birini öldürmesi durumunda kısasın uygulanacağı, üst sınıftan birinin alt sınıftan birini öldürmesi durumunda kısas uygulanamayacağı, ancak "kan bedeli" ödenebileceği anlamına gelmektedir.

Kısasta toplumsal denklik şartı ve kan bedeli ödemesi, Bakara Suresi'nin 178. ayetinde açıkça ifade edilmiştir:

Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa artık ona hakkaniyetle uymalı ve diyeti ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici bir azap vardır. (Bakara Suresi, 178)

Sosyal düzen

İbadetler

Geleneksel İslam'da kadınlar, birbirlerine imamlık yaparak cemaatle namaz kılabilir. Erkek-kadın birlikte namaz kılacağı zaman, kadınlar erkeklerin arkasında saf tutar ve namaz bu şekilde kılınır. Geleneksel düşüncede kadınlar cuma, bayram ve cenaze gibi cemaatle icra edilen ibadetlerden de muaf tutulurlar. Fakat kadınlara cuma namazının farz olduğunu düşünen bazı çevreler de vardır. Bu da Cum'a Suresi'nin 9. ayetinde cuma namazından bahsedilirken kullanılan Ey iman edenler! sözüne dayandırılır.

Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cum'a Suresi, 9)

Ramazan Bayramı'nda dua eden kadınlar
Irak'ın Necef kentinde, Ramazan Bayramı'nda dua eden kadınlar.

Mali haklar

Miras paylaşımı, Nisa Suresi'nin 11, 12 ve 179. ayetlerinde konu edilmiştir. Buna göre erkeklere mirastan kadınlara göre 2 kat hisse verilir.

Mirasçıların paylar toplamının paydalar toplamından yüksek olması konusunda avliyye ve tam tersi durumlarda reddiyye yöntemleri kullanılır. Müslüman olmayanlarca eleştiri konusu da yapılan pay-payda eşitsizliği, İslam'ın erken dönemlerinde Müslümanlarca tartışılmış ve iki yaklaşım öne çıkmıştır. İbn Abbas, bu durumda bazı pay sahiplerinin (kız kardeşler) düşük önceliğe sahip olup sadece diğerlerinden arta kalanı almasını önerirken, geri kalan çoğunluk tüm hisselerin orantılı olarak azaltılarak herkesin pay almasını savunmuştur.

Ticari işlemleri erkekler hangi şartlarla yapabiliyorsa kadınlar da o şartlarda yapabilirler. Hukukçuların büyük çoğunluğuna göre tam ehliyetli (âkıl -bâliğ- reşîd) olmak şartıyla kadınlar kendi aleyhlerine olan bağış ve vakıf gibi işlemleri de serbestçe yapabilirler. Uygulamada ise pek çok İslam toplumunda kadınların kendilerine ait mallar üzerindeki tasarruf hak ve yetkisinin çok defa onların rızâları söz konusu olmaksızın babaları veya kocaları tarafından kullanıldığı kanaati yaygınlık kazanmıştır.

Evlilik

    Ana maddeler: Muhammed'in evlilikleri, Cariye ve Evlenme yaşı

Kur'an'da erkek evliliği ile ilgili ucu açık ifadenin (Nisa: 3) klasik Sünni anlayışında hadis rivayetleri kullanılarak sınırlandırılmasıyla erkeklerin en fazla 4'e kadar hür kadınla aynı anda evli olabileceğine karar verilir ve evlilik sayısı için üst limit belirlenir. Ancak İmamiye ve Zahiri mezhepleri bu sınırlamayı kabul etmeyerek üst sınırı 9 olarak kabul etmişlerdir. İmamiye mezhebi açısından 12 imamdan biri olan Muhammed'in torunu Hasan bin Ali'nin evlilikleri ve boşanmaları göz önüne alındığında durum daha karmaşık bir görüntü kazanmaktadır.

Erkeğin çok eşliliğine karşın, kadınlar İslam'da aynı anda tek erkekle evlilik yapabilmektedir.

Şeriat anlayışında köle ve cariyeler mal statüsünde kabul edildikleri için onlara ilişkin hükümler farklıdır. Onlara nikâh yapılmaz. Sınırsız olarak alınır, satılır, hediye edilebilir, kiralanabilir, ortak kullanılabilirler; sahiplerinin ölümü durumunda da mirasçılarına kalırlar.

Mutsuz bir kadın, kadıya kocasının iktidarsızlığını şikayet ediyor
Mutsuz bir kadın, kadıya kocasının iktidarsızlığını şikayet ediyor. (18. yüzyıldan kalma bir Osmanlı minyatürü)

Evlilik yaşı

İslam'a göre çiftlerin evlenmeleri için evlenme çağına, yani ergenlik çağına (bulûğ) girmiş olmaları gerekir. Ancak bu durum evlenmek için yeterli değildir. Buradaki ölçü, çocuğun hükmen ergen olup belli bir azami yaş sınırına ulaşmasıdır. Ebu Hanife'ye göre erkek 18, kız 17 yaşını doldurunca, İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre ise erkek-kız ayırımı olmaksızın çocuk 15 yaşını tamamlayınca, fiilen erip ermediğine bakılmaksızın hükmen ergenliğe ermiş sayılır ve evlenebilir. Bu konu hakkında başka çeşitli görüşler de vardır. İranî anlayış (Şii) ise evlenme için bir alt sınır getirmemektedir.

İranlı siyasetçi ve Şii din adamı Ruhullah Humeyni'nin yazmış olduğu Tahrir el-Vesile eserinin 2. cildinin 241. sayfasında yer alan Mesele 12'de, "Daimi veya gayri-daimi nikâh ile 9 yaşından önce eş ile cima (cinsel ilişkide bulunmak) caiz değildir. Lakin diğer faydalanmaların; şehvetle el atmanın, sarılmanın veya tefhiz etmenin sakıncası yoktur. Hatta emzikteki olsa bile." ifadesi yer almaktadır. Humeyni'nin bu söylemine birçok Sünni alim karşı çıkmaktadır.

Araştırmacı Edip Yüksel, Humeyni'nin Tahrir-el Vesile isimli kitabında yer alan bu ifadelerin aslında çok daha ağır ifadeler içerdiğini, ancak bu ifadelerin sonraki basımlarda yukarıda verilen ifadelerle değiştirildiği notunu düşer. (Bakınız: Nikâh ve Mut'a nikâhı)

Evlilik kararı ve boşanma yetkisi

Hanefîler ve Caferîler’in dışındaki mezheplerce yetişkin kadının evlenme ehliyetine sınırlama getirildiği (velisinin, büyüğünün rızası şartıyla) görülür. Bu mezheplere göre kadın, bir velinin vesayeti altıdadır ve kendi kendisinin velisi olamamaktadır. Bu durum, bir yandan Arap toplumundaki ataerkil geleneğin fıkhî yorumlara yansımasının, öte yandan dönemin şartları içinde kadınları koruma arzusunun doğurduğu bir sonuç olarak değerlendirilebilir.

İslam'da evlilik, boşanmada erkeğin iradesini ön plana çıkaran, karşılıklı rıza ve mahkeme kararı ile de sona erdirilebilen rızai bir akit olarak değerlendirilmiştir. Kur'an'a göre evlenme en az iki şahit huzurunda olacağı gibi, boşanma da en az iki şahit huzurunda olmalıdır. Uygulamada ise erkek, karısına "Boş ol" dedi mi, iki şahit gerekmeden boşanma gerçekleşebilmiştir.

Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. (Kur'an, Talâk Suresi, 2)

Nisa Suresi'nin 3. ayetine dayandırılan nikâh hükümlerine göre, bir erkek gücü yetiyorsa aynı anda esir ve cariyelerden sınırsız olarak, ayrıca ayette bir üst limit ifadesi bulunmamasına rağmen genel anlayışa göre hür olanlardan en fazla 4 kadınla evlenebilir. Ancak ilgili ayet, hür kadınlarla evlenmeyi veya cariyelerle birlikte olmayı şartlara bağlamaktadır: Yetimlerin hakkına uyulmasından korkulursa hür kadınlarla evlenmeyi, haksızlık edilmesinden korkulursa ise cariyelerle yetinmeyi söyler.

Eğer yetimlerin hakkına riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız ise tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır. (Kur'an, Nisa Suresi, 3)

İslam'a göre kadın, aynı anda tek bir erkekle evli olabilir. Kur'an ve hadislerde evlilik için alt veya üst yaş sınırı belirtilmemiştir. Ancak bazı çevreler, fıkıh teorisi açısından bir bebeğin bile veya 150 yaşındaki bir insanın bile evlenebileceğine hükmetmişlerdir. Bununla birlikte, evlilik hayatında problem olabilecek derecedeki yaş farklılıklarına kefâet (denklik) açısından dikkat edilmesi de söylenir.

İslam'da çok eşli evliliklere izin verilmesinin öksüz kızlara muamelede karşılaşılan problemler çerçevesinde verildiği düşünülür. Kimi yorumcular, çok eşliliğin erkeğin vicdanına bırakıldığı; kimileri de geçici ve sınırlı bir gaye için olduğu görüşünü benimsemiştir.

Çocuk evlilikleri

İslam hukukunda evlenmek için alt sınırı belirleyen bir yaş belirtilmemiş, genel kabul olarak "ergenliğin" (bulûğ) başlangıcı esas alınmıştır. Ebu Hanife'ye göre erkek 18, kız ise 17 yaşını doldurunca, İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre ise erkek-kız ayırımı olmaksızın çocuk 15 yaşını tamamlayınca, fiilen erip ermediğine bakılmaksızın hükmen ergenliğe ermiş sayılır ve evlenebilir.

Bununla birlikte, bulûğa ermemiş olan küçük kızların güvenlik, uygun bir adayı kaçırmama gibi sebeplerle velileri tarafından evlendirilebileceklerine dair görüşler de mevcuttur. Küçük kızları nikahlamanın, kabile ve göçebe hayatında kız çocuklarının güvenliğine yönelik bir uygulama olduğu düşünülür.

Kadın sünneti

    Ana madde: Kadın sünneti

Klitoris kesimi, Afrika'nın büyük bir kısmında uygulanmaktaysa da türleri ve yaygınlığı bölgelere göre farklılıklar göstermektedir. Ritüel olarak yapılan bu uygulama, Afrika, Asya ve Orta Doğu’da bazı ülkelerde ya da ülke içindeki bazı topluluklarda görülür. UNICEF'in 2016 yılı tahminlerine göre 27 Afrika ülkesi, Endonezya, Irak Kürdistan Bölgesi ve Yemen olmak üzere 30 ülkede 200 milyon sünnetli kadın yaşamaktadır.

Afrika dışında sınırlı olsa da, Batı Asya'da Suriye, Irak ve İran'da da rastlanmaktadır. Güneydoğu Asya ülkelerinden Hindistan, Endonezya ve Malezya'da ise ritüel amaçlı, genital bölgeyi çizerek kan akıtma şeklinde uygulanmasına rastlanabilmektedir.

İslam dininde klitoris kesiminin yeri için temel dayanak olarak Ebu Davud'da yer alan bir hadis gösterilmektedir. Ancak Ebu Davud, kitabında bu hadisin rivayet zincirinde kopukluklar olduğunu ve zayıf olduğunu da belirtmiştir.

"Dünya Müslüman Ulemalar Birliği" genel sekreteri ve Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi üyesi Dr. Muhammed Salim Al-Awa, klitoris kesiminin İslam'da yeri olmadığını söyler ve zayıf bir hadise dayanarak böyle bir hüküm verilmesini reddeder.

Klitoris kesiminin Afrika'daki tahminî uygulanma alanı ve oranları haritası
Klitoris kesiminin Afrika'daki tahminî uygulanma alanı ve oranları haritası

Sosyal durumla ilgili yorumlar

    Ana maddeler: Tesettür, Hicap ve Başörtüsü

Kur'an'ın, kadın ile erkeği insan olmaları bakımından eşit, rolleri yönüyle de birbirini tamamlayan varlıklar olarak kabul ettiği, ancak kadın anlayışının zamanla değişerek dinin özüne ters yorum, tefsir ve rivayetlerin İslam toplumlarında kadınların geri kalmışlığı sorununun ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Bunun için Kur'an'da kadın ve erkek cinsi için "insanlar" ifadesinin kullanılması (İbrahim: 1) kanıt olarak gösterilir.

İslam'da kadınların erkeklere liderlik (devlet başkanlığı, imamlık, peygamberlik vb.) yapamayacağına dair rivayetler ve düşünceler bulunur. Bu düşüncelerin kaynağı, "Yöneticileriniz hayırlılarınız, zenginleriniz cömertleriniz olduğu, işleriniz de aranızda danışarak görüldüğü sürece yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır. Ancak yöneticileriniz şerirleriniz, zenginleriniz cimrileriniz olduğu, işleriniz de kadınlara kaldığı zaman yerin altı sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır." şeklindeki bir hadistir.

Bu hadisten yola çıkarak kadınların kesinlikle yönetici olamayacaklarını söyleyen anlayışların yanında, hadisin senedinde bulunan Salih bin Beşîr hakkında İslam âlimlerinin ittifak halinde olumsuz şeyler söylemesinin bu hadisi senet itibarıyla delil olarak kullanılmayacak kadar "zayıf" bir konuma düşürdüğünü ifade eden görüşler de vardır. Hadis metnindeki "… Yöneticileriniz şerirleriniz, zenginleriniz cimrileriniz olduğu, işleriniz de kadınlara kaldığı zaman yerin altı sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır." kısmının sonradan ilave edildiğini, Kur'an'da Belkıs kıssasında nötr ifadeler kullanılmasının bunu kanıtladığını ve kadının devlet başkanı olmasının sorun oluşturmadığını ifade eden görüşler de ileri sürülmüştür.

Geleneksel anlayıştakiler tarafından İslam hukukunda kadının yasama, yürütme ve yargıya ait başkanlıklara seçilebilmesi, kadın için bir hak olarak kabul edilmez. Kadın liderlik konusunda kısıtlayıcı görüşlere rağmen 1980'li yıllardan itibaren İslam dünyasında Müslüman kadın liderlerin hareketliliği özellikle Orta Doğu; Kuzey, Doğu, Batı ve Güney Afrika; Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya bölgelerinde ve Avrupa ile Kuzey Amerika'da artmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır.

Cemel Savaşı
Dördüncü İslam halifesi Ali'nin birlikleri ile Peygamber Muhammed'in karısı Aişe tarafından toplanan karşıt ordu arasındaki bir karşılaşma olan Cemel Savaşı'nı (656) tasvir eden 15. yüzyıl Pers minyatürü. Ali'nin buradaki zaferinin ardından Aişe siyasetten çekildi. Gelenekçiler bu olayı, kadınların aktif bir siyasi rol oynamaması gerektiğini savunmak için kullanırken, modernistler ise aynı olayı İslami gelenekte cinsiyet eşitliği olduğunu savunmak için kullandılar.

İslam'da kadına bakışa dair modern yaklaşımlar

İslam toplumlarında kadına bakış konulu yazı ve tartışmalarda ortaya konan birbirinden farklı görüşler vardır.

"İslam, kadın-erkek ayrımı yapmaz, aksine kadının değerini yükseltir." görüşünde olan kimi yazarlar, İslam öncesi toplumların bazılarında kadınların felaketin habercisi olarak görüldüğünü, insan olup olmadığının dahi tartışıldığını gösteren bazı belgelerden yola çıkmıştır. Bu görüştekiler Kur'an'ın yazıldığı dönemde, İslam inancını benimseyen toplumlarda kadınlar için o günün şartlarına göre çok önemli iyileştirmeler yapıldığını vurgular ve İslam'ın kadın-erkek eşitliğini esas aldığını kabul eder. Kur'an'da genel durumdan bahsedilirken muhatap olarak hem kadının hem de erkeğin alınması, bu görüşü benimseyenler tarafından toplumda kadın ve erkeğin yerini eşitlemeye yönelik bir adım olarak değerlendirilmiştir.

Ürdün Kraliçesi Raniya el-Abdullah
Ürdün Kraliçesi Raniya el-Abdullah, İslam dünyasının en yüksek profilli eğitim kampanyacılarından biridir. 2013 yılında kurulan vakfı, çevrimiçi öğrenme platformu Edraak.org da dahil olmak üzere bir dizi eğitim programı geliştiriyor.

"İslam, erkek egemen bir toplum öngörmektedir." görüşünü benimseyenler ise, İslam'ın kadını Tanrı'nın erkek kullarına bir armağanı, dolayısıyla da ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğünü, köleleştirdiğini ifade etmişlerdir.

"İslam'ın kadına tanıdığı haklar, ataerkil toplumlarda uygulamaya geçirilmiyor." şeklindeki üçüncü diğer görüşü benimseyenler ise, Kur'an ve sünnetin kadına haklar tanıdığını, ancak bu hakların, erkeklerin hakim olduğu toplum düzeni nedeniyle hayata geçirilmediğini savunmuştur. Bu görüşte olanlar; İslam dininin kadınlara sağladığı hak ve özgürlüklerin erkek din görevlileri tarafından sansürlendiği ya da yanlış yorumlandığını, kadınların bu yüzden din adına baskı altına alındığını iddia etmiştir. Aynı durumun diğer din ve kültürlerde de görüldüğü öne sürülür. Mısırlı yazar Nevâl es-Saadavi'ye göre "Tüm semavi dinler erkek hâkimiyeti üzerine kurulmuştur; çünkü onların yapılandığı topraklarda hep ataerkil toplumlar yaşamıştı.".

Fatma Mernissi
Faslı feminist yazar Fatma Mernissi (2004)

20. yüzyılın sonlarına doğru bazı Müslüman entelektüel kadınlar, İslam'daki kadın sorununu, Batılı feminist söylemi de dikkate alarak farklı üslup ve söylemlerle tartıştılar. Kur'an'ı kadın bakış açısıyla tefsir etme denemesine girişen ABD'li yazar Amina Wadud, "İslam hafızası"na başvurulurken neden kadınlara erkeklerle eşit hakların tanınmadığı bir hafızanın seçildiğini sorgulayan Faslı yazar Fatma Mernissi, ayetlerdeki kadın imgesini felsefî terimler çerçevesinde ve ataerkil söylemin dışında ele alan Türk yazar Hafsa Fidan, bu kadınlara örnektir.

Türk ilahiyatçı Abdulaziz Bayındır, şu ifadeleri kullanmıştır:

Kur'an-ı Kerim'de kadına karşı pozitif bir korumacılık vardır. Fakat maalesef tarih içerisinde bu, neredeyse yok olmuştur. Mesela Kur'an-ı Kerim kadına boşama hakkı verdiği halde sonradan bu hak elinden alınmıştır. Erkeğin boşama hakkı çok sıkı kurallara bağlı olmasına rağmen bu kuralsız bir hale getirilmiştir. Evlenmede kadının eş seçme hürriyeti olduğu halde Şâfi, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde bakire bir kızın eş seçme hürriyeti yoktur. Babası istediği kişiye verir. Hanefi mezhebinde de kız kaçırılabilir, bu şekilde zorla nikâh kıyılabilir.

Tarihsel dönemlere göre İslam toplumunda kadın

İslam'ın doğuşu

İslamî literatürün Cahiliye Dönemi olarak tanımladığı İslam öncesi dönem hakkında, Arap toplumunda sosyal yapıda genellikle kadına erkekten daha az değer verildiği, ancak sosyal konum ve başarıları ile ön plana çıkmış kadınların da var olduğu bilinmektedir.

İslam'ın erken döneminde siyaset, savaş ve ilim konularında erkeklerin yanı başında yer alan kadınlar vardı. Kadın sahabelerin gerek günlük namazlara, gerekse cuma ve bayram namazlarına katıldıkları bilinmektedir. Peygamber Muhammed döneminde, Medine'de kadınlar günlük hayatta birçok mesleği icra etmekteydi. Bunların çoğunluğu kadınların fıtratları ile doğru orantılı ve toplumda kadınların yapmalarının daha uygun olduğu meslekler olduğu gibi, kadınların yapmasının günümüzde dahi bazı insanları şaşırttığı meslekler de bunlar içerisinde bulunmaktadır. Bunlar arasında ticaret, terzilik, dericilik, dokuma gibi alanlar ön plana çıkardı. Hatta devlet ve kamu işlerinde görev alan, savaşlara katılıp hemşirelik yapan, diğer sağlık sektörlerinde çalışan kadınlar da bulunmaktaydı. Ayrıca kuaförlük işiyle uğraşan, kapalı mekânlarda ve sadece kadınlara karşı hünerlerini gösteren oyuncu ve müzisyen kadınların olduğu da söylenmektedir.

Muhammed'in ölümünden hemen sonra kadınların namazlarını camide kılma uygulamasından rahatsızlık duyulmaya başlandığı söylenmektedir. Kadınların camilerden uzak tutulmak istenmesi zamanla etkisini göstermiş, onların evdeki ibadetlerinin camidekinden daha faziletli olduğu ve camiye gitmelerinin fitneye sebep olacağı inancı yerleşmeye başlamıştır.

Emevîler dönemi

Emevîler döneminde kadının konumu geriye gidiş seyri göstermiştir. Şehirleşme oranı arttıkça kadınların ve özellikle üst tabakada yer alanların kendilerine has bir sosyal hayat tarzı kurdukları ve erkek ağırlıklı sosyal yapıdan çekildikleri görüldü. Kadınların camilerden uzaklaşmaları bu dönemde daha da belirginleşti. Ancak kadınlar ilim ve kültür hayatında önemli bir yer almaya devam ettiler. Kadınların özellikle hadis ilmine yöneldiği görüldü. Hür kadınların toplumsal hayattan çekilmesi ile sosyal hayatta öne çıkan kadınlar, cariyeler oldu.

Abbâsîler dönemi

Abbasiler döneminde gerek fethedilen Bizans ve İran topraklarındaki kültürlerden etkilenme, gerekse hazine gelirlerinin artıp yönetici ve elit kesimin büyük servet sahibi olması sonucu, İslam toplumunun kültürel değerlerinde büyük değişiklikler meydana geldi. Bu durumun, Müslüman kadınların sosyal hayattaki hak ve sorumluluklarında gerilemeye neden olduğu sanılmaktadır.

Memlûk himayesi dönemi

1258'de Moğolların Bağdat'ı yağmalayıp Halife'yi öldürmelerinden sonra Abbasiler, halifelik makamı varlığını Mısır'da hüküm süren, başkentleri Kahire olan Memlûk Devleti himayesinde sürdürdü. Çoğunlukla Mısır ve Suriye'de egemen olan ve Türk-Arap kültürünün izlerini taşıyan Memlûk Devleti'nde kadınların sosyal hayatta öne çıktıkları görülmekteydi.

Memlûk Devleti'nin kuruluş sürecinde, İslam toplumunun alışık olmadığı biçimde Şecerüddür, Müslüman bir ülkeye hükümdar olmuş ve bu durum Abbasi halifesi Müstasım Billâh'ın tepkisini çekmişti. Şecerüddür, Memlûklularda tek kadın hükümdardır. Daha sonra Memlûklularda kadınların siyasette daha arka planda kaldıkları ve sultanın anneleri, eşleri ve emir eşleri gibi elit kadınların birçok yapı inşa ettirip kamu hizmetine sundukları görülür.

Orta Çağ İslam âleminde kadınların eğitim imkanlarının çok sınırlı olduğu, ancak Memlûk toplumunda orta sınıf kadınları arasında Arap ve Türk asıllı çok sayıda kadının hadis ilmiyle ilgilendiği bilinmektedir. Arapça dil bilgisi ile uğraşan kadınlar ve tasavvufa yönelip şeyhe (kadın şeyh) olan kadınlar da görülmüştür. Eğlence hayatında da cariyeler önemli yer almışlardır.

Öte yandan Memlûk toplumunda zaman zaman yönetimin kadın kıyafetlerine kısıtlamalar getirdiği, kıyafet müdahalesine uymayan kadınların dövülüp teşhir edildiği görülmüştür. Kadını uğursuz sayan bir anlayışla toplumsal felâketlerin sorumluluğunun kadına yüklenmesinin bir örneği, Barsbay döneminde görüldü. Sultan, veba salgınından kurtulmak ümidiyle kadınların sokağa çıkmasını yasakladı.

Modernleşme dönemi

16. yüzyılın başında Osmanlıların Mısır'ı alıp Memlûk Devleti'ne son verdikten sonra, Memlûklular ve Osmanlılardaki kadının eğitim durumu birbirine benzedi.

Kadının klasik dönemdeki sosyal, ekonomik ve hukukî konumu 19. yüzyıla gelinceye kadar köklü değişikliklere uğramadı. 1850'lerden itibaren gerek Osmanlı Devleti'nde ve ona bağlı bir eyalet statüsündeki Mısır'da, gerekse de İran’da bir taraftan kız liseleriyle öğretmen okullarının açılması, kızların üniversiteye kabul edilmesi, diğer taraftan basında kadın hakları konusundaki yazıların gittikçe artan bir oranda yer alması, kadınlara yönelik gazete ve dergilerin yayımlanması kadın hareketine yeni bir ivme kazandırdı. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında kadınların sosyal ve ekonomik hayata katılımının artması ile kadının sosyal, ekonomik ve hukukî hayattaki konumu, gerek Osmanlı aydınları gerekse Mısır aydınları arasında yoğun şekilde tartışılmaya başlandı. Bu dönemde Cemaleddin Efganî, Muhammed Abduh, Reşîd Rızâ gibi modernist İslamcılar, kadının konumunu İslam hukuku ve kültürü içinde iyileştirme amacıyla köklü reformlar teklif ederken, diğer taraftan Kasım Emin gibi reformistler de kadının hukukî ve sosyal konumlarında reformların yapılmasını istemişlerdir.

Bursa'daki Uludağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nün kadın çoğunluklu sınıfı
Bursa'daki Uludağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nün kadın çoğunluklu sınıfından bir sahne. Türkiye'de ilk beş üniversitedeki personelin %47,5'i kadındır; bu oran ABD (%35,9), Danimarka (%31) ve Japonya'daki (%12,7) eşdeğerlerine göre daha yüksektir.

20. yüzyılda Türkiye, Tunus ve devrim öncesi İran'da, İslam kültürüne bağlılık endişesi taşımaksızın kadının ferdî ve sosyal konumunu değiştirmeyi hedefleyen bir kadın hareketi ortaya çıktı. Aynı dönemde İslam kültürüne bağlılık ilkesini korumakla birlikte gelenek ve kültürel etkilerle dinîleştirilen bazı uygulama ve anlayışların terk edilmesi gerektiğini savunan, kadının sosyal ve hukukî konumunda yeni anlayış ve ihtiyaçlar ışığında değişiklikler yapma gereğini duyan ikinci bir kadın hareketi daha ortaya çıkmıştır. Bu hareket Osmanlı Devleti, Mısır, Ürdün, Irak, Pakistan, Suriye, Malezya gibi ülkelerde etkili olmuştur. Afganistan, Suudi Arabistan ve kısmen devrim sonrasındaki İran gibi ülkelerde kadının hukukî ve sosyal statüsü konusunda klasik yorumlara bağlı kalma ve bunu zorunlu uygulama anlayışı sürdürülmektedir.

Ayrıca bakınız


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski